Ölümüne diyet
10 Nisan 2013“Yavaş yavaş yemekle kurulan ilişki bozuluyor. Vücut, açlık ve tokluk duygusunu yitiriyor ve bu zamanla süregelen kalıcı bir soruna dönüşüyor. Hasta ne zaman aç olduğunu ya da neyi canının istediğini ayırt edemiyor. Bu duygu diyetler sebebiyle yok oluyor.” Almanya'nın Bonn kentindeki yeme bozukluğu merkezinde gönüllü olarak görev yapan Psikolog Annette Lemler-Lauerbach, hastaların yaşadıklarını bu sözlerle anlatıyor. Psikolog, hastaların kontrol duygusunu kaybettiğine, çoğunlukla hayatını kaybetme tehlikesi baş gösterene kadar da yardım almadığına dikkat çekiyor. Tahminlere göre, yaşları 15 ila 25 arasında değişen genç kadınların yüzde 1'i yemek yiyememe rahatsızlığı olarak da bilinen anoreksiya nervoza hastası. Yüzde 5'i ise bulimiya olarak bilinen, aşırı yeme ve daha sonra yediklerini çıkarma rahatsızlığından muzdarip.
"Yaşam öyküleri belirleyici"
Psikolog Lemler-Lauerbach özellikle bulimiya hastalarının rahatsızlıklarını uzun yıllar boyunca gizleyebildiğini söylüyor. Uzman onların kilo değişikliklerinin anoreksiya hastalarındaki kadar belirgin olmadığını vurguluyor. Bu kısırdöngü, beden yetersiz beslenmeden dolayı saç dökülmesi, kemik erimesi hatta kalp ve sinir sistemi rahatsızlıkları gibi sinyaller verinceye kadar devam ediyor. Bonn Üniversite Hastanesi'nden Dr. Katrin Imbierowicz şunları söylüyor: “Anoreksiya nervoza hastalarının yaşam öykülerine baktığımızda çoğunlukla bu hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilecek bazı sorunlar görüyoruz, cinsel taciz vakalarından sonra yaşanan travmalar gibi örneğin. Bazı hastalar ise istikrarlı bir aile düzeni olmasına rağmen, fazla mükemmeliyetçiler. Diğer bir grupta da zayıflığın güzelliğin bir koşuluymuş gibi dayatıldığı hayat anlayışının rol oynadığını görüyoruz. Zayıf olma isteği genç kızlar arasında birinden diğerine sirayet ediyor.”
Uzman doktor, özellikle küçük yaştaki kızların söz konusu ‘grup baskısı' ile karşı karşıya kaldığını ve kendilerini sürekli diyet yapma ve zayıf kalma baskısı altında hissettiğini ifade ediyor: “Şayet bir klişeden bahsedecek olursak, daha çok yüksek eğitimli ailelerde, başarılı olmanın büyük bir değer olarak görüldüğü ailelerdeki kızların bu hastalığa yakalandığını söyleyebiliriz.”
Ancak uzmanlar psikolojik sağlığı yerinde olanların yeme bozukluğu sorunu yaşamadığını vurguluyor. Genellik çok hırslı, fakat özgüven sorunu yaşayan bireylerin yeme bozukluğu rahatsızlığı yaşadığı ifade ediliyor. Psikolog Lamler-Lauerbach, hasta yakınlarında da benzer davranışların görüldüğünü vurguluyor: “Anoreksiya hastasının bulunduğu ailelerde aile ortamının uyumlu olması için büyük çaba gösteriliyor, öyle ki aile içindeki çatışmalar hasıraltı ediliyor. Tartışmanın çok korkunç bir şey olduğu düşünülüyor. Dışarıya karşı bu imajın korunması isteniyor. Bulimiyalarda da durum genelde bu yönde, tartışmalar yapıcı bir şekilde çözülmüyor.”
Açlık intihar ettiriyor
Dr. Katrin Imbierowicz, yeme bozukluklarının psikoterapi ile tedavi edilebileceğini söylüyor. Doktorun uzmanlık alanı da yeme bozuklukları. Uzman, Bonn Üniversitesi'ne bağlı psikoloji kaynaklı bedensel hastalıklar bölümünde, her hastanın sorunları ile tek tek ilgilendiklerini, hastaları kesinlikle yemek yemeye zorlamadıklarını ifade ediyor: “Bizim terapimiz gönüllülük ilkesine dayanıyor. Hastaları bilgilendiriyor ve kabul ederlerse onlara vereceğimiz yeme programının neler içerdiğini, haftada ne kadar kilo almaları gerektiğini bir bir anlatıyoruz. Yemek yemek normal bir hale geldiğinde, bu yapıyı biraz olsun kırabiliyoruz.”
Psikolog Annette Lemler-Lauerbach ise tedavide ilaçlara nadiren başvurulduğunu, çoğunlukla da bulimiya hastalarının tedavisinde antidepresanların kullanıldığını söylüyor. Uzman böylelikle yeme krizlerinin azaldığını vurguluyor. Ancak yeme bozukluğundan muzdarip hastaların yeniden normal yeme alışkanlıklarına kavuşması uzun yıllar alabiliyor. Hastaların yalnızca yüzde 30'u tedaviye olumlu yanıt veriyor. Anoreksiya nervoza hastalarının yüzde 15'inin hayatını kaybettiğini belirten Dr. İmbierowicz, bunlardan yarısının açlık duygusuna bağlı depresyon nedeniyle intihar ettiğine dikkat çekiyor.
©Deutsche Welle Türkçe
Karin Jäger / Başak Özay
Editör: Hülya Schenk