1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Uçuruma sürükleniyor

14 Kasım 2016

AB dışişleri bakanları toplantısında Türkiye konusunda uzlaşma sağlanamadı. Brüksel ve Ankara’daki görüşmelerin de gerginliği yumuşatması beklenmiyor. Demir Murat Seyrek'e göre AB-Türkiye ilişkileri uçuruma sürükleniyor.

Fotoğraf: picture alliance/dpa/M. Schrader

Son dönemde Türkiye’de yaşanan tüm olumsuz gelişmeler karşısında AB ne yapacağını bilemez bir haldeyken, Türk hükümetinin sert açıklamaları, Türkiye ile sürecin devamından yana olanların bile elini kolunu bağlıyor. Türkiye’de hükümet çok açık bir şekilde AB sürecinin bitmesinin umurunda olmadığını gösterirken, vize serbestisinin de yakın bir zamanda gerçekleşme ihtimali de her geçen gün azalıyor.

Türkiye AB'nin taslak yol haritasını reddetti

Türkiye, bir yandan AB tarafından sunulan kalan kriterlerin yerine getirilmesi ile ilgili taslak yol haritasını reddederken son dönemde gerek kamuoyunun önünde gerekse özel görüşmelerde gösterilen tepkiler ipleri kopma noktasına getirdi. AB, Türkiye’nin kriterler ile ilgili en azından adım atmasını ve yapılacak reformları net bir takvime bağlamasını bekliyor.

Dr. Demir Murat Seyrek Fotoğraf: Privat

Bu anlamda Türkiye’nin bazı hassasiyetlerini de dikkate alan ve Türkiye tarafından kabul edilme ihtimali bulunan yeni bir yol haritası konusunda Avrupa Komisyonu’nun çalışma yaptığı biliniyor. Eğer üye ülkelerden onay alınırsa, yeni taslağın önümüzdeki günlerde Türkiye’ye sunulması mümkün.

Türkiye, vize serbestisinin yıl sonuna kadar sağlanmaması durumunda mülteci anlaşmasını da sonlandıracağını açıkça AB’ye iletti. Kriterler yerine gelmeden AB’nin vize serbestisini onaylaması da çok küçük bir ihtimal olduğundan, ilişkilerde büyük bir krize doğru adım adım yaklaşıldığını söylemek mümkün. Bunun yanında yol haritası üzerinde anlaşılsa bile Türkiye’de son dönemde meydana gelen gelişmeler sonrası Avrupa Parlamentosu’nun vize serbestisine onay vermesi de oldukça zorlaştı.

HDP ve Cumhuriyet operasyonlarının ardından darbe sonrası sürecin gerçek bir cadı avına dönüştüğü Brüksel’de herkes tarafından kabul ediliyor. Türkiye’de demokrasinin temelleri derinden sarsılmış, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde her zaman çok önemli bir rol oynamış olan AB ile ilişkiler de bitme noktasına gelmiş durumda.

İkili görüşmelerde tansiyonun çok yükseldiği ve Türk tarafının sert ve uzlaşmaz bir tutum takınmaya başladığı Brüksel kulislerinde konuşuluyor.

Bu şartlar altında AB’nin ne yapacağı da merakla bekleniyor. Brüksel’de bugünlerde en çok sorulan soruların başında “AB, Türkiye’de yaşanan gelişmeler karşısında ne yapabilir?” geliyor. Sorunun cevabı maalesef belli. AB’nin yapabileceği fazla bir şey yok…

AB, özellikle müzakerelerin 2005 yılında başlaması sonrası süreçte çok sorumsuz davranarak hem Türkiye’yi AB’den uzaklaştırdı hem de AB sürecine çok bağımlı olan Türkiye’deki demokratikleşme sürecini baltaladı. Bunun yanında gerek AB’nin Kıbrıs politikası gerekse PKK’ya karşı yıllardır gösterilen toleransı, AB'nin Türkiye üzerindeki etkisini neredeyse sıfır noktasına indirdi. Eskiden Avrupa Komisyonu’nun Türkiye ile ilgili ilerleme raporları haftalarca, hatta bazen aylarca gündemden düşmezken, geçtiğimiz hafta açıklanan raporu Türkiye-AB ilişkilerini yakından takip eden küçük bir grup dışında fark eden bile olmadı.

AB ne yapabilir?

AB’nin önünde iki opsiyon var. Ya gelinen bu noktayı öne sürüp Türkiye ile müzakere süreci durdurulacak ya da az da olsa hala açık olan diyalog kanalları üzerinden Türkiye ile ilişkiler devam ettirilecek. İlk opsiyonun başta AB olmak üzere hiç kimseye fayda sağlamayacağı çok net. Bu opsiyon bir yandan AB’nin Türkiye üzerinde çok sınırlı da olsa kalan etkisini sıfıra indirirken, Türkiye’deki demokratlar da adeta sırtlarından hançerlenmiş olacak.

Bu opsiyonu savunan iki tip Avrupalı siyasetçi var: Bunlardan bir tanesi zaten Türkiye ile müzakerelere siyasi olarak karşı olan ve bu durumu bir fırsat görenler. Diğeri ise belirli bir vizyonu olmaksızın günlük gelişmelere göre siyaset belirleyen ve böylesi bir kararın olası etkinlerini değerlendirmekten aciz olanlar. İkinci opsiyon her ne kadar zor da olsa hem diyaloğun devam etmesi, hem Türk demokrasisinin ve demokratlarının yanında yer alınması, hem de az da olsa Kıbrıs’ta beliren  çözüm ihtimalinin desteklenmesi anlamına geliyor.

Kritik konu idam cezası

AB, büyük bir ihtimalle ikinci opsiyonda karar kılacak gibi görünse de burada en kritik konu idam cezası olacak. Türkiye’nin idam cezasını geri getirmesi ve bunun da ötesinde hukuki zorlamalarla bunu uygulamaya kalkması durumunda, AB'nin elinde Türkiye ile ilişkileri tamamen dondurmaktan öte başka bir opsiyon kalmayacak. Ne realpolitik nedeniyle Türkiye ile yakın ilişkileri destekleyenler ne de sayıları her gecen gün azalan Türkiye dostları, böyle bir durumda ilişkilerin tamamen dondurulmasını engelleyebilir. Türk hükümetinin bu anlamda ne kadar kararlı olduğunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

 

Demir Murat Seyrek

© Deutsche Welle Türkçe

Dr. Demir Murat Seyrek, Brüksel'deki Avrupa Demokrasi Vakfı Kıdemli Danışmanı ve Avrupa Politikaları Uzmanı olarak görev yapmaktadır.