1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Almanya "örnek" konumunu nasıl kaybetti?

9 Aralık 2020

Birinci korona dalgasıyla mücadelede etkin önlemler alan ve kısa süre içinde “yeni normale” dönüş yapan ilk ülke olarak tüm dünyanın takdirini kazanan Almanya, ikinci dalgayla birlikte “örnek ülke” konumunu kaybetti.

Fotoğraf: Reuters/M. Tantussi

"Lockdown light” olarak adlandırılan kısmî kapanmanın, Ekim ayında katlanarak artan korona vakalarını tekrar kabul edilebilir bir aralığa çekmek için bir "dalgakıran" işlevi görmesi bekleniyordu. Tiyatrolar, sinemalar, spor salonları, geleneksel Noel panayırları, konserler ve insanların toplu halde bulunduğu daha birçok mekân, işletme ve etkinlik bu amaçla ya kapatıldı ya da yasaklandı. Gastronomi alanında faaliyet gösteren işyerlerine ise sadece "al götür” yöntemiyle satış ve paket servisi izni verildi. Diğer yandan AVM ve süpermarketlerin yanı sıra okul ve kreşler ise büyük ölçüde açık tutuldu.

Kısmî kapanma kapsamındaki bu önlemler, ekonomiyi olabildiğince ayakta tutma ve eğlence odaklı hemen her şeyi yasaklama fikrine dayanıyor: İnsanlar sadece çalışmalı ve geri kalan zamanlarını evlerinde geçirmeli!

Merkel'in eli kolu bağlı

Almanya'da vatandaşların pandemiye karşı korunmasında öncelikli sorumluluk, 16 eyalet yönetimine ait. Yani eyalet hükümetleri, neye nerede izin verildiğini ve neyin yasak olduğunu merkezî hükümetten ve birbirlerinden bağımsız olarak belirliyor. Federal hükümetin yetki ve etkisi ise son derece sınırlı.

Çok daha sıkı önlem ve kısıtlamaların gerekliliğini savunan Başbakan Angela Merkel ile çoğunluğu daha liberal tutumdan yana olan eyalet başbakanları arasında pandemi sürecinin başından beri defalarca yapılan görüşmelerde uzun süren hararetli tartışmalar yaşandı. Lâkin çoğu tartışma, Merkel'in yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmasıyla sonuçlandı. Nitekim, önümüzdeki günlerde eyalet başbakanları ile Angela Merkel arasında yeni bir görüşmenin daha yapılması kuvvetle muhtemel. Ancak Alman basınında çıkan haberlere bakılacak olursa, Şansölye masadan yine kısmen mağlup ayrılacak. Zira eyalet başbakanlarının çoğunun, Merkel'in Noel sonrası ısrarla talep ettiği tam kapanmaya karşı olduğu öne sürülüyor.

Bavyera, Baden-Württemberg ve Saksonya eyaletlerinde sokağa çıkma kısıtlaması dahil, son derece geniş kapsamlı korona önlemleri alınırken, Berlin ve Kuzey Ren-Vestfalya'nın başını çektiği kimi eyaletler, şimdilik daha esnek tedbirlerle yetiniyor.

Örnek öğrenci bütünlemeye mi kalacak?

Eyaletler arasındaki farklı uygulamalar ve bazı vatandaşların katı disiplinden taviz vermeleri nedeniyle vaka sayıları hızla artmaya devam ediyor. Hâl böyle olunca, birinci korona dalgasıyla mücadelede etkin önlemler alan ve kısa süre içinde "yeni normale” dönüş yapan ilk ülke olarak tüm dünyanın takdirini kazanan Almanya, ikinci dalgayla birlikte "örnek ülke” konumunu da hızla kaybetti.

Almanya'da yeni vaka sayıları da vefat sayıları da hızla artıyor. Ayrıca yaygın kanının aksine, virüs kapanların çoğunluğunu yaşlılar değil, gençler ve orta yaşlılar oluşturuyor. 35-59 yaş aralığında Almanya'da yaklaşık 450 bin korona hastası bulunurken, bu grubu 375 binle 15-34 yaş arasındakiler takip ediyor. 60-79 yaş arasında 167 bin, 80 yaş ve üzeri ise yaklaşık 90 bin kişi koronaya yakalandı. 0-4 yaş grubunda 21 bin, 5-14 yaş arasında ise 74 bin vaka tespit edildi.

Almanya'daki yoğun bakım ünitelerinde halen 4 binin üzerinde Covid hastası tedavi görürken, Alman Yoğun Bakım ve Acil Tıp Derneği (DIVI), entübe durumdaki her iki korona hastasından birinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Yoğun bakımlarda hastane başına ortalama üç boş yatak bulunuyor. Vaka sayılarındaki hızlı artış eğilimi durdurulamazsa, kısa süre içinde yoğun bakım ünitelerinde boş yatak kalmayacak gibi görünüyor.

Ölümler artık kanıksanıyor

Bavyera Başbakanı Markus Söder, Kasım ayında yaptığı bir mukayesede, Almanya'da her gün bir uçak kazasındaki kadar insanın korona nedeniyle hayatını kaybettiğini belirterek, "Bu kadar çok ölümü kabul edemeyiz," demişti. Oysa şimdiki ölüm vakalarına bakıldığına, bu karşılaştırmanın bile tablonun ciddiyetini anlatmakta artık yetersiz kaldığı görülüyor.

Buna rağmen vatandaşların, ölümleri yavaş yavaş kanıksamaya başladığı izlenimi uyanıyor. Psikologlar, bu tutumu "duruma alışmak” şeklinde açıklıyor: "Bir şeyin sürekli hale gelmesi, bir noktadan sonra alışkanlığa yol açar – bu bir felaket olsa bile! İnsanlar sık ve yoğun şekilde olumsuz bir şeyle karşı karşıya kalırsa, sonunda ona karşı giderek duyarsız hale gelir.”

İnsanlar normal hayatlarını geri istiyor

Öte yandan toplumdaki genel ruh hali, gözle görülür şekilde kötüleşti. İçinde bulunduğumuz kasvetli soğuk günler, çoğu insanı zaten normalde de olumsuz etkiliyordu. Şimdi bir de kışın insanları keyiflendiren pek çok şeyin pandemi önlemlerine kurban gitmesi, pek çok kimsede depresif ruh halini daha da artırdı. Kısa vadede salgınla ilgili bir iyileşme umudunun ufukta görünmemesi de yaraya tuz biber ekiyor.

Almanya'da yüzlerce aşı merkezi kuruluyor

02:21

This browser does not support the video element.

Böyle bir ortamda Alman Birinci Kanalı ARD'nin yaptığı bir ankette, katılımcıların yaklaşık yarısının, halihazırdaki temas kısıtlamalarının Noel döneminde gevşetilmesi vaadini sevinçle karşılaması, şaşırtıcı olmasa gerek. Tabii sonuçları tersten okursak, yine katılımcıların diğer yarısının, önlemlerin gevşetilmesine sıcak bakmadığı sonucu da çıkıyor.

Öyleyse öngörülebilir bir gelecekte tekrar kısmen normal bir yaşama dönebilmek umuduyla, Almanya'nın yeniden tam bir kapanmaya gitmesi daha iyi olmaz mı? Ne de olsa bu radikal yola başvuran Fransa ve Belçika'da enfeksiyon sayısı önemli ölçüde azaldı. Tam kapanma İsrail'de de işe yaradı.

Hatanın kabul edilmesi gerekecek

Ancak böyle bir adımın devlet ve siyasetçiler açısından ciddi sonuçlar doğurması kaçınılmaz olacak. Zira ekonomi muhtemelen yeniden çöküşün eşiğine gelecek ve pek çok işletmenin yeni ekonomik yardım paketleriyle desteklenmeleri gerekecek. Devletin bu yükün altından kalkması da hayli zor olacak. Almanya bu yıl yaklaşık 160 milyar euro borçlandı ve 2021 yılı için de 180 milyar euro kredi alınması planlanıyor.

Ülkenin tekrar zorlu bir tecrit sürecine girmesi durumunda, bu kredi miktarının yeterli olmayacağı aşikâr. Üstelik siyasetçiler, daha önce alınan kısmî kapanma kararının hatalı olduğunu ve yanlış hesap yaptıklarını da kabul etmek zorunda kalacak. Okul ve kreşleri ne pahasına olursa olsun açık tutma ısrarı da ciddi biçimde sorgulanacak. Nitekim hükümet içinde, bu minvaldeki ilk görüşler dillendirilmeye başladı bile. Federal Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, "Şimdiye kadarki önlemlerimizin, ikinci enfeksiyon dalgasını gerçekten kırmaya yetmediği söylenecektir, hatta söylenmelidir" diyerek, küçük de olsa başarısızlık itirafında bulunan ilk kabine üyesi oldu.

Sabine Kinkartz

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik

Daha fazla içerik göster