1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ABD’nin terör kaygısı

Cem Sey11 Aralık 2007

11 Eylül 2001 saldırılarından sonra dünyanın birçok noktasında terörle mücadele başlatan ABD yönetimi, herhangi bir devlet iradesinin geçerli olmadığı bölgelerde zorlanıyor. Bush yönetimi yeni önlemler üzerinde duruyor.

Taliban ve El Kaide militanlarının Pakistan-Afganistan sınırındaki kontrol dışı bölgede üslendikleri ileri sürülüyor.
Taliban ve El Kaide militanlarının Pakistan-Afganistan sınırındaki kontrol dışı bölgede üslendikleri ileri sürülüyor.Fotoğraf: AP

Amerikan Hava Kuvvetleri’nin arzusu üzerine RAND Corporation uzmanları, “hükmedilemeyen bölgeler” hakkında bir rapor hazırladı. Çalışmanın yöneticisi Angel Rabasa, böyle bölgelerin eskiden beri varolduğunu, fakat soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’yle konvansiyonel çatışma üzerine kurulu stratejilerde dikkate alınmadığını belirtiyor: “Şimdi dikkat çekmesinin 11 Eylül saldırıları, radikal İslamcı terör tehdidinin ortaya çıkması ve birçok terör grubunun bu hükmedilemeyen bölgelere sığınmasıyla yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum.”

Devlet denetimi yetersiz kalırsa...

Rapor bu bölgelerin, devlet denetiminin yetersiz kalması ya da devletin denetimden vazgeçmesi; altyapı yetersizliği; yolsuzlukların ve kayıt dışı ekonominin yaygınlığı; devlet denetimi dışında silahlı gruplarla, suç örgüterinin varlığı; halkın silahlanması; sınırların denetlenememesi veya dış müdaheleler sonucu ortaya çıktığını ortaya koyuyor. Bölge halkının sempatisi, bölgedeki devlet yetkililerinin militanları koruması ve silahlı eğitime veya eylem planları hazırlamaya elveren bir mekan bulunması da, El Kaide ya da PKK gibi grupların buralarda yerleşmesine neden oluyor. Rabasa, Kuzey Irak’ın da hükmedilemeyen bölgeler arasında olduğuna dikkat çekiyor: „Kuzey Irak’ın hükmedilemeyen bir bölgenin tüm niteliklerine sahip olduğu ve terörist bir grup olan PKK’nın buraya sığındığı kesinlikle doğru.“

Rabasa’nın yönetiminde hazırlanan raporda Amerikan hükümetine çeşitli stratejiler öneriliyor. Bunlar, bu bölgelere altyapı götürülmesi, bölge ülkelerinin işbirliğinin teşvik edilmesi ve yolsuzluklara karşı mücadele edilmesi gibi önlemler. Fakat Rabasa, en önemli önlemlerden birinin sınırların denetlenmesi olduğunu ve bunun Türkiye-Irak sınırı için de geçerli olduğunu belirtiyor: „Eğer sınırın tamamen denetimi olanaksızsa, en azından PKK’nın Kuzey Irak’ta sığındığı yerlerden eylem yapmasının güçleştirilmesi lazım. Bunu yapmak için, Kuzey Iraklı yetkililerle işbirliği gerçekten çok önemli.“


Türkiye’ye düşen...

Rabasa, bu işin Türkiye’ye düştüğünü de gizlemiyor: „Kuzey Iraklı Kürtlerle PKK arasında bir miktar etnik sempati olabilir. Yine de Kuzey Iraklı yetkililer, kendi bölgelerinin yaşayabilmesi için Türkiye’nin destek ve işbirliğinin belirleyici öneme sahip olduğunu anlamak zorunda. Bu bakımdan, Kuzey Iraklı yetkililerin akılcı davranmasını sağlamak için daha fazla çaba göstermek gerekli.“

PKK’nın tuzağına düşülmemesi gerektiğini vurgulayan Rabasa, Kuzey Irak’a büyük çaplı bir askeri harekatın başarılı olacağını sanmadığını ve sadece PKK’ya bölge halkının sempatisini artıracağını ifade ediyor. RAND’ın terör uzmanı ve Amerikan ordusunun danışmanı Rabasa, Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra PKK’nın birçok uzmanın sandığı gibi çökmeyerek, esnekliğini kanıtladığını söylüyor ve atılması gereken ilk ve en önemli adımın, bu esnekliğin nereden kaynaklandığının tesbit edilmesi olduğunu vurguluyor.

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik