1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ABD diplomasisi Obama ile yenileniyor

Sema Emiroğlu / New York7 Kasım 2008

ABD’de başkan seçilen Barack Obama’yı dış politika alanında zor bir dört yıl bekliyor. New York’tan gazeteci Sema Emiroğlu, yeni başkanın dünyanın çeşitli sorunlu bölgelerine ve Türkiye’ye yaklaşımlarını değerlendirdi.

Fotoğraf: AP

Obama’nın, seçim kampanyası boyunca savunduğu dış politika anlayışının temelinde, “Amerikan diplomasisini 21’nci yüzyılın gereklerine uyduracak şekilde yenilemek, kaybedilen ittifakları yeniden kurmak ve Amerikan çıkarlarını ilerletmek için dost ya da düşman tüm uluslarla görüşmek” yatıyor.

Bush’un zıddı bir eğilim

Bir nevi, son sekiz yıllık Bush yönetiminin uyguladığı yaklaşımın tam zıddı bir eğilim sözkonusu. Özellikle Bush’un BM ve dünyanın büyük çoğunluğunu karşısına alarak Irak’a savaş açmasının ardından, ABD’nin uluslararası toplum nezdinde yitirdiği itibar ve güveni yeniden kazanmak amaçlanıyor.

Obama, savaş çığırtkanlığı yerine diplomasi ve diyaloğun, tek taraflılık yerine çok taraflılığın bu amaca hizmet edeceğine inanıyor. Bush yönetiminin “ya bizdensiniz, ya da bize karşı” anlayışı yerine, “yeni bir küresel ortaklık çağında BM ve diğer uluslarla köprü kurmanın önemine” vurgu yapıyor.

Fotoğraf: AP


İki cephede savaş devralıyor

Obama, 20 Ocak’ta Beyaz Saray’a taşınırken, son 40 yıldır iki cephede birden savaş devralan ilk Amerikan başkanı ve başkomutanı olacak. Gündemindeki en acil dış politika sorunlarının başında Afganistan ve Irak gelecek.

Nitekim Obama, başkan adayı iken bu iki ülkeyi de ziyaret etmişti. Yaptığı açıklamalarda, Afganistan’ı dış politikasının temel odak noktası haline getirmiş ve başkan seçilmesi halinde, bu ülkeyi “teröre karşı savaşın” ana cephesi yapacağını vurgulamıştı.

Bush yönetiminin Afganistan’da başladığı işi bitirmemesini 11 Eylül’den sonra yapılan en büyük stratejik hatalardan biri olarak nitelendiren Obama, Bush’un dikkatleri Afganistan yerine Irak’a çevirmesini eleştirmişti.

Hedef Bin Ladin

Obama, ABD’nin bölgedeki askeri faaliyetlerini daha etkili biçimde koordine edebilmek komutayı birleştirmeyi önermiş ve Afganistan’daki kuvvetlere iki ya da üç tugay daha eklenmesi çağrısında bulunmuştu.

Obama ayrıca Pakistan’ın Afganistan sınırında faaliyet gösteren El Kaide militanlarını ve örgüt lideri Bin Ladin’i yakalama çabalarını yoğunlaştıracağını söylemişti. Bu bağlamda, Pakistan hükümetinin onayı olsun ya da olmasın, bu ülke içinde faaliyet gösteren El Kaide militanlarına hava vuruşları düzenlenebileceğini söylemiş ve Pakistan hükümetinin tepkisini çekerken, Kabil’de memnunlukla karşılanmıştı.

Karzai’yi neden eleştirdi?

Ancak Obama, Afgan lideri Hamid Karzai’yi, Afganistan’ın yeniden inşası için yeteri kadar çaba göstermemekle suçlamıştı.

Şimdi Obama’nın başkan olarak Karzai’ye, ülkedeki yolsuzlukları sona erdirmesi ve yeniden inşa çabalarına ivme kazandırması, Pakistan’a da El Kaide ve Taliban’ın kendi topraklarını kullandırmaması için baskı yapması beklenebilir.

Obama’nın, Afganistan’daki Amerikan varlığını arttıracağına ve burada demokratik sürecin gelişimine yardımcı olmaya çalışacağına da kesin gözle bakılabilir.

Fotoğraf: AP


Patlamaya hazır bir Irak

Obama, başkan olarak önündeki hiçbir seçeneğin iyi olmadığı bir Irak devralacak. Halihazırda 150 bin Amerikan askerinin bulunduğu Irak’ta şiddet olaylarında azalma görülmesine rağmen, huzur ve güvenlik hala sağlanmış değil.

Başta Kuzey Irak’ta Kerkük’ün durumu ve ülkedeki Amerikan kuvvetlerinin geleceği olmak üzere pek çok sorun, adeta patlamaya hazır biçimde yeni başkanı bekliyor.

Irak savaşına başından beri karşı çıkmış olan Obama, seçim kampanyasını yürüttüğü İnternet sitesinde, başkanlık yemini eder etmez savunma bakanına ve askeri komutanlarına, Irak’la ilgili yeni bir misyon yükleyeceğini vaadetmişti. O da savaşı başarılı biçimde sona erdirmek.

Asker çekme vaadi

Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesinin “sorumlu” ve “aşamalı” biçimde gerçekleştirileceğini vurgulamış, başkan seçilmesinden 16 ay sonra, yani Mayıs 2010 tarihine kadar askerlerin tedricen geri çekileceğini belirtmişti.

Ancak Irak’ta, başta hükümet olmak üzere pek çok kişi, Amerikan askerlerinin ülkeden kısa süre içinde ve büyük bir siyasi ilerleme kaydedilmeden ayrılmasının, iç savaşa yolaçmasından korkuyor ve yeni başkanın, asker çekmekte acele etmemesini istiyor.

Obama, Irak ve bölgenin istikrarı için etkili bir diplomasi başlatma sözünü tutar ve içte siyasi ilerleme kaydederek asker çekme işlemini tamamlarsa, büyük başarı kazanacak.

Ancak Irak’ta özellikle Şii çoğunluğu temsil eden partilerin liderleri, Obama’nın başkan seçilmesiyle Amerika’nın Irak politikasında büyük bir değişiklik olmayacağını düşünüyorlar.

Potansiyel kriz: İran

Fotoğraf: AP

Obama’nın başkan olarak önünde duran en büyük potansiyel krizlerden biri, hiç kuşkusuz İran. Obama, seçim kampanyası sırasında yaptığı açıklamalarda, İran rejimine açık bir tercih sunacağını vurguladı: Eğer Tahran nükleer programını durdurur ve teröre destek vermeye son verirse, ödüllendirilecek; İran’ın Dünya Ticaret Örgütü üyeliğine alınması gibi teşvikler kazanacak.

Diğer yandan İran, nükleer uranyum zenginleştirmeye yönelerek sorun yaratmaya devam ederse, Obama yönetimi, İran üzerindeki ekonomik baskı ve siyasi tecridi arttıracak. Bununla birlikte Obama, Bush yönetiminin İran’ı savaşla tehdit etme politikasını eleştirdi ve başkan seçildiğinde hiçbir ön şart olmadan, İran’la doğrudan ve çetin bir diplomasi başlatma sözü verdi.

Ahmedinejad’ın tebriği

Obama’nın seçimi, İran’da da genel bir memnunluk yarattı. İslam devriminden bu yana ilk kez bir İran lideri, bir Amerikan başkanına bu göreve seçilmesinden dolayı tebrik mesajı gönderdi; yani mevcut cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Obama’yı tebrik etti.

Ahmedinejad, göreve geldiğinden bu yana başkan Bush’un ülkesini savaşla tehdit eden ve diyaloğu reddeden politikasını eleştiriyor ve Obama’nın diplomasi ve diyalog yanlısı söylemini benimsiyor.

Ancak İran, nükleer uranyum zenginleştirme politikasını devam ettirirse, bundan tehdit edildiğine inanan İsrail’in, Washington üzerinde İran’ı vurma baskısı artabilir ya da İsrail, İran’ı kendisi vurmak isteyebilir. Ama Obama yönetiminin böyle bir askeri müdahaleye sıcak bakmadığı da açık.


Ortadoğu barış süreci

Bush yönetimi, göreve geldiğinde Ortadoğu barış sürecine hız vermek için hiçbir adım atmamış, ancak ikinci dört yıllık dönemde Annapolis zirvesi ile bir girişim başlatmıştı, bu da gözlemciler tarafından “çok az ve çok geç” olarak nitelendirilmişti.

Başkan Bush, sürekli olarak İsrail’e arka çıkan politikaları nedeniyle Ortadoğu barış sürecinde ABD’nin oynaması gereken “dürüst aracı” rolünü büyük ölçüde kaybetmiş ve Filistinliler gözünde tarafsızlığını yitirmişti.

