Geç kalan adalet, adalet midir?
30 Haziran 2019Anayasa Mahkemesi (AYM) adalet arayışının dikenli yollarında varabileceğiniz son durak. Adaletin memleket sınırları dahilinde sağlanması için son umut kapısı olan bu en yüksek yargı makamı, son dönemlerin sembol niteliğindeki başvurularından biriyle, gazeteci Deniz Yücel’in tutukluluğuyla ilgili Mayıs ayı sonunda aldığı ihlâl kararını açıkladı. Başvurudan tam 2 yıl 3 ay sonra. AYM Yücel’in “suç işlediğine dair makul bir şüphe olmaksızın tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gazetecilik faaliyetlerine ilişkin haber ve yazılarından dolayı tutuklanması nedeniyle de ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini” tespit etti. Avukatı Veysel Ok’un da dediği gibi, gazetecilik faaliyetine atfedilen suçların tartışıldığı, gazeteciler için emsal niteliğinde bir karardı bu.
Sanki Deniz’in bir yıl boyunca tutuklu kaldığı, aylarca tecrit edildiği, birkaç kez işkence gördüğü, o esnada da Cumhurbaşkanı tarafından alenen bir TV programında “terörist - ajan” ilân edildiği ülke Türkiye değildi. Deniz’in tutuklanma kararında terör vs. gibi suçlamalar vardı ama herkes biliyor; Deniz, damat Berat Albayrak’ın elektronik postalarını haber yaptığı için potaya girmişti. Sonra Alman vatandaşı olduğundan herhalde, kullanışlı bir rehine