Almanca ilerliyor mu, geriliyor mu?
25 Kasım 2009Mannheim Üniversitesi ile Alman Dil Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Almanların yaklaşık yüzde 90’ı Almanca’yı severek konuşuyor ve dilleriyle gurur duyuyor. Ancak burada hangi Almanca ile gurur duyulduğu sorusu akıllara geliyor. Zira, ünlü Alman şairi Goethe’nin kullandığı dil, İngilizce sözcüklerin karıştığı gündelik yaşamda kullanılan dilden çok farklı. Panelin katılımcılarından Darmstadt merkezli Alman Dil ve Edebiyat Akademisi Başkanı Prof. Dr. Klaus Reichert, Almanca’ya yabancı sözcüklerin girmesini olumsuz olarak görmüyor. Farklı dillerin ögeleri ile kurduğu etkileşim sayesinde dillerin kendilerini sürekli yenilediğini belirten Reichert'e göre, Almanca; Latince, Fransızca veya 1880’den beri İngilizce’nin etkisi olmadan bu hale gelemezdi. Bir dilin kendi ihtiyacı neyse onu alacağını ve ihtiyaç duyulmayan sözcüklerin dilden atılacağını ifade eden Reichert, kaygı duyulmasına gerek olmadığına işaret etti.
Yabancı sözcükler kaygı verici
Federal Alman Meclisi’nin Hrıstiyan Demokrat üyesi Wolfgang Börnsen ise Almanca’ya yabancı sözcüklerin girmesinden kaygı duyuyor. Kültür ve medya politikasında uzman olan Börnsen, dünyada iletişim kurmak için yabancı dil öğrenilmesinin şart olduğunu, ancak Almanca’nın da korunması gerektiğini savunuyor. Bu çerçevede Börnsen, partisinin ”Almanya’nın dili Almanca’dır” ifadesinin anayasada yer alması önerisine destek veriyor. Avrupa Birliği’nde halen 18 ülkenin anayasasında kendi dillerine ilişkin benzer bir maddeye yer verdiğini hatırlatan Börnsen, bu maddenin dışlayıcı değil, tam tersine dilin çok değerli olduğunu göstermesi gerektiğini ifade etti. Börnsen "çünkü dil sayesinde, insan kendini ülkesi ve vatandaşlarıyla özdeşleştiriyor. Türkiye’de de Türkçe anayasada yer alıyor. Kanımca, bu ifadenin anayasada yer alması, kendi dilimiz konusundaki bilincin artırılmasına katkı sağlayabilir" dedi.
Dil yasalarla korunmaz
Almanya’nın saygın gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung yazarlarından Dr. Edo Reents ise ”Almanya’nın dili Almanca’dır” ifadesinin anayasada yer alması önerisine şu sözlerle karşı çıktı: "Almanca’nın (resmi dil olarak) anayasada yer alması düşüncesini, ben ‘savunmacı bir zihniyet’ olarak görüyorum. Bu, Almanca'nın gerilediği ve bizim dışardan gelen belirli düşmanlara karşı, ki bunlar çoğunlukla İngilizce sözcükler oluyor, kendimizi savunmamız gerektiği anlamına geliyor. Ancak kimse bu düşmanların nerede olduğunu tam olarak bilmiyor. Kanımca bu öneri dilin korunmasını pek sağlamayacak.” Reents, dilin yasalarla korunması yerine, dil bilgisi kurallarına dikkat edilerek, Almanca’nın doğru bir şekilde kullanılması gerektiğini savundu.
"Yabancı kelimelerin geçmişi yok"
Roman ve oyunlarını Almanca yazan Türk kökenli yazar Emine Sevgi Özdamar ise Almanca’da yapılan hatalara başka bir anlam yüklüyor. Göçmenlerin kendi anadillerinde düşünerek, Almanca konuşması sonucu adeta başka bir Almanca’nın oluştuğunu belirten Özdamar, bundan çok etkilediğini ifade etti. Göçmenlerin yaptığı hataların kimliklerine işaret ettiğini kaydeden Özdamar, "Çünkü dilde yapılan hatalar, hata değil, ana dilin Almanca’ya çevrilmesinden kaynaklanıyor" dedi.
Türkiye'de '68 kuşağının uğradığı baskılara, insanların sözcükleri yüzünden yıllarca hapishanede yatmasına dayanamadığını anlatan Özdamar, bu nedenle Türkçe'nin kendini yorduğunu ve Almanca'da ise kendini iyi hissettiğini belirtti. Ama Özdamar, yabancı bir dildeki kelimelerin geçmişinin, yani çocukluğunun olmadığını söyledi.
© Deutsche Welle Türkçe
Jülide Danışman / Berlin
Editör: Murat Çelikkafa