1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"AB mültecilerin durumundan sorumlu"

3 Mart 2020

Yardım kuruluşu Medico International'in Suriye koordinatörü Till Küster, Türkiye'nin kapıları açmasıyla Avrupa Birliği'nin mülteci politikasının başarısızlığa uğradığını söyledi. Küster, DW'nin sorularını yanıtladı.

 İdlib
İdlibFotoğraf: picture-alliance/K. Akacha

Suriye'de dokuz yıldır süren savaş milyonlarca insanı hayatından ve yerinden etti. Şu anda Esad karşıtı muhalif grupların kontrolündeki tek bölge İdlib. Geçen Nisan ayında Rusya'nın desteğiyle İdlib'e geniş çaplı bir operasyon başlatan Şam rejimi, pek çok bölgeyi geri almayı başardı. Rejimin İdlib'deki ilerleyişini durdurmak için muhalif gruplara destek veren Türkiye de 34 askerinin hayatını kaybetmesinden sonra ise doğrudan Suriye ordusunu hedef alan saldırılar düzenliyor. İdlib'den yaklaşık 1 milyon sivilin ülkenin kuzeyine doğru ilerlediği bildiriliyor. Bölgedeki durumu uluslararası insan hakları ve yardım kuruluşu Medico International'ın Suriye Koordinatörü Till Küster ile konuştuk.

Deutsche Welle: İdlib'de sadece müttefikleriyle birlikte savaşan Suriye ordusu yok, Türkiye de askeri olarak orada. Bölgede son durum nedir?

Till Küster: İdlib'de durum aylardır kötü. Son günlerde ise buna Türkiye'nin, özellikle havadan saldırıları eklendi. Ankara, genelde Suriye ordusuna ait noktaları, kısmen de Hizbullah ve Afgan savaşçıları bombalıyor. Çoğunlukla da insansız hava araçlarıyla ve yoğun şekilde. Suriye ordusuna ait uçakları vuruyor. Bu, savaşın sürdüğü 9 yılda şu haliyle görmediğimiz yeni bir gelişme.

Peki bu siviller için ne anlama geliyor?

Suriye ordusu İdlib'de giderek daha fazla ilerliyor. Bu yüzden de sivil halk arasında haftalardır korku ve panik hakim. Korkudan 1 milyon insan yollara düştü. Son günlerde ise Şam birliklerinin ele geçirdiği kimi bölgeleri Türk güçleri geri aldı ve bu şekilde Suriye ordusunun ilerleyişi bir şekilde durdurulmuş oldu. Siviller açısından ise bu durum değişiklik yaratmadı. Siviller hala farklı cephelerin arasında sıkışmış kalmış durumda ve Türkiye tarafından devletler hukukuna aykırı şekilde işgal edilmiş kuzeye doğru kaçmaya çalışıyorlar.

Medico International'in Suriye Koordinatörü Till KüsterFotoğraf: Medico International

İnsani açıdan durum nedir?

İnsani açıdan bakıldığında bölgede durum korkunç. Kısa süre önce gelenlerin ihtiyaçlarının karşılanması imkansız. Sayıları 1 milyona yaklaşan siviller için acil bir somut yardım programı yok. Pek çok insanın parası pulu da yok. Eksi derecelerin yaşandığı şu günlerde en az 170 bin insan dışarıda yatıyor. Aralarında çocukların da bulunduğu bazı ailelerin donarak hayatını kaybettiğini gösteren fotoğraflar var. Mevcut yardım sistemi karşıyalayabileceğinden çok fazla bir taleple karşı karşıya.

Şu günlerde ise bir başka sınır bölgesinde, Türkiye-Yunanistan sınırında gerilim tırmanıyor. Ateş edildiği bildiriliyor. Oradaki duruma ait bize neler söyleyebilirsiniz?

Yunanistan-Türkiye sınırında yaşanan Erdoğan'ın oynadığı alaycı bir oyun. Son yıllarda Türkiye, mültecileri Avrupa'ya yollamakla tehdit etti, durdu, şimdiyse otobüslerle mültecilerin sınıra götürüldüğünü ortaya koyan görüntüler var. Ayrıca sadece Suriyeli mülteciler değil, aralarından Afganistan'dan sığınmacılar da bulunuyor, zira Türkiye aynı zamanda bir geçiş ülkesi. Orada yaklaşık 200 bin Afgan mülteci yaşıyor. Bir yandan Erdoğan mültecileri siyasete malzeme yapıyor, diğer yandan ise mültecilerin Avrupa'ya ulaşma yönündeki hayalleri çok yakın. Bunlara paralel olarak gördüğümüz bir diğer gelişme de Avrupa Birliği'nin sınır koruma politikasının giderek daha da şiddete yöneldiği. Dönem itibarıyla tek hedef var, ne pahasına olursa olsun sınırları korumak. Bunun için ateş ediliyor, Yunan sahil koruma güçleri mülteci botlarını batırmaya yelteniyor veya onları korkutmak için çok yakınından geçerek sallandırıyor. Bütün bunlar hem insan haklarına hem de Cenevre Mülteci Konvansiyonu'na aykırı eylemler.

Ne dersiniz, Avrupa Birliği'nin mevcut mülteci politikası iflas mı ediyor?

Avrupa Birliği çok belirleyici bir karar ile karşı karşıya. Konu sınırlardaki durumdan ibaret değil. Avrupa yıllardır milyonlarca insanın durumunu görmezden geldi, problemlerine kapıları kapatabileceğini sandı. 3,5 milyon mültecinin Türkiye'de, 1,5 milyonunun İdlib ve Suriye'nin kuzeyinde olduğunu düşünürsek, Avrupa'nın yaptığı gerçek dışı. Erdoğan tehdidini hayata geçirir de çok çok daha fazla mülteciyi AB sınırına gönderirse, Avrupa'da yıllarca görmezden gelinen bir sorun ile acilen yüzleşmek zorunda kalınacak. Mültecilere silah mı doğrultulacak, üzerlerine biber gazı mı sıkılacak, tekneleri mi batırılacak, yoksa nihayet mültecilerin insan ve sığınma haklarını gözeten siyasi bir çözüm mü bulunacak? Avrupa Birliği işte bu soruyla karşı karşıya.

Peki ne yapılmalı?

Önce Avrupa'nın dışlama politikasının tamamen iflas ettiği kabul edilmeli. Bu elbette Suriye'de çözümünü istememek ve o sorunu çözememekle de alakalı tabii. Bir yandan Avrupa sınırları kapattı, diğer yandan da Esad ve Erdoğan'a istediğini yapmasına imkan tanıyan koşulları bıraktı. Sonuç ne oldu, yine kitlesel göç. Bizim gözümüzde, bir yandan sınırlarını kapatıp, diğer yandan ama siyasi çözüm bulmayan veya çözüm için çabalamayanlar da içinde bulunulan felaketin sorumluluğunu taşıyor demektir. Türkiye örneğinde gördük, hem sınırı kapatayım ve insanları geri çevireyim, hem onların neden göç ettiğini gözardı edeyim, hem de silah satayım olmaz.

Söyleşi: Kersten Knipp

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik