1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ankara'da kanlı cumartesi

Seda Serdar Kommentarbild App
Seda Serdar
12 Ekim 2015

DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Seda Serdar, Ankara'daki kanlı saldırıyı yorumladı.

Fotoğraf: Getty Images/G. Tan

Türkiye Cumhuriyeti, tarihindeki en kanlı saldırıya Ankara'da şahitlik etti. Cumartesi sabahı on binler barış yürüyüşü için toplanırken, iki intihar saldırısı bu günü Türk halkının kalplerinde ve zihinlerinde silinmeyecek karanlık bir güne çevirdi.

Eldeki ipuçları bu saldırının 20 Haziran'da Suruç'ta düzenlenen ve 34 can alan intihar saldırısıyla benzerlikleri olduğunu ortaya koyuyor. Ankara saldırısında ölü sayısı 100'ün üstünde ve hastanelerdeki ölümlerle artmaya devam ediyor. Her ne kadar resmi açıklama 97 kişinin öldüğü şeklinde olsa da mitingin organizatörleri arasında yer alan Türk Tabipler Birliği cumartesi gecesi 459 kişinin yaralandığını açıklamıştı. Hükümet bu korkunç eylemden etkilenen insanların sayısı hakkında net bir bilgi verme konusunda da başarısız görünüyor.

Seda Serdar

Ciddi güvenlik zaafları

Başbakan Ahmet Davutoğlu, saldırı sonrasında yaptığı basın toplantısı sırasında önemli bir bilgi paylaştı. Davutoğlu bu saldırıdan kısa süre önce İstanbul ve Ankara'da iki intihar bombacısının yakalandığını belirtti. Özellikle bu açıklamadan sonra, böylesine büyük bir mitingde güvenlik eksikliklerinin olması sorgulanmaya son derece açık.

Hükümet açıklamalarında mitingin yapıldığı alana girişte güvenlik noktaları olduğunu ancak toplanma noktalarında olmadığını öne çıkarıyor. Eğer bir ülkenin güvenlik güçleri, böylesine büyük bir yürüyüşten sadece birkaç gün önce, iki intihar bombacısı yakalıyorsa, doğal olan güvenlik önlemlerini artırmaktır. Bu noktada sadece İçişleri Bakanı değil bu durumdan sorumlu olan herkesin istifa etmesi gerekir.

Hata üstüne hata

Mevcut deliller IŞİD'i işaret ediyor ancak bu resmi olarak teyit edilmiş değil. Suruç'taki saldırıyla benzerlik kurarken, IŞİD'in o saldırının da sorumluluğunu üstlenmediğini dikkate almak gerekir.

Tüm bunlardan bağımsız olarak Türkiye'de IŞİD'e karşı mücadele büyüyen bir sorun olmayı sürdürüyor. Suriye'de savaş patlak verdiğinde Türkiye'nin yaptığı tek doğru şey, savaştan kaçan sığınmacılara kapılarını açmaktı. Her ne kadar bu, muazzam bir mali yük ve sosyal sorunlar getirse de yapılacak en insani şey buydu. Ancak bundan sonra atılan her adım yanlış yöne oldu.

Kaosu Suriye siyasetine karışmak için bir fırsat olarak görmek yanlıştı. Esad'ın düşmanlarının Türkiye'nin dostları olabileceğini düşünmek yanlıştı, bunların istedikleri gibi sokaklarda gezmesine izin vermek yanlıştı. Ankara saldırısından sadece üç gün önce Gaziantep'te 6 IŞİD militanı, terör örgütüne para bastırmak için darphane kurdukları gerekçesiyle tutuklandı. Sorunun boyutlarını göstermesi bakımından sadece bu bile yeterince açık bir kanıt.

20 gün kaldı

Türkiye, Ankara saldırısının yasını tutuyor. Eşzamanlı olarak Türkiye'nin doğusundan terör örgütü PKK'ya karşı savaşırken düşen şehitlerin haberleri geliyor. Erken seçimler yaklaşırken Türkiye kendini, akıtılan kanın ve umutsuzluğun içinde buluyor. Ama aynı zamanda iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ülkeyi başarısızlığa götürdüğünü ve halkın daha iyisini hak ettiğini sandıklarda göstermenin tekrar zamanı. Onlar kendilerini koruyacak ve barış içinde yaşamalarını sağlayacak bir hükümeti hak ediyorlar.

Ne de olsa ABD'de üç Müslüman öğrencinin öldürülmesi sonrasında Meksika'ya yaptığı ziyarette “Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Çünkü halk size oylarını verirken 'Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın' diye veriyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisiydi. İktidarda bulunanlara hesap sormak halk açısından sadece doğaldır ve Türkiye de 20 gün içinde bunu yapmayı ümit ediyor.

©Deutsche Welle Türkçe

Seda Serdar