Obama ise, seçim kampanyası sırasında yaptığı açıklamalarda, Ortadoğu barış sürecini yeniden başlatmanın öncelik taşıyacağına ilişkin ipuçları verdi ve yeni görevine başladığı andan itibaren müzakere sürecini yeniden başlatmaya ağırlık vereceğini kaydetti. Ancak Obama, İsrail ve Filistinlilere bakışı konusunda karışık mesajlar verdi.

Geçen yıl İsrail’in sertlik yanlısı hükümetinin pozisyonlarına destek veren açıklamalar yapan Obama, barış sürecinin ilerlememesinden Filistinlileri sorumlu tuttu. Ancak Mart ayında “Kudüs’ün bölünmezliği”ne ilişkin açıklamasını geri alması ve İran’la masaya oturmaya istekli olması, İsrail’de endişe yarattı. Obama’nın seçilmesi, Gazze ve diğer Filistin yerleşim birimlerinde ise, yeni Amerikan politikalarına olan umutları arttırdı.

Ankara ile yeni bir sayfa

Obama’nın başkan seçilmesi, Bush yönetimiyle Irak başta olmak üzere pek çok konuda sürtüşmeli geçen sekiz yılı geride bırakmak ve ABD ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak isteyen Ankara için de olumlu bir gelişme.

Türkiye’de yapılan kamuoyu yoklamaları da, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi halkın Obama’ya sempati duyduğunu ve başkanlığına sıcak bakacağını göstermişti.

Genelde Ankara, Washington’da askeri ve stratejik açılardan daha iyi ilişkiler içinde olduğu Cumhuriyetçi partiden bir başkan görmeyi tercih etse de, Beyaz Saray’daki başkan hangi partiden olursa olsun Türkiye’nin öneminin farkında olacaktır.

Bu kez NATO üyeliğinin yanısıra, iki yıllığına BM Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilen ve AB ile tam üyelik müzakereleri yürüten Türkiye, Obama’nın başkanlığı sırasında da ABD’nin ihtiyaç duyduğu ve görüşlerini dikkate aldığı bir müttefik olmayı umuyor.

Türkiye’nin desteği

İran ve Afganistan konularında da Türkiye’nin ABD için önemini koruduğu düşünülürse, Obama’nın başkan olarak bölgede yapacağı girişimlerde Ankara’nın desteğine ihtiyaç duyması beklenebilir.

Türk diplomasisi, Bush yönetiminin Ortadoğu barış sürecini ihmal etmesiyle ortaya çıkan boşluğu başarılı biçimde doldurmuş, İsrail ve Suriye arasındaki görüşmelere aracılık yapmıştı. Başkan Obama’nın, Türkiye’nin bu yeni rolünden yararlanmak istemesi de kuvvetle muhtemel.

Kuzey Irak ve PKK’nın buradaki varlığının ortadan kaldırılması ile Kerkük sorununun belirsizliği, Türk-Amerikan ilişkilerinde önemli yer tutmaya devam edecek. Türkiye, ABD’nin Obama planı ile kuvvetlerini Irak’tan aşamalı olarak geri çekerken, ülkenin iç savaşa sürüklenmemesi ve toprak bütünlüğünün bozulmaması için çaba göstermesini bekleyecek.

Ermeni lobisinin faaliyetleri

Obama’nın seçim kampanyası sırasında Ermeni lobilerine, başkan seçildiği taktirde sözde Ermeni soykırımını tanıma vaadinde bulunması ve yardımcısı Joe Biden’ın Rum ve Ermeni lobilerinden aldığı destek, Ankara’da kaygıyla izlenmişti.

Ancak Obama’nın, Ermenilere verdiği sözü, kendisinden önceki başkan adayları gibi oy kaygısıyla yapmış olduğu ve başkan seçildikten sonra stratejik açıdan ihtiyaç duyduğu Türkiye’yi Ermeni lobisi yüzünden karşısına almak istemeyeceği düşünülebilir.

Ayrıca Türkiye ve Ermenistan’ın son dönemde yaptığı açılımla gerginliklerin azalması ve yıl sonuna kadar ilişkilerin normalleşme ihtimali, bu konuyu muhtemelen Obama’nın dış politika gündeminden uzaklaştıracaktır.

Kıbrıs konusunda Joe Biden’ın Rum-Yunan lobisine olan yakınlığı Ankara’yı rahatsız etmekle birlikte, bunun da Obama’nın öncelikleri arasında yeralmayacağın bekleyebiliriz. Bunda Kıbrıs’da BM gözetimindeki toplumlararası görüşmelerin yeniden başlamış olması ve Türk tarafının sergilediği iyi niyet de rol oynuyor.

Fotoğraf: AP