1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Avrupa'da güvenlik tartışması

Deutsche Welle16 Temmuz 2005

Dünyayı ayağa kaldıran Londra’daki saldırıların yankısı hala sürüyor. Avrupa ülkeleri, teröre karşı alınabilecek önlemler konusunda hararetli tartışmalara sahne oluyor. Özellikle de İngiliz polisinin, saldırıların faillerininin kimliklerini, güvenlik kameralarıyla, deyim yerindeyse ‘elle koymuş’ gibi tespit etmesi, ‘kıtayı kameralarla gözetleme’ fikrinin giderek daha çok kişi tarafından dillendirilmesine neden oldu.

Bazı Alman politikacılar, güvenlik kameralarının yaygınlaştırılmasını istiyor
Bazı Alman politikacılar, güvenlik kameralarının yaygınlaştırılmasını istiyorFotoğraf: dw-tv

Almanya’nın Bavyera eyaletinin İçişleri Bakanı Günther Beckstein, Bavyera’da başarıyla uygulanan, kameralı plaka tespit sisteminin ülke genelinde yaygınlaştırılması gerektiğini savunuyor. Bu sistemde, otoyollara yerleştirilen kameralar, otomatik olarak otomobillerin plakalarını okuyor, sonra bu plakalar bilgisayarlarda kayıtlı plakalarla karşılaştırılıyor. Sınır kapıları ve polis kontrol noktalarında kameralı denetimin, arananların yakalanmasını kolaylaştırdığını belirten Hristiyan Demokrat Beckstein, sistemin tüm vatandaşları gözetlemeye değil, suçluları bulmaya yönelik olduğunu söylüyor.

Avrupa Polis Sendikası'nın tavrı

Beckstein’in önerisine, Avrupa Polis Sendikası da sıcak bakıyor. Sendika Başkanı Heinz Kiefer, Almanya’nın terör önlemleri hususunda, diğer Avrupa ülkelerinin çok gerisinde olduğunu, bu nedenle Almanya’nın suçlu ve teröristler için bir tür ‘dinlenme odası’ olduğunu dile getiriyor.

"Mesela bizde ‘tanık uygulaması’ diye bir şey söz konusu değil. Sonra özel mekanları, ikamet edilen yerleri denetlemek çok zor. Örneğin bir zanlı evinde özel konuları konuşmaya başladığında, kameraların kapatılması gerekiyor. Yani pratik olarak denetim yapmanız imkansız aslında."

11 Eylül saldırılarının etkisi

Kiefer, 11 Eylül saldırıları sonrasında da Avrupa genelinde güvenlik önlemlerinin dramatik şekilde artırıldığını hatırlatıyor:

"11 Eylül sonrasında Avrupa Birliği’nce bazı kararlar alındı. Örneğin polis ve istihbarat örgütleri arasında bilgi alışverişi öngörülüyor. Fakat maalesefe kararların uygulamasında aksaklık yaşıyoruz."

Saldırganlar dışarıdan değil

Londra saldırıları, birçok açıdan Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a düzenlenen saldırılarla benzerlik taşısı da, bir başka gerçeğin gün yüzüne çıkmasına neden oldu: Teröristler dışarıdan gelme değildi, İngilte’de yaşayan, o toplumun birer parçası olan kişiler. Kiefer, polis için bunun yeni bir kulvar olduğuna dikkat çekiyor:

"Bu polis için yeni bir şey. Biz de sınır kapılarındaki giriş çıkışları nasıl denetleyeceğimiz üzerinde kafa yoruyorduk. Dışarıda bir yerlerde eğitilen intihar eylemcilerinin ülkeye girişlerini nasıl engelleyeceğimizi düşünüyorduk. Ve tam da bu yüzden, İngiliz güvenlik güçlerinin failleri hemen tespit etmesi büyük bir başarı. Buradan elbette çıkarmamız gereken dersler var. Buradan yola çıkarak, yüzde 99’u dini terörü reddeden İslami örgütlenmeler arasında araştırma yapabiliriz. Bu gruplardan önemli ihbar ve ipuçları alabiliriz. Yani İslamcı örgütlerle daha yakından ilgilenmemiz şart. Elebaşlarının ne şekilde, genç insanları ağlarına düşürdüklerini öğrenmeliyiz.

Önlemler yeterli olacak mı?

Almanya’da birçok kişi Avrupa Polis Sendikası Başkanı Kiefer ile aynı görüşte. Ama istihbarat uzmanı Ve Barış Politikaları Araştırma Enstitüsü Başkanı Erich Schmid-Eehnbohm farklı düşünüyor. Eehnbohm kameralı denetimin terörü önleyemeceğini savunuyor:

"Kameralı denetim, ancak karşılaştırma yapabileceğiniz görüntüleriniz varsa anlamlı. Yani daha önce bir takım yerlerde bir takım çekimler yapmış olmalısınız ki, bunları elinizdeki görüntülerle kıyaslayabilesiniz. Ama onun da manası yok. Çünkü siz ihtihar eylemcisini. Olay sonrası kameralarla tespit ettiğinizde o çoktan ölmüş oluyor. Yani terörü böyle önlemeniz mümkün değil.