ABD'de yeni kriz kapıda mı?
15 Eylül 2018158 yıllık dev yatırım bankası Lehman Brothers’in iflası, ABD tarihinin en büyük finans krizlerinden birinin adeta sembolü niteliğinde. Gayrimenkul balonunun patlamasıyla başlayan kriz, Amerikan ekonomisinin resesyona girmesiyle sonuçlandı. Wall Street borsası çökerken, iki yıl içinde yatırımcıların 7 trilyon doları buhar olup gitti. Yaklaşık 9 milyon kişinin işsiz kalmasına neden olan krizin faturasını ödemek ise Amerikan vergi mükellefine düştü.
Benzer bir krizin tekerrür etmemesi için mali piyasalara daha sıkı denetim getirilirken, piyasalara para pompalayan ABD Merkez Bankası (FED), faizleri de neredeyse sıfır düzeyine çekti. Bu uygulama tüm dünyada domino etkisi yaparken, krizden yavaş ve emin adımlarla çıkılmaya başlandı.
Ekonomide altın çağı mı yaşanıyor?
Ülke ekonomisi ortalama yüzde 4’lük bir büyüme ivmesi yakaladı. Amerikan şirketleri, neredeyse her bilanço döneminde rekor oranda kâr etmeye başladı. Wall Street borsa endeksinde ibre sürekli yukarı doğru gösterirken, rekor üstüne rekor kırılıyor. İstihdam piyasası da tarihin en parlak dönemlerinden birini yaşıyor.
Son haftalarda iki Amerikan şirketi Amazon ve Apple’in piyasa değeri 1 trilyon dolar barajını geçti. Merkez Bankası, ekonomik gidişattan duyduğu memnuniyeti birçok kez dile getirirken Başkan Donald Trump da elde edilen bu “harkulâde sonuçları” attığı tweet’lerle öve öve bitiremedi
Borç rekor seviyede
Ancak bir de madalyonun arka yüzü var: McKinsey Danışmanlık Şirketi’nin verilerine göre, finans krizinden buyana gerek hane başı gerekse devlet ve işletmelerin borçları 2017 yılı sonu itibariyle yüzde 74 oranında artarak toplam 247 trilyon dolar seviyesine ulaştı. Buna karşın milli gelir ise 19 trilyon dolayında seyrediyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’ne göre 2018’in ilk çeyreğinde toplam borçlarda yüzde 11’lik artış kaydedildi.
Riski tahviller revaçta
Sıfır faiz politikası nedeniyle yatırımcılar, getirisi fazla olan ancak yüksek riskler barındıran şirket tahvillerine yöneliyor. Dünya piyasalarında halihazırda işlem gören ve “junk bond” olarak da adlandırılan yüksek riskli yatırım araçlarının hacminin 2 trilyon dolar civarında olduğu tahmin eriliyor. Bu ise geçen yıla oranla yüzde 150’lik bir artış anlamına geliyor. Pennnsylvania Üniversitesi’nde maliye dersleri veren ekonomist Itay Goldstein, “Ekonomide işler ne kadar iyi giderse, yatırımcıların riski alma eğilimi ve olumlu bakış açısı da o kadar artıyor” diyor.
Şirketlerin finansman maliyetleri artıyor
Ödeme sıkıntısının baş göstermesi durumunda ise devasa borç yığını tehlikeli bir hal alabiliyor. Şirketler, nakit sorununu çözmek için daha yüksek faizli krediler kullanmak zorunda kalıyor. Bu da finansman maliyetlerin artması anlamına geliyor.
Tabi faizlerin yükselmesi sadece şirketleri olumsuz etkilemiyor. Tüketici kredisi faizlerinin de artması nedeniyle kredi kartları, otomobil ve konut kredileri de vatandaşın borç yükünün katlanmasına neden oluyor. Aynı zamanda gelirler de azaldığı için yük iki kat ağırlaşıyor. Böylece vatandaş kemer sıkmak zorunda kalıyor. Bol keseden harcama yapmak yerine yastık altına para koymayı tercih ediyor.
McKinsey Danışmanlık Şirketi’nden Susan Lund, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “Olası bir krizde bu kez sorumluluk bankaların olmayacak. Onlar çok daha hazırlıklı durumda. Küresel çapta baktığımızda şirketlerin toplam borcunun 66 trilyon soları bulduğu görülüyor.”
İşte ekonomistler tam da bu noktaya dikkat çekiyor ve muhtemel bir krizin nedenlerini şöyle sıralıyor: Artan faizler, tüketicilerin azalan talepleri ve yorgun düşen ekonomik konjonktür.
Şişirilmiş hisse senetleri
Menkul kıymetler borsasında da yüksek borçlanmanın getirdiği riskler söz konusu. Şirketler, aldıkları kredileri çoğunlukla hisse senedine yatırıyor. İşletmelerin hisse geri alımları da rekor seviyede. Wall Street S&P Endeksi’nde işlem gören 500 şirketin kendi hisse senetlerinin geri alımı için bu yıl yaklaşık 1 trilyon dolar harcamaları bekleniyor. Böylece kağıtlara şişirilmiş bir talep oluşturuluyor ve hisselerin yatırımcı için daha cezip hale gelmesi hedefleniyor. Avrupalı şirketlerin de bu yıl sonuna kadar toplam 10 milyar euroluk hisse senedi alımı yapmaları bekleniyor.
Bir devrin sonu mu?
Halihazırdaki ekonomik toparlanma devri, ABD tarihinin en uzun ikinci refah dönemi olarak kayıtlara geçti. Ekonomik Dönem Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu Lakshman Achuthan, ekonominin dönemler halinde büyüdüğünü ve küçüldüğünü hatırlatıyor. Yakın tarihteki farklı ekonomik dönemleri inceleyen Achuthan, şu tespiti yapıyor: “2008’deki gibi bir krizin ardından faizler düşüyor; tüketiciler, devlet ve şirketler ucuz maliyetli krediler alıyor, ekonomiyle birlikte borçlar da büyüyor. Ekonomi motorunun su kaynatıp enflasyon ve benzeri olumsuzluk oluşmaması için Merkez Bankası faiz artırımına gidiyor ve devirdaim böylece tamamlanıyor. Halihazırda Amerikan ekonomisi tam da böyle bir durumun arifesinde bulunuyor.”
Dünyanın en büyük serbest yatırım fonu kuruluşu olan Bridgewater Associates’in kurucusu Ray Dalio ise henüz ekonomik refah balonunun patlama aşamasına gelmediğine, ancak bunun yakında olacağına inanıyor: “2020’deki Başkanlık seçimleri öncesi Amerikan ekonomisinin resesyona girme tehlikesi yüzde 70 gibi hayli yüksek bir oranda seyrediyor.”
Sohpie Schimansky
©Deutsche Welle Türkçe