Arap dünyası ne yöne gidiyor?
30 Mart 2011Tunus ve Mısır’da iktidar koltuğunda oturan otoriter yöneticiler halk ayaklanmaları sonucunda koltuklarını ve kısmen ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. Batılı ülkeler ise bu anî gelişmeler karşısında ne yapacaklarını bilemez duruma düştüler. Avrupalı ülkelerin sonraki aşamada temkinli tavır almasına da birçokları anlam veremedi. Bu tavrı anlayışla karşılayan Bilim ve Siyaset Vakfı Müdürü Volker Perthes ise şu görüşleri savunuyor:
“Batılı ülkeler geçmişte Arap Dünyası’nda çok hata yaptı. Bu açıdan bakıldığında, Arap ülkelerinde kimin iktidarda kalıp, kimin kazançlı çıkacağı konusunda buradan ahkâm kesmemek doğrudur. Ancak Tunus ve Mısır’da başlayan, diğer Arap ülkelerinde de devam etmesi muhtemel sosyal dönüşümlerin nasıl başarılı bir biçimde desteklenmesi gerektiği yönünde AB içerisinde kafa yormak şüphesiz gereklidir ve bu konu üzerinde konuşulacaktır.”
“Karşı devrim tehlikesi var”
Tunuslu gazeteci Nureddin Bin Recep, henüz başarılı sosyal dönüşümlerden bahsetmenin olanaksız olduğunu, karşı devrim tehlikesinin hâlâ atlatılamamış olduğunu vurguluyor. Nureddin Bin Recep, Libya, Suriye ve Yemen’deki gelişmelerin de, bu ülkelerdeki rejimlerin iktidarlarını koruyabilmek için zalimce yöntemlere başvurmaktan çekinmediklerini ortaya koyduğunu belirtiyor. Tunuslu gazeteci, buna rağmen kötümserliğe yer olmadığını söylüyor:
“Demokratik süreç işlemekte. Bizler iyimseriz ve yaşadığımız bu devrimleri olduğundan önemsiz göstermenin, ya da bu hareketlerin başarısız kalacaklarına hükmetmenin çok kötü sonuçları olabilir. Bu hareketleri olduğu gibi kabul etmek ve siyasi taleplerimizi uygulamaya çaba göstermemiz gerekiyor. Bu süreç belki ayları, belki de yıllarımızı alacaktır. Ancak önemli olan, tüm bunların gerçekleşmesi için bilincimizi muhafaza etmemizdir.”
İslami hareketler ne yapacak?
Tunuslu gazeteci Nureddin Bin Recep’e göre gerçek bir demokrasinin tüm siyasi görüşlere, yani eski sistemin taraftarlarına da, İslamî hareketlere de açık olması gerekiyor. Mısırlı sanatçı ve tarihçi Hüdâ Lütfi, bu konuda Nureddin Bin Recep ile hemfikir ve Batılı ülkelerde yaygın olan İslam ile demokrasinin bağdaşmayacağı tezini de eleştiriyor. Hüda Lütfi, İslamî hareketleri peşinen demokrasi karşıtı olmakla itham etmemek gerektiği görüşünde:
“Şimdi burada söz konusu olan İslam diye ve de birileri İslam’ı beğenmiyor diye, İslamî grupların durağan, kendi içine kapanık oluşumlar olduğunu, değişime açık olmadıklarını söyleyemeyiz. İslami grupların önümüzdeki dönemde siyasette dinamik bir rol oynayacakları gerçeğine açık olmamız gerektiğini düşünüyorum.”
Batı’ya ‘açık yaklaşım’ tavsiyesi
Katı tavırlı İslamî hareketlerin siyasette rol oynayacağına dair perspektifler, birçok Avrupalı ve Amerikalı’ya kâbus gibi geliyor. Ancak Alman Bilim ve Siyaset Vakfı Müdürü Volker Perthes, Arap ülkelerinde özgür irade ile seçilmiş hükümetlerden endişe edilmesine mahal olmadığını belirtiyor:
“Sanıyorum çok fazla endişeye gerek yok; bölgede rol oynayan tüm siyasi aktörlere olumlu ve açık bir biçimde yaklaşmalıyız. Böyle yaklaşırsak, bunun bize yansımasını da görürüz.”
© Deutsche Welle Türkçe
Beşir Amrune / Çeviren: Çelik Akpınar
Editör: Murat Çelikkafa