Türkiye'de yaşıyorsanız, can güvenliğiniz yok demektir.
Bir gün işe giderken, Cumhurbaşkanı’nın üç ay önce törenle açtığı kavşaktaki tünele dolan sel suyunda, çamur deryası içinde boğulabilirsiniz.
Henüz birkaç yıl önce taşındığınız, yönetmeliklere uygun olduğunu düşündüğünüz bina, bir gece depremde üzerinize çökebilir. Çocuklarınız voleybol turnuvası için gittikleri şehirde, bir otelin enkazı altında can verebilir.
Depremde ölmeyip, kurtarılmayı beklediğiniz enkazda zamanında yardım gelmediği için ölebilirsiniz.
Bir hastanenin yoğun bakımında unutulup gidebilirsiniz.
Yazın sağa sola atılan şişeler yüzünden çıkan orman yangınlarına müdahale edecek uçak kalmamıştır. Şehirden, bütün tehlikelerden kaçıp, sağlıklı ve uzun bir ömür geçirmek istediğiniz bir memleket köşesinde, yangın gelip sizi bulabilir.
Evlatlarınızı, en güvenli ulaşım yolu olduğunu düşünerek, trene bindirirsiniz. Onlara kavuşmayı beklerken, engellenebilecek bir kazanın kurbanı olduklarını öğrenirsiniz.
Madende "Gaz kaçağı var" der, yetkilileri uyarıp durursunuz, sonunda o kaçak yüzünden toprağın altına gömülürsünüz.
Benzer ölümler daha önce de hep yaşanmıştır, ama ders alınmamıştır. Neden mi?
Birilerinin adaletsizlikten, yolsuzluktan, liyakatsizlikten beslendiği bir sistemde cezasızlık esastır. İnsanlar yüzer yüzer, biner biner ölürken, iktidardakiler, "kader, fıtrat" deyip geçer, yollarına devam ederler.
Dar gelirliye "biçilen" kader
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'nin 2021 raporuna göre, Türkiye 37 ülke arasında, gelir dağılımında en büyük adaletsizliğinin olduğu dördüncü ülke. Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK’in 2020 verilerine göre, Türkiye'de halkın en düşük gelirli yüzde 40'ı gelirin sadece yüzde 16,9'unu, en zengin yüzde 20'si ise yüzde 46,7'sini almaktaydı.
Hal böyleyken 6 Şubat depremleri sonrasında yoksul daha da yoksullaştı. Depremden kurtulanlar ya da büyük deprem beklenen illerde yaşayanlar için sağlam bir binada oturmak, eğer zengin değilse, hayal oldu.
İstanbul ilçelerinde kiralık konut piyasasını inceleyen Endeksa Platformu, Mart ayı başında deprem bölgesinin çevresinde bulunan illerde ve büyükşehirlerde de duruma bakmış. Buna göre, Kayseri'de depremden sonra satılık konut fiyatları yüzde 13, kiralar yüzde 29 artış gösteriyor. Ankara'da deprem sonrası konut satış fiyatları ortalama yüzde 11, kiralar ise yüzde 26 artmış. Bu oranlar Muğla’da sırasıyla yüzde 13 ve yüzde 20.
Endeksa, büyük Marmara depremini bekleyen İstanbul’da da ortalama konut kirasının yüzde 6,6 artışla 12 bin 394 TL’ya çıktığını tespit etti. Mart başında yayınlanan analizde, deprem riski olan Avcılar’da bile ortalama kira 9 bin 151 TL olarak tespit edildi. Depremde riskli bölge olan Esenler'de bile ortalama kira 7 bin 902 TL'ya çıktı.
Türkiye'de asgari ücret 8 bin 506 TL. Bu maaşla geçinen 5 milyon 500 bin yurttaş var. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı, yani açlık sınırı 9 bin 425 TL, bunun dışındaki gıda, giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri harcamaları, yani yoksulluk sınırı 30 bin 700 TL. Tek başına yaşayan bir çalışanın yaşama maliyeti ise aylık 12 bin 265 TL. En düşük emekli maaşı olan 5 bin 500 TL’ya talim eden 2 milyon 721 yurttaş var. Aile yardımı ödeneği dahil en düşük memur maaşı 11 bin 848 TL. En düşük memur emekli aylığı ise 7 bin 901 TL.
Bu maaşlarla ayın sonunu getiremeyen insanlar, can güvenliklerini nasıl sağlayacaklar? Güvenli bir binaya nasıl geçecek, o kiraları nasıl ödeyecekler? Büyükşehir Belediyesi tespit ve sağlamlaştırma çalışmaları için maliyeti düşürse de, İstanbul’da çürük binada oturduklarını bile bile depremi bekleyen kim bilir kaç milyon insan var?
Yaklaşık 90 milyarı bulan deprem vergilerini her seçimde övündükleri yola, kavşağa gömen AKP iktidarı ve şürekâsı bakalım bu kez de ceza almadan kurtulacak mı? İktidara uzanan çıkar ve emir-komuta zincirinin parçası olanlar, cezalandırılmak bir yana, meclise girip, milletvekili dokunulmazlığına mı sarılacaklar? 14 Mayıs yaklaştıkça korkuları büyüyor. Muhalefet güçlendikçe, halk bu çürük sistemin kendine dayattığı kadere mahkum olmadığını anlıyor çünkü.