1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

28 Şubat’ı yaşayan kadınlar anlatıyor

28 Şubat 2019

28 Şubat döneminde başörtüsü yasağına karşı mücadele eden kadınların ardından gelen yeni kuşak, gerek özel gerekse kamusal alanda hak mücadelesi verme konusunda kararlı.

Hüda Kaya Abgeordnete der Partei HDP
Fotoğraf: DW

28 Şubat’ı yaşayan kadınlar anlatıyor

07:20

This browser does not support the video element.

Refahyol hükümeti döneminde, askerlerin "irticai faaliyetlere karşı mücadele” kapsamında attığı adımlardan biri de başörtü yasağıydı. Başörtülü kadınlar üniversite kampüslerine alınmamış ve kamuda çalışanlar mesleklerinden men edilmişti.

1980 darbesinden sonra tırmanan bu yasağa karşı kadınlar imza kampanyaları ve eylemler düzenlemişti. İstanbul Üniversitesi’nde kadın öğrencilerin başörtülerini çıkarmaları için kurulan “ikna odaları” ise 28 Şubat’la özdeşleşen olaylardan biri olarak akıllarda kaldı.

Hüda Kaya,”postmodern darbe”ile sonuçlanan 28 Şubat döneminin akla gelen ilk isimlerinden. 28 Şubat döneminde kadınların verdiği mücadelede önemli bir role sahip olan Kaya, üç kızıyla beraber “şeriat devleti kurmaya kalkışmak”tan idamla yargılanmıştı.

Fakat, bugün HDP milletvekili olan Kaya için 28 Şubat dönemi, idam cezasıyla yargılandığı bir dönemden daha derin anlamlar taşıyor. Kaya söz konusu dönemi, 28 Şubat’ta başörtüsü mücadelesi veren kadınların gerek siyasi otoriteye gerekse erkeklere karşı çıkması açısından önemli bulduğunu söylüyor.

Hüda Kaya, o dönem verdikleri mücadelelenin önemini vurguluyor: “İnanılmaz mücadele verdik, tepkilerle, ithamlarla linçlerle karşılaştık. Kendi tutum ve tercihimizden vazgeçmedik. Bu bizi daha da birleştirmişti.” 

28 Şubat döneminin öne çıkan isimlerinden bir diğeri ise AKP’nin kurucu kadrosunda bulunan ve ODTÜ’ye doktora başvurusu sonrası başı açık fotoğraf çektirmediği için sınava alınmayan Fatma Bostan Ünsal.

Ünsal, kadınların 28 Şubat dönemindeki başörtü yasağını dini bir mesele olarak değil, kadın meselesi olarak ele almaya başlamalarının önemine dikkat çekerken, eşleri başörtülü olan erkeklerin mağduriyet yaşamaya başlamaları ile tartışmanın daha da görünür olduğunu düşünüyor.

Ünsal, “İlk defa bundan sonra Müslüman camia bu konuya daha önem vermeye başladı. Onun öncesinde o kadar önem vermiyorlardı çünkü kadın meselesiydi. Ama 28 Şubat sürecinde artık erkekler de cezalandırıldığı için daha önem vermeye başladılar.” dedi ve bu yasak ile yeni bir kuşağın oluştuğunu da sözlerine ekledi.

Bugün bu kuşak, 28 Şubat ile başlayan mücadeleyi yeni tartışma alanları açarak devam ettiriyor. O kuşakta bulunanlardan biri de Türkiye’nin İslami kesimdeki ilk feminist derneği Havle Kadın Derneği’nin kurucu üyelerinden Şefika Özer.

Başörtüsü nedeniyle bir süre üniversiteye gidemeyen Özer, şimdi ise yüksek lisans tezini Türkiye’deki Müslüman feminist kadınlar üzerine yazıyor.

Özer, kadın hakları alanında yaptıkları çalışmalara hem destek hem de eleştiri olduğunu söylüyor: “Müslümanlar yeterince Müslüman değilsiniz diyor, feministler de yeterince feminist değilsiniz diyor. Böyle gri bir alandayız. Ama bu griliğe Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.” 

Havle Kadın Derneği’nin diğer kurucularından olan Rümeysa Çamdereli ise 28 Şubat’tan bugüne kadın hareketini değerlendirirken, artık Türkiye’de Müslümanlığı ve feminizmi bir arada tartışan çok sayıda kadın olduğunu dile getiriyor. 

28 Şubat dönemiyle başlayan hareketin içinde bugün yer alan kadınlar, gerek özel gerekse kamusal alanda hakları için daha fazla ses çıkarmaya devam edecek gibi gözüküyor. Hareketin kitleselleceğine dair umutları olduğunu ise dile getirmekten çekinmiyorlar.

Burcu Karakaş

© Deutsche Welle Türkçe

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik