1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

05.04.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu5 Nisan 2004

Madrid saldırılarının arkasındaki grubun haftasonunda yapılan operasyonla çökertilmesi Alman ve dünya basınında geniş yankı buldu. Die Welt gazetesinde yayınlanan raporda Avrupa’nın soğukkanlılığını kaybetmeden terör tehdidine hazırlıklı olması gerektiği belirtiliyor:

‘’Madrid saldırılarını planlayan grubun çekirdek üyeleri ya hapiste ya da intihar etti. Bu, iki şeyi ortaya koyuyor. Birincisi, olağanüstü hal ilan etmeden ya da vatandaş özgürlüklerini kısıtlamadan özenli bir polis çalışması, İslami teröre karşı başarılı bir araç olarak işe yarıyor. İkincisi ise, terör faillerinin son anlarında bile ortaya koydukları kararlılık korkutmalıdır. Teröristlere karşı alınan başarılı önlemlere rağmen önceden görülemeyen, önceden hesaplanamayan bir ölüm ve şiddet tehlikesi ile karşı karşıyayız. Savaşın herhangi bir zamanda bizim şehirlerimize de sıçramasını engellemek neredeyse imkansız. Soğukkanlılığımızı kaybetmeden buna hazırlıklı olmalıyız.’’

Süddeutsche Zeitung gazetesinde ‘’Savaş alanı Avrupa’ başlığıyla yayınlanan yorumda ise şu satırlar yer alıyor:

‘’Hristiyanlar’ın Paskalya Bayramı’na bir hafta kala Avrupa terörü gırtlağında hissediyor... Teröristlerin en büyük silahı korkudur. Onların planlarını baltalamak bireylere düşüyor. Tasasızlığa alışmış toplumların belki de bunu yeniden öğrenmeleri gerekecek. AB ülkeleri polisiyle, istihbarat birimleriyle, yurtdışı operasyonları ve hatta ordularıyla uluslararası teröre karşı silahlarını güçlendirmelidir. İspanyol ve İtalyan polislerinin son başarıları, bunun yapılabileceğini gösterdi. Ancak sadece önlemlerin sertleştirilmesi yetmez. Teröristler artık giderek daha ‘yumuşak hedeflere’ yöneliyor, yani sokaktaki vatandaşların yaşamına. Buna karşı toplumsal cesaret, soğukkanlılık, kararlılık, kendine güven ve hatta inatla savaşılmalı. Ruhsal direnişten bahsedilebilir ya da psikolojik savaştan. Yılmayan, verilen kurbanlara rağmen sabrını koruyan, normal hayatını yaşamaya devam eden bir toplumu terör yenemez.’’

Cenevre’de yayınlanan Berner Zeitung gazetesi ise "Avrupa’da cihat mı?’’ başlıklı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

‘’Neredeyse her ay Avrupa’nın herhangi bir yerinde bir terör hücresi çökertiliyor, neredeyse hepsinde çekmecelerde hazır saldırı planları bulunuyor, izler komşu ülkelerdeki ve Kuzey Afrika’daki yakın bağlantıları gösteriyor. Madrid’deki saldırılar Avrupa’nın herhangi bir şehrinde de yaşanabilirdi. Ancak tüm endişeye ve artan tansiyona rağmen olumlu gelişmeler de var. Şimdiye kadar ortaya çıkarılan terör planlarının engellenmiş olması Avrupa istihbarat birimlerinin başarısıdır. Bu, cesaret veren bir gelişme ve Avrupa’nın bu yolu izlemeye devam etmesi gerek. Terörün küreselleşmesinin önüne ancak terörle mücadelenin de küreselleşmesiyle geçilebilir.’’

Viyana’da yayınlanan Der Standard gazetesi, uluslararası terörle mücadelenin Avrupa’daki insanların yaşamına geniş kapsamlı müdahaleleri de beraberinde getireceğine dikkat çekiyor:

‘’Londra ya da Paris metrosunda, güvenlik önlemleri nedeniyle çöp kutuları kaldırıldığında elindeki çöpü atacak yer bulamayan, havaalanında üstü aranırken ceket, kemer ve ayakkabısını çıkarıp çorapla kalan ve işaret parmağını elektronik tarayıcıya tutmak zorunda olan kişi, önümüzdeki yıllarda günlük yaşamımızı belirleyecek uygulamalarla ilgili bir fikir sahibi olacaktır. Bir sonraki saldırıdan duyulan korku, özel alanımıza geniş çaplı bir müdahale bizi bekliyor. Bu senaryonun en kasvetli yanı, başka alternatifinin olmayışı. 1970’lerdeki Kızıl Ordu Fraksiyonu RAF teröründen farklı olarak bugün terör, sistemin temsilcilerini hedef almıyor. Artık herşey hedef. İşine ya da tatile giden insanlar da. Devlet de tehlikeye uygun çapta tepkiler verecektir. Bir sonraki saldırı sonrasında ihmal suçlamalarını çürütebilmenin başka yolu yoktur.’’

Almanya’da hükümetin sosyal harcamalarda kısıntı getiren reform planlarına karşı cumartesi günü geniş çaplı gösteriler düzenlendi. Süddeutsche Zeitung gazetesinin konuyla ilgili yorumu şöyle:

‘’İnsanlar siyasete mesafeli durmuyor, sokağa çıkıyor. Bu tamamen başka birşey. Politikadan uzak durmak yerine onu etkilemeye çalışıyorlar. Avrupa çapındaki gösterilerle insanlar hükümetlerinden, küreselleşmiş bir dünyada belirli bir ekonomik seviyeyi korumasını talep ediyor. Bu haksız bir talep değil, iç barışın korunması açısından büyük önem taşıyor. Bu da Avrupa devletleri ve AB’nin temel ödevlerindendir. 40 yıl önce Avrupa’nın önünde sınırsız bir gelecek duruyordu. Şimdi ise sınırsız bir güvensizlik. Berlin, Roma ve Paris sokaklarındaki göstericiler sadece reform planlarını protesto etmiyor, aynı zamanda Avrupa kamuoyunu oluşturuyor.’’

Hannoversche Allgemeine gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

‘’Sosyal Demokrat Parti için kara bir gün. Vatandaşlar, sosyal devletin yeniden yapılandırılmasında adaleti koruyacağı konusunda artık Sosyaldemokratlar’a güvenmiyor. Göstericilerin hayalkırıklığını anlamak mümkün. Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonu faaliyete geçmekte geç kaldı. Sosyal Demokratlar, vatandaşla birlikte çalışma temel ilkesinde başarılı olamadı. Buna rağmen sendikaların alternatif olarak ne sundukları sorusu gösterilerin ardından da cevapsız kaldı. Şu an esen havadan yararlananlar, yeni kazandıkları, insanları harekete geçirme gücünden keyif duyacaktır. Ancak '‘Reformlar mı, hayır teşekkür ederim'’ sloganı çözüm için bir yol değildir, sorumluluk sahibi bir yaklaşım da değildir.'’

Hannover şehrinde yayımlanan Neue Presse gazetesi yorumunda da şu satırlar yer alıyor:

‘’3 Nisan’daki gösteriler II.Dünya Savaşı sonrası tarihinin en büyük protesto gösterilerinden biri oldu. Gidilecek yol, çoğunun düşündüğünden daha uzun olsa da insanların dayanışma göstermesi iyi.’’

Son olarak Westfalen Post gazetesinin konuyla ilgili yorumu ise şöyle:

‘’Almanya’da bir günde 500 bin kişi sosyal harcamalardaki kısıntı planlarına karşı barışçı bir şekilde sokaklara dökülüyorsa bu dikkat çekici birşey. Bu gelecek korkusunu, hoşnutsuzluğu ve kızgınlığı yansıtıyor. Yerel seçimlerin sonuçları ve kamuoyu yoklamalarında yaşanan düşüş karşısında hükümet, çeşitli alanlarda sendikalara yakınlaştı bile. Ancak bu devletin sosyal alanda değişime ihtiyacı var. Çünkü kazanılandan fazlası harcanamaz. Sendikalar da bunu inkar edemez.’’