1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

AB'nin samimiyet sınavı

6 Aralık 2016

AB Bakanı Ömer Çelik'in '23. ve 24. fasılları açalım' çağrısı ne anlama geliyor, AB bu çağrı karşısında ne yapacak? AB uzmanı Dr. Demir Murat Seyrek'in analizi…

Türkei AKP mit Flaggen am Flughafen Ataturk
Fotoğraf: Getty Images/M. Ozer

Son aylarda Türkiye-AB ilişkilerinde yükselen ve Avrupa Parlamentosu’nun müzakerelerin geçici olarak durdurulması ile ilgili tasarıyı kabul etmesi ile zirve noktasına erişen gerginlik, son bir hafta içerisinde yumuşama sinyalleri veriyor. Her ne kadar özellikle vize serbestisi ve mülteci anlaşması ile ilgili olarak yeni gerilimler hala çok muhtemel de olsa, karşılıklı olarak ihtiyatlı söylemlerin ağırlık kazanması ve aklı selimin egemen olması önemli. Bu anlamda, özellikle AB Bakanı Çelik’in “23. ve 24. fasılları açalım, buyurun konuşalım” önerisi çok önemliydi ama maalesef gereken ilgiyi görmedi.

23. ve 24. fasıllar Türkiye’nin üyelik müzakereleri anlamında son yıllarda sıkça gündeme geliyor. Bu iki fasıl, Kıbrıslı Rumlar tarafından 2009 yılında bloke edilen 6 fasıl arasında yer alıyor. Türkiye’de, özellikle demokratikleşme yanlısı sivil toplum kuruluşları, konuyu yakından takip eden akademisyenler ve ana muhalefet partisi tarafından bu fasılların açılması için AB’ye bugüne kadar defalarca çağrı yapıldı. Bunun nedenini anlamak için aslında fasılların içeriğine bakmak yeterli. 23. fasıl “yargı ve temel haklar” ve 24. fasıl ise “adalet, özgürlük ve güvenlik” konularını kapsıyor. Türkiye’de bu fasıllara ilgi özellikle Gezi Parkı eylemleri sonrası bireysel özgürlüklere, ifade özgürlüğüne ve bağımsız yargıya vurgu yapmaları nedeniyle arttı ve bu konu bugüne kadar binlerce defa farklı platformlarda dile getirildi.

Dr. Demir Murat SeyrekFotoğraf: Privat

İkiyüzlülük eleştirisi haksız değil

Sembolik olarak bu fasıllar aynı zamanda AB’nin Türkiye’ye karşı takındığı ikiyüzlü tavrı dile getirmek için de sıkça gündeme getiriliyor. Türkiye’deki demokratlar ve sivil toplum çevreleri bu anlamda hiç de haksız değiller. Türkiye’deki problemlerden sıkça şikayetçi olan AB, bu fasılları açıp aktif olarak pozitif bir rol oynama şansına sahipken, bugüne kadar Kıbrıslı Rumlar’ın vetosunun arkasına saklanmayı tercih etti. Müzakerelerde son fasıl (33. fasıl) geçtiğimiz haziran ayında Hollanda Dönem Başkanlığı’nda açıldı. Bu fasılın, Türkiye’nin temel problemlerinden hiç birine bir katkı yapmayacak olan mali ve bütçesel hükümler üzerine olması, AB’nin samimiyetini açık bir şekilde gözler önüne seriyor.

Çelik bu öneriyi niye dile getirdi?

Elbette bu şartlar altında AB Bakanı Çelik’in önerisi oldukça dikkat çekici. Bu fasılların kapsamındaki tüm konularda Türkiye’de son yıllarda çok büyük problemler yaşanırken, böyle bir önerinin AB Bakanı’ndan gelmiş olması da oldukça önemli. Ancak genel gidişata baktığımız zaman elbette bu konuda hükümetin samimi ve istekli olacağını düşünmek maalesef imkansız. Bu konularda reformlar yapacak noktaya gelmeyi bırakalım, Türkiye maalesef müzakerelerin açılmasından önce büyük oranda yerine getirdiği Kopenhag kriterlerinin bile gerisine düşmüş durumda. Eğer AB, Türkiye’yi oyalarsa Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yapar yine yolumuza devam ederiz söylemleri maalesef unutuldu. Bu durumda, bakan bu öneriyi neden dile getirmiş olabilir?

Sivil toplumun önemi

Elbette akla ilk gelen bunun AB’yi köşeye sıkıştırma taktiği olabileceği. Türkiye’deki problemleri en sert şekilde eleştiren AB’ye bu şekilde 'hodri meydan' demiş oldu bakan. Siyasi olarak bunu başarılı bir satranç hamlesi olarak düşünmek mümkün. Ancak ben bunun ötesinde de bazı nedenler olduğunu ve bunu anlamamızın çok önemli olacağını düşünüyorum. Bakan Çelik bu çıkışı, Brüksel’de “Türkiye-AB Sivil Toplum Buluşmaları” çerçevesinde gerçekleştirilen toplantılar kapsamında yaptı. Türk heyetinde önemli akademisyenler ve sivil toplum temsilcileri bulunduğunu ve bu isimler arasında 23. ve 24. fasılların önemini devamlı dile getiren isimlerin de olduğunu belirtmek lazım. Ben bakanın bu konuşmalardan da olumlu anlamda etkilendiğine inanıyorum ki bu demokratik değerler anlamında zor günlerden geçerken bile Türkiye’de sivil toplumun hala bazı şeyleri etkileyebilecek güçte olduğunu göstermesi anlamında sevindirici. Bunun yanında, bu gelişme de gösteriyor ki, her ne kadar bu tür buluşmalar sadece sembolik bile olsa, hem Türkiye ile AB arasında diyalog kanallarının açık tutulması, hem de sivil toplum çevrelerinin seslerini duyurması anlamında hala çok önemli.

AP Demokratların sesini duymak istemedi

Türkiye oldukça zor bir dönemden geçiyor ve maalesef Batı dünyasında demokrasiden her geçen gün uzaklaşan bir ülke olarak kabul görüyor. Ancak bu ülkenin, demokrasi kültürü ve demokratik değerlere sahip çıkan insanları herkesin düşündüğünden daha güçlü. Demokrasiye ve Batılı değerlere sonuna kadar inanan bu demokrat insanlar, AB’yi daha güçlü olarak Türkiye’nin yanında görmek istiyorlar. Belki Avrupa Parlamentosu, bu insanların sesini duymak istemedi ama Avrupa Birliği liderlerinin mesajı daha iyi algıladığına inanıyorum. Bu şartlar altında Türkiye ile yeni fasıllar açmak neredeyse imkansız ama AB, 23. ve 24. fasılları bu şartlar altında da olsa açabilecek kararlılığı gösterebilse hem Türkiye'nin demokrat insanlarına hem de Avrupa değerlerine çok güçlü bir gönderme yapmış olurdu.

© Deutsche Welle Türkçe

Dr. Demir Murat Seyrek

Avrupa Demokrasi Vakfı Kıdemli Danışmanı ve Avrupa Politikaları Uzmanı.

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik

Daha fazla içerik göster