Aile hukukunda arabulucu tartışmaları
27 Mart 2019Türkiye yargı sisteminde iş hukuku ve ticari hukuktan doğan uyuşmazlıklara uygulanan zorunlu arabuluculuğun, aile hukukuna da getirilmek istenmesi farklı toplumsal kesimlerin tepkisini çekiyor. Mahkemelerin iş gücünü hafifletmek ve uyuşmazlıkları kısa sürede çözüme kavuşturma amacı taşıyan arabuluculuk sistemi, tarafların uyuşmazlığı kendi iradeleriyle çözdüğü bir sistem.
Türkiye'de aile hukukuna sıkça konu olan kadına yönelik şiddetin, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere ilgili başka düzenlemelerle önlenmesi amaçlanıyor. Kadın hakları alanında çalışanlar, İstanbul Sözleşmesi'ni "Altın Kılavuz" olarak adlandırıyor. Sözkonusu metin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90/5 maddesine göre, kanun hükmünde olan uluslararası bir sözleşme.
İstanbul Sözleşmesi aslında 48'inci maddesinde yer alan "Taraflar bu sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır" ifadesiyle arabuluculuğu yasaklıyor. İstanbul Sözleşmesi aynı zamanda taraf olan devletlere, kadına yönelik erkek şiddetinin önlenmesi amacıyla politikalar oluşturma zorunluluğunu da getiriyor.
Öte yandan 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 1/2 maddesinde "Aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir" ifadesi yer alıyor.
Peki Türkiye'de kadın hakları konusunda çalışan uzmanlar, zorunlu arabuluculuk uygulamasının aile hukukuna getirilmesine ilişkin ne düşünüyor?
"Hükümetin amacı boşanmaları zorlaştırmak"
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucularından Avukat Arabulucu Canan Arın, ticari uyuşmazlıklar ve aile hukukunda mal rejimleri söz konusu olduğunda arabuluculuktan yana. Ancak boşanma, nafaka ve şiddet olaylarında sağlıklı bir yargılama yapılması gerektiğini düşünüyor. Arabuluculuk sisteminin zayıf olanın aleyhine işlediği ve boşanmada kadının zayıf taraf olduğunun altını çizen Arın, "Hükümetin temel amacı boşanmaları zorlaştırmak. Dava süresini mümkün olduğu kadar uzatarak insanları canlarından bezdiriyor ve arabulucuya yönlendiriyorlar" diyor.
Arın, kadına yönelik erkek şiddetinin sadece fiziksel şiddet olarak ifade edilemeyeceği ve sözel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet gibi farklı boyutları olduğuna dikkat çekiyor. Kadına şiddetin arabuluculuk sistemiyle çözülemeyeceğini savunan Arın, uygulanmak istenen arabuluculuk sisteminin asıl amacının, kadını her ne pahasına olursa olsun ailenin içinde tutmak olduğu görüşünde.
"Cinsiyet eşitsizliğini derinleştirebilir"
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ise, arabuluculuk sisteminin sağlıklı işleyebilmesi için tarafların herhangi bir korku veya baskı altında olmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Kav, arabuluculuğun gönüllülük ve eşitlik ilkesine uygun bir biçimde uygulanmasının önemini vurguluyor. Türkiye'de çok sayıda kadının şiddet nedeniyle boşanma sürecine başvurduğunu anımsatan Kav, kadın haklarının tespiti ve uygulamasındaki sorunların çözüme kavuşturulamadığı mevcut durumda, arabuluculuk uygulamasını eşitliğe saldırı olarak değerlendiriyor.
Kav'ın, arabuluculuk uygulamasının eşitlik temelinde ilerleyeceğine yönelik şüpheleri var. Genel temsilci, sözkonusu uygulamayla birlikte kadının görünmez kılınacağı ve cinsiyet eşitsizliğinin daha da derinleşeceği kanaatinde.
Türkiye'nin cinsiyet eşitliği konusunda her geçen gün gerileme kaydettiğini belirten Kav, "Yeni haklar kazanma mücadelesine geçmek yerine devletin bizi var olan haklarımızı korumaya mecbur bırakmasından, hala bunlarla uğraşıyor olmamızdan hicap duyuyorum. Ama madem öyle, biz de sonuna kadar uğraşıp, haklarımızı geri vermeyeceğiz" diyor.
"Arabuluculuk şiddeti normalleştirebilir"
Kadın hakları alanında çalışmalar yürüten avukat Feyza Altun da zorunlu arabuluculuğun aile hukukunda uygulanmasını bir tehlike olarak görüyor. Altun, kadın-erkek eşitliğinin fiiliyatta sağlanamamasının nedeninin, eşitlik içeren kanunların ataerkil bir biçimde uygulanması olduğu görüşünde.
Altun, aile hukukundan doğan nafaka, velayet ve boşanma işlemleri çerçevesinde hem fiziksel hem de psikolojik şiddeti içeren konuların mevcut olduğuna dikkat çekiyor. Avukat, "Şiddet bir suçtur ve suç unsuru taşıyan konular arabuluculuğa konu edilemez. Ama suç ve şiddet aile hukukunda kanser hücresi gibi gizli kalabiliyor. Bunun ortaya çıkması zor olduğu gibi arabuluculukta da tarafların bu konuları hiç açmamasına ve mağduriyet yaşamalarına sebep olabilir" diye konuşuyor.
Arabulucu uygulamasının "şiddetin normalleştirilebileceği" tehlikesini bünyesinde barındırdığına dikkat çeken Altun, "80 ila 100 saat arasında eğitim alan arabulucuların insanların mahremlerine girmesini ve belki de şiddeti normalleştirecek olmasını, taraf olduğumuz sözleşmelerle nasıl bağdaştıracağız?" sorusunu yöneltiyor. Altun, 6284 sayılı yasaya başvurma şartı olarak arabuluculuk uygulamasının getirilmesini, kadınların haklarını kullanmasını engellemek üzere yapılmış art niyetli bir hareket olacağı görüşünde. "Yine de en sağlıklısı düzenlemeyi beklemek."
Avukat, arabuluculuk uygulamasına kadın hareketinin vereceği olası tepkiye ilişkin ise olumlu bir yaklaşıma sahip. "Kadın hareketi konusunda ise şunu bilmek gerekir ki kadın hareketi her zaman baskı rejimlerinde ve dönemlerinde daha da kuvvetlenmiş ve mücadelesine devam etmiştir."
Seda Karatabanoğlu / İstanbul
© Deutsche Welle Türkçe