Auschwitz belleklerden silinmemeli
25 Ocak 2005“27 Ocak 1945 günü öğleden sonra Sovyet Kızıl Ordusu askerleri Auschwitz Toplama Kampı’na girdi. SS birliği ve gardiyanlar kampı çoktan terk etmiş, binlerce tutsağı da kendileriyle birlikte, birçok tutsağın ölümüne neden olacak uzun bir yürüyüşe zorlamıştı. Sovyet askerleri kampta 650 cesedin yanısıra, bitkinlikten ölmek üzere olan yaklaşık 8 bin tutsakla karşılaştı. Barakalardaysa onbinlerce, hatta belki yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuk elbisesi ve ayakkabısı buldular. Ve yedi tonun üzerinde, özenle paketlenmiş insan saçı. Bunlar, dünyanın o güne değin gördüğü en korkunç kitle katliamının ipuçlarıydı.
Haziran 1940 tarihinden itibaren Avrupa çapında Naziler’in ve yandaşlarının siyasi, dini, toplumsal ve ırksal takibata uğrayan tutsaklar Polonya’nın Krakov kenti yakınındaki kampa toplanmıştı. En başta da Yahudiler. Bu kampta 1 milyondan fazla erkek, kadın ya da çocuk Yahudi katledildi. Tüm toplama kamplarının en büyüğü ve korkuncu olan Auschwitz, dünyada cehennemin sembolü oldu. Bu kamp, insanlık tarihinin en büyük mezarlığıydı. Hala da öyle. Gaz odası ve insan yakma gibi kavramlar bu kampla ayrılmaz bir ilişki içinde.
Üzerinden 60 yıl geçmiş olmasına rağmen, orada gerçekleşen vahşeti kelimelerle anlatmak neredeyse olanaksız. Aradan geçen sürede davalar açıldı, suçlular mahkum oldu, kitaplar yazıldı, filmler çevrildi, tarih araştırmaları yapıldı. Travma içindeki kurbanların sesiyse çok geç duyuldu. Artık çoğu öldü. Bugün, tanıklık yapabilecek çok ileri yaşta az sayıda insan kaldı. Bu yılki anma törenlerine, on yıl sonra hiçbir tanığın kalmamış olacağı bilinci damgasını vuruyor.
Bu nedenle, bu insanların sesine daha da fazla kulak verilmesi tabii doğru olur. Onların anılarına değer verilecek mi? 2005 yılında çelişkili izlenimler oluşuyor. Artık rutinleşmiş medya yayınlarının yerleşmesi tehlikesi var. Buna uygun malzeme mevcut: Profesyonelce hazırlanmış, herkesin kaldırabileceği, siyasi açıdan kusursuz, mükemmel bir estetiğe sahip belgeseller, televizyon filmleri... Hepsi izlendi. Tanıklar, suçlular, kurbanlar; hepsi dinlenmiş. Anılar kullanılabilir demeçler ve parçalar haline getirilmiş.
Yeni tarzda filmler çevriliyor. Adolf Hitler’i sığınağa kapanmış, duygusal bir deli olarak gösteren bir film gişe rekorları kırıyor. Almanlar’ı bombardıman terörünün kurbanı olarak gösteren, soykırım ve savaş vahşetinin sorumlusunun kim olduğunu sorgulamayan yeni kitaplar, en çok satanlar listelerinde. Bu arada Neonaziler, Almanya’daki bir eyalet meclisinde olay çıkarıyor. Ciddi endişeler ve tarihte olanların anımsanması, kanıksanmış bir acımaya dönüşüyor. Gelecek kuşakların soykırımı nasıl hatırlayacağı belli değil.
Birleşen Avrupa’da tabii yeni perspektifler ve zorunluluklar ortaya çıkıyor. Yahudiler’in yok edilmesi Avrupa’da her zaman bir konuydu ve hala da öyle. İkinci Dünya Savaşı, tüm Avrupa’yı birleştiren ortak bir nokta olabilir. Olumsuz da olsa. Ama ortak bir bilinç oluşturmak isteyenlerin, ulusal mitler, yalanlar ve hayallerden vazgeçmesi gerekir.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde işbirlikçilik ve anti-semitizm konuları hakkında bir nebze bile tartışılmış değil. Faşizmden kurtulur kurtulmaz, Sovyet diktatörlüğünün sultasına girdiğinden, Baltık ülkelerinde, Çek Cumhuriyeti’nde, Macaristan’da, Romanya’da ve Ukrayna’da yakın geçmişin tartışılması özellikle güç. Bu devletlerin diyaloğa ve bu alanda daha ileri olanların desteğine gereksinimi var. Avrupa’da Almanlar’ın fişeklediği soykırımın bitmesinden 60 yıl sonra, ortak bir Avrupa hatırlama kültürü geliştirilmesi, geleceğe yönelik bir girişim olur. Auschwitz Toplama Kampı’ndaki tutsakların kurtuluşu, oraya giden yolda önemli bir köşe taşı kalacak."