1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 1103 Presseschau 1

11 Mart 2011

Bugünkü Alman gazetelerinin ağırlıklı konusunu, Fransa'nın Libya'ya hava saldırısı düzenlenmesi önerisi ile Almanya'da göçmenlerin ülkeye uyum sağlamaya zorlanması için alınması istenen önlemler oluşturuyor.

Düsseldorf'da yayımlanan Rheinische Post gazetesi, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, Libya lideri Muammer Kaddafi'ye yönelik hava saldırısı düzenlenmesi önerisini ele alıyor. Gazete yorumunda şu görüşlere yer veriyor:

"Paris'ten Kaddafi konusunda gelen öneri, bir ölçüde insanın dilinin tutulmasına neden oluyor. Sarkozy'nin Libya lideri Muammer Kaddafi'ye bir nükleer santral ve çok sayıda silah satmak istemesinin üzerinden çok zaman geçmedi. Bunun ardından hava saldırısı önerisi şimdi yüksek sesle dile getiriliyor ve hatta gerekirse hemen tek taraflı olarak yapılması konusunda düşünülüyor. Kaddafi'nin halkına yönelik skandal saldırılarına karşı Avrupalılar'ın sergilediği tavır, kararsız bulunabilir. Ancak Sarkozy hava saldırısı önerisi ile zaten bölünmüş haldeki AB'de, çatlağın daha da büyümesine neden oluyor. Belki de Avrupa gerçekten de güneydeki avlusuna askeri bir operasyon düzenlemek mecburiyetinde kalacak. Ancak askerî operasyon emrinin tam da Paris'ten verilmesi kabul edilemez."

Frankfurter Rundschau da aynı konuyla ilgili yorumunda Fransa'nın hava saldırısı düzenlenmesi önerisinin AB'yi bir kaosa sürükleyeceği uyarısında bulunuyor:

"Libya'da iç savaşın başlamasının üzerinden bir ay geçtikten sonra yeni bir kriz bölgesi oluştu. Bu, Avrupa'nın tam ortasında, Paris'te. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy adeta dış politikada cinnet geçirmiş bir halde koşuyor. Bugün düzenlenecek AB Zirvesi'nde Libya'da seçilmiş hedeflerin bombalanması önerisini gündeme getirecek. Sarkozy'nin temsilcileri dün de Bengazi'deki isyancıları, Libya'nın resmi hükümeti olarak tanıdıklarını açıklamıştı. Fransa emrivaki yapıyor. İstişarede bulunulmayan AB'deki partnerler bu konuda Paris'i takip etmeyi düşünmüyor. Avrupa'nın dış politikası tam da zirve sırasında kaosa gömülüyor. Sarkozy Kaddafi'yi tek başına hareket ederek, alt etmek istiyor gibi görünüyor. Erkek erkeğe. Bu tam da Fransa'nın hoşuna gidecek bir durum. Fransa'da yapılan kamuoyu yoklamalarının sonuçları korkunç. Şimdi Sarkozy kendisini yeniden yapıcı bir politikacı olarak göstermek istiyor. Hem de olası kayıpları göz önünde bulundurmaksızın."

Frankfurter Allgemeine Zeitung, 'Kaddafi'nin milyarları' başlıklı yorumunda, şu satırlara yer veriyor:

"Dünyanın herhangi bir yerine saklanmış paralara ulaşılması için yol ve yöntemler mevcut. Gerçi uluslararası devletler topluluğu kara para aklama ve organize suç örgütlerinin küresel para akışına karşı verdiği mücadelede bazı ilerlemeler kaydetti. Eskiden beri 'vergi cenneti' olarak bilinen İsviçre, Normandiya adaları ya da Karibik'te artık kara para saklanamıyor. Kara para için artık, paranın kaynağının sorulmadığı başka yerler var. Uluslararası alanda tecrübeli bankacılara bu adreslerin neresi olduğu sorulduğunda, sürekli olarak Rusya ya da Çin Halk Cumhuriyeti bu yerlere dahil olarak gösteriliyor.Diktatörlere yönelik malvarlığı cezası, tıpkı onlara yaptırım uygulanmasına benziyor. Bu da tıpkı yaptırımlar gibi gecikmeli olarak, tereddüt edilerek alınıyor, vuku buluyor ve etkisini göstermesi de zaman alıyor. Ancak diktatörlerin mal varlığına yönelik cezalar, çoğu zaman sonuçları kestirilemeyecek, askeri bir maceradan daha etkili oluyor."

Bugünkü gazetelerin yer verdiği bir başka konu ise Hrıstiyan Sosyal Birlik Partisi Genel Başkanı Horst Seehofer'in Almanya'daki göçmenlerin dil öğrenmeye ve ülkeye uyum sağlamaya zorlanması için bu konunun Bavyera Anayasası'na alınması yönündeki açıklamaları. Ludwigsburger Kreiszeitung yorumunda, bunun yapıcı bir öneri olmadığı görüşünde:

"Uyumun, göçmenler arasında Batı değerlerini reddedenlerin sayısının giderek artması gibi var olan büyük sorunlar gözardı edilerek, sadece dil öğrenimine indirgenmesinin hiçbir getirisi olmayacaktır. Bu konuda son dönemlerde çok konuşuldu. Ancak daha fazlası yapılmadı. Koalisyon aynı zamanda, uyumun anayasaya alınması planıyla Almanya'daki göçmenlerin ülkeye uyum sağlamak istemedikleri görüşünü besliyor. Halbuki bu doğru değil. Uyumu reddedenlerin oranı İçişleri Bakanı'nın kendi verilerine göre sadece yüzde 10. Üstelik bu insanların niye bu durumda olduğunu da kimse bilmiyor. Kim bilir, belki bunda uyum kurslarının birçok yerde hiç sunulmamasının da etkisi vardır."


© Deutsche Welle Türkçe


Derleyen: Hülya Topçu

Editör: Beklan Kulaksızoğlu