1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Analiz: AYM’den Saray’a “ışık” hızında destek!

14 Ekim 2020

Anayasa Mahkemesi üyesinin attığı tweet’le başlayan krizin perde arkasında neler var? Oy kaybeden Erdoğan ve AKP’ye yeni bir mağduriyet mi verildi? Bülent Mumay’ın analizi.

Fotoğraf: picture-alliance/dpa/A. Tumer

Türkiye'de seçmen eğilimlerini en çok etkileyen unsur olan ekonomi, tam bir çıkmazda. Hükümetin açıkladığı -ekonomi çevreleri dahil kimsenin ciddiye almadığı- TÜİK verileri bir yana; gerçek işsizlik yüzde 30'lara ulaşmış, "işten çıkarma yasağı”nın kalkmasıyla oluşacak tabloyu hayal etmek bile ürkütücü. Türk Lirası, yıl başından bu yana yüzde 40'a yakın değer kaybı yaşamış. Maliye Bakanı Berat Albayrak, kurların patlamasını "Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” diyerek küçümsemeye çalışadursun; markette satın aldığınız hiçbir ürünü, ikinci kez zamsız alamaz hale gelmişsiniz. İktidar, 2023 için açıkladığı hedefleri, kendisini 2002'de iktidara taşıyan kriz noktasına çekmek zorunda kalmış.

Anket sonuçları AKP'de endişe yaratıyor

"Ekonomiyi uçuracak” denen Türk tipi başkanlık sistemi, iki yıl içinde siyasette de krizlere yol açmış. İstikrar getireceği iddiasıyla pazarlanan sistem; koalisyonlar-ittifaklar üzerinden siyaset sahnesini daha da karıştırmış. Gerek Erdoğan'ı Saray'a taşıyan, gerekse AKP'yi MHP desteğiyle Meclis'te iktidar yapan oylar yüzde 50'nin altına düşmeye başlamış. İktidara yakın şirketler dahil olmak üzere hiçbir anket firması, Erdoğan ve Cumhur ittifakına garanti bir iktidar göstermiyor. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır'ın yaptığı son açıklamaya göre AKP'nin oyları 1 Kasım 2015 seçimlerinin yarısına, yani 25'e düşmüş. Eski sisteme dönelim diyenlerin oranı yüzde 60'ı aşmış. Böyle bir ortamda; bugüne kadar milli iradeyi sürekli kutsayan, sandık restini cebinde tutan iktidar; tarihinde ilk kez muhalefetin erken seçim çağrısından kaçmış halde.

Kuzey Kıbrıs'ta bile diplomatik sıkışma

Erdoğan ve AKP; sadece ekonomi ve siyasette sıkışmamış. Suriye'den Doğu Akdeniz'e açılan birçok cephede açmaza düşmüş, kırılgan ekonomiyi daha da zora sokan bir diplomatik yalnızlık yaşamış. Öyle ki, Ankara'nın ilk kez bu kadar açıkça müdahale ettiği Kuzey Kıbrıs'taki seçimlerde bile AKP destekli adayın ikinci turda kaybetme ihtimali ortaya çıkmış. Üstelik; iç kamuoyunu diri tutmak, oylardaki erimeyi durdurmak için; Karabağ'dan Ayasofya'ya kadar birçok alanda atılan hamasi adımlar işe yaramamış.

İktidara can simidi: Yeni bir mağduriyet

Böylesi bir tabloda AKP'ye can simidi olabilecek tek bir şey vardı: Mağduriyet. Erdoğan, şiir okuduğu için mahkum olduğu 4 aylık hapis cezası dahil olmak üzere, siyaseten sıkıştığı her dönemde mağduriyetler üzerinden oy devşirdi. E-muhtıra'yı seçim meydanlarında kullandı ama bunun mimarlarını yargılamayı aklının ucuna bile getirmedi. Büyükanıt'la yaptığı Dolmabahçe görüşmesi sır olarak kaldı. 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı mağduriyet iklimini kullanarak başkanlık sistemini devreye soktu. Mısır'ın darbeye maruz kalan lideri Mursi için atılan "Yüzde 52 ile seçilen lidere idam” başlığını bile, kendisine tehdit sayarak mitinglerde kullandı. Erdoğan'ın "darbe” ve "mağduriyet” konusundaki hassasiyetini bilmek için Anayasa Mahkemesi (AYM) üyesi olmaya da gerek yoktu. Ancak AYM üyelerinden Engin Yıldırım'ın dün gece attığı "Işıklar yanıyor” tweeti, AKP'ye tam da aradığı bir mağduriyeti "ışık” hızında sağlamış oldu.

"Tanımıyorum, saygı da duymuyorum” - 2020

Enis Berberoğlu hakkındaki AYM kararının, siyasi etkide aldığı kararlarla bilinen 14. Ağır Ceza tarafından tanınmaması, siyasetin yargıya açık bir darbesiydi. Erdoğan'ın 2016'ta Can Dündar için söylediği, "AYM'nin kararını tanımıyorum, saygı da duymuyorum” cümlesinin, 4 yıl sonra yargı tarafından dile getirilmesiydi. 14. Ağır Ceza'nın tanımama kararının akşamında AYM üyesi Yıldırım'ın attığı tweet, siyasetin yargıya darbe vurduğu algısını tersine çevirdi. Bu kez yargının siyasete darbe tehdidinde bulunduğu imasına dönüştü. İktidar temsilcilerinin kınama yarışına, troller ve iktidara yakın medya daha bir fütursuzca katıldı. AYM üyesini "Bayrak direğine asma” tehditleri, gazete başlıklarına döndü.

AYM, mahkemeye bile söz geçiremezken…

AYM'nin elbette darbe yapma ihtimali yok. Emrinde değil ordusu, bekçisi bile yok. Değil darbe tehdidiyle siyaseti şekillendirmek; Berberoğlu dosyasında olduğu gibi, yerel mahkemeye kararını uygulatacak gücü bile kalmadı. Bunu hükümet saflarındaki isimler de biliyor. Ama desteği azalan, ekonomik-siyasi-diplomatik sıkışma yaşayan iktidarın güç devşirmek için tam da böylesi bir krize ihtiyacı vardı. Zamanlaması da, iktidarın iki haftadır AYM'yi hedef aldığı demeçler göz önünde bulundurulduğunda tesadüf gibi görünmüyor. İttifakın küçük ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin 30 Eylül'deki "AYM yeniden yapılandırılmalıdır” çıkışı, akabinde hükümetin şahin isimlerinden İçişleri Bakanı Soylu'nun AYM'nin aldığı bir karar hakkında polemik yaratması; AYM'ye yönelik bir kurgunun, en azından yumuşak bir zeminin yaratıldığını ortaya koyuyordu.

Hukuk öğrencisinin bile yapmayacağı bir hata

İklim böyleyken AYM üyesi Yıldırım'un "Işıklar yanıyor” tweeti atmasının iki sebebi olabilir. Komplo teorisi olarak sayılabilecek en düşük ihtimalli seçenek ile başlayalım: Abdullah Gül döneminde atanmış olmasına rağmen, iktidarın ekmeğine yağ sürecek bir mesajı "danışıklı dövüş” çerçevesinde yazmış olabilir. İkincisi, gücünü mağduriyetler üzerinden yenilemeye çalışan bir iktidar varken, "Işıklar yanıyor” cümlesinin yakın Türkiye tarihinde ne anlama geldiğini bilmemek ya da böylesi bir mesajın nereye çekileceğini hesaba katmamak… İşte bunun tek bir açıklaması olabilir: Hukuk 101 dersinden sınıfta kalmak.

Bülent Mumay

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik