1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Çavuşoğlu ve Bozkır AB'ye mesaj

30 Ağustos 2014

Dışişleri Bakanlığı'na Çavuşoğlu, AB Bakanlığı'na da Bozkır'ın getirilmesi Ankara'nın Avrupa'yla ilişkileri açısından yeni bir başlangıcın işaretçisi olabilir mi? Strasbourg'dan Kayhan Karaca'nın haber-analizi...

Mevlüt Çavuşoğlu
Fotoğraf: John Thys/AFP/Getty Images

Olabilir. Her ikisi de Avrupa-Türkiye ilişkilerini ve Avrupa'yı yakından tanıyan isimler. Mevlüt Çavuşoğlu 2003-2013 yılları arasında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) üyeliği yaptı. Aktif kişiliği sayesinde 2010 yılında AKPM başkanlığına seçildi. Bu görevi iki yıl yürüttü. Avrupa Konseyi'nin kurulduğu 1949 yılından bu yana bu göreve getirilen ilk ve tek Türk siyasi olarak tarihe geçti. Bu süre içinde çok sayıda Avrupalı devlet başkanı, başbakan ve parlamenterle tanışma fırsatı buldu, dostlar edindi. AKPM Avrupa'nın siyaset okuludur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'nın demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerinin yaratıldığı platformdur. Gerçek "Avrupa ruhunun" öğrenildiği yerdir.

Çavuşoğlu, büyük ölçüde AKPM'de edindiği deneyim ve birikim sayesinde Türkiye'de iktidar partisi içinde "Bay Avrupa" oldu ve Aralık 2013'te AB Bakanlığı görevine getirildi. Partisinin, yıllarca üyelik için kapısında beklediği, Avrupa'da kısaca "Hıristiyan Demokratlar" olarak bilinen Avrupa Halk Partisi'nden ayrılıp, İngiliz muhafazakarların başı çektiği Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular İttifakı'na (AECR) tam üyeliğinde başrol oynadı. AECR, Türkiye'nin AB üyeliği fikrine hep mesafeli duran federalizm yanlısı Hıristiyan Demokratların aksine, kendisini, "ulus devletlerin egemenliklerine saygı duyan, kuvvetlendirilmiş NATO'yu savunan ve AB federalizmine karşı olan" bir siyasi ittifak olarak tanımlıyor. Toplam 16 Avrupa ülkesinde üyeleri olan bu ittifak, şu anda 70 üyesiyle Avrupa Parlamentosu'nun en büyük 3'üncü grubu konumunda.

Volkan Bozkır da 1972 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girmiş, 80'li ve 90'lı yıllarda Turgut Özal ve Süleyman Demirel'e dış politika danışmanlığı yapmış bir isim. Siyasete atılmadan önce 2005-2009 yıllarında Türkiye'nin AB Daimi Temsilciliği ve 2009-2011 yılları arasında da AB Genel Sekreterliği görevlerinde bulunduğunu da unutmamak gerek. Son olarak da TBMM'de dış politikanın bir numaralı ismiydi.

Volkan BozkırFotoğraf: picture-alliance/AA

Dolayısıyla Türkiye'de iktidar partisinin Avrupa ile ilişkilerde kendi içinden çıkarabileceği en uygun kadroyla karşı karşıyayız. Çavuşoğlu ve Bozkır'ın bu iki bakanlığın başına getirilmesi bu nedenle Avrupa kulislerinde, resmi ya da gayrı resmi açıklamalarla olumlu karşılandı. Zira Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunu pek konuşmak istemeyen Avrupa ülkeleri, buna karşılık Türkiye'yi dışlamak niyetinde değiller ve sakin ve yatışmış bir diyalogdan yanalar. Örneğin Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Çavuşoğlu'nu kutlayıp, "önemli ortakları Türkiye ile yakın ve güvene dayalı diyalog istedikleri" mesajı gönderdi. Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi kulislerinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın özellikle Çavuşoğlu'nu Dışişleri Bakanı yaparak "Avrupa'ya mesaj göndermiş olabileceği" yorumları yapılıyor. Çavuşoğlu-Bozkır ikilisinin uzun süredir gergin olan ilişkilerin yatışmasına katkı sağlayabilecekleri söyleniyor.

Özellikle Türkiye'nin de üyeleri arasında yer aldığı Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi'nde Çavuşoğlu konusunda beklentiler yüksek. AKPM'nin şu anki başkanı Lüksemburglu parlamenter Anne Brasseur, geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamada Çavuşoğlu için "Biz kendisini Avrupa Konseyi ve Avrupa Konseyi değerlerinin Türkiye'deki elçisi olarak görüyoruz" ifadelerini kullanmıştı. Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki Türk hükümeti, önceliklerinin başında yeni bir Anayasa hazırlamak olduğunu ilan etti. Anayasa konusunda Avrupa'nın referans organı Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu'dur. Mevlüt Çavuşoğlu'nun da Türkiye'de Venedik Komisyonu'nu en yakından tanıyan isimlerden biri olduğunun altını çizmekte fayda var.

Tüm bunlar her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmemeli, gelmiyor da. Avrupa kulislerinde Avrupa-Türkiye diyaloğunda insan ilişkilerinin önemine değinilmekle birlikte, esas can alıcı noktanın reformlar olduğuna dikkat çekilmekte. Bugüne kadar "Türkiye'nin dostu" olarak bilinen Avrupalı liberaller, sosyal demokratlar ve çevreciler, 2013 yılındaki Gezi Parkı olaylarının ardından Ankara'nın reform yapma kapasitesine olan inançlarını büyük ölçüde yitirmiş durumdalar. Yeniden inanmak için somut reformlar görmeleri gerektiğini saklamıyorlar.

Dahası var. Ankara'nın AB ile mevcut ilişkilerinde sorun sadece Türkiye'nin reform gerçekleştirme kapasitesinde yatmıyor. AB'deki olumsuz ekonomik ve siyasi konjonktür de Ankara'nın önünde önemli bir engel. AB ülkeleri ekonomik krizi henüz atlatabilmiş değil. Kriz nedeniyle birçok ülkede AB'nin imajı dibe vurmuş durumda. Bu yıl Mayıs ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa gibi bir ülkede örneğin, AB karşıtı aşırı sağcı Milli Cephe partisi sandıktan birinci çıktı. Avrupalı siyasiler bu nedenle AB politikalarını seçmenlerine "pazarlama" konusunda eskiye oranla daha çekingenler. Bu politikaların başında da AB'nin genişleme süreci geliyor. Bir diğer deyişle AB artık siyasi planda prim yapmıyor. Tüm bunlara Türkiye hakkındaki bilindik önyargılar ve Türkiye'nin olası üyeliğinin AB içi dengelerde yaratacağı değişiklikler de eklenince, kimse Türkiye dosyasını açmak istemiyor.

Çavuşoğlu-Bozkır ikilisini işte böyle bir Avrupa-Türkiye ilişkileri dosyası bekliyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Kayhan Karaca / Strasbourg

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik