Avrupa din politikasını arıyor
12 Eylül 2007İstatistiklere göre Avrupalıların yüzde sekseni kendilerini Hristiyanlık dinine ait hissediyorlar. Ancak yeni AB Anlaşması dine atıfta bulunmuyor.
Eski Anayasa metninde din ve devlet işlerinin ayrılması ilkesine yönelik uzun yıllar boyunca şiddetli tartışmalar yaşanmıştı. Avrupa Parlamentosu Anayasa Komisyonu’nun Sosyaldemokrat Partili Başkanı Jo Leinen bu konu hakkındaki tartışmalara bizzat şahit olanlardan:
Jo Leinen, “Sonuçta Fransa ve Belçika yüzünden başarısız olundu. Bu iki ülkenin de Anayasasında laiklik prensibi yer alıyor. Her ikisi de Avrupa Anayasası’nda dolaylı yollardan da olsa dine atıfta bulunulmasını istemiyordu” diyor.
Hristiyan lobileri etkili
Almanya, İspanya ve İtalya gibi ülkeler Anlaşma’nın başlangıcında din atıfına karşı olmadıklarını belirtirken yine de Avrupa Parlamentosu’nda aksi yönde karar alındı.
Buna rağmen Avrupa’nın politikası din karşıtı değil. Kararlarını alırken Hrıstiyan lobileri ve kiliselerinin isteklerini de göz önünde bulunduruyor.
Avrupa Parlamentosu’nun Hrıstiyan Demokrat Başkanı Hans-Gert Pöttering yıl sonuna kadar tamamlanacak olan yeni AB Reform Anlaşması’nın zaten dayanışma ve sosyal adalet gibi Hrıstiyan değerlerini içermekte olduğunu düşünüyor.
”Müslümanlar ve Yahudiler gözetildi”
Anayasa Komisyonu Başkanı Jo Leinen ise reformda Hristiyanlık egemen din olarak yer almamasına özen gösterildiğini belirtiyor. Leinen, böylece Müslümanlar ve Yahudiler’in kendilerini dışlanmış hissetmelerinin önüne geçilmek istendiğini kaydediyor.
Leinen, “Bence reformun kapsamı haklı olarak genişletiliyor. Çünkü AB içinde hiç kimsenin dışlanmadığı bir çeşitlilik sözkonusu. Bu geçmişte de böyleydi, gelecekte de böyle olacak. Kültürel ve dini mirasımız anlaşma metninde bence gayet güzel şekilde ifade edilmiştir” diye konuşuyor.
Din faktörü
Kendisi de koyu bir Katolik olan Hans-Gert Pöttering için ise dine açık bir atıftan ziyade Avrupa’nın günlük politikalarının dinî değerlere dayanması çok daha önemli.
Pöttering şöyle konuşuyor: “Din hakkında açık bir şekilde konuşulmasa bile din faktörü tabii ki dolaylı yollardan da olsa önemli bir konu. Örneğin, insan hayatı ve yaşlılara karşı genel yaklaşımımız ya da genetik teknolojiyle ilgili tartışmalar gibi etik değerler sözkonusu olduğunda... Bu gibi durumlarda sonuç olarak insan anlayışı ve değerlerin üzerine kurulmuş çözümlerden yola çıkarız. Dolayısıyla dinî kavramlar önem kazanıyor.”
AP’deki ibadethane
Brüksel’deki parlamento binasının giriş salonunda parlamenterlerin ihtiyaç duyabileceği herşey mevcut: Kitapçı, bankalar, temizlikçi ve bir spor salonu.
Bunlara ilaveten küçük bir ibadethane de var. Orada her perşembe günü herhangi bir din ya da mezhepten bağımsız olarak dua ediliyor. Ancak tüm binada dinî simgelerin kullanılmasından kaçınılmış.
Hans-Gert Pöttering ise AB metinlerinde bir gün “Tanrı” kavramının da açıkça yeralacağına dair umudunu henüz yitirmemiş: “Bir Hrıstiyan olarak şunu söylüyorum: Her zaman umut ve güvenle hareket ederiz. O yüzden geleceğe güven ile bakıyoruz özellikle Avrupa’nın geleceğine.”
Merkel engeline takıldılar
Fakat Jo Leinen dinin etkisi altında kalan AB üyesi ülkelerinin reform metinlerine isteklerini kolayca yazabilmelerine sıcak bakmıyor:
“Özellikle Polonya ve İtalya, Avrupa anlaşmalarına din atıfını eklemeye çalıştılar. AB’nin bir önceki Konsey Dönem Başkanı Angela Merkel’in de bu konuyla ilgili çabaları sonunda oybirliğine ulaşılmadı. Neticede Hazirandaki zirvede dine atıfta bulunulmaması yönünde net bir karar alındı. Yani konu bu dönem için kapanmıştır.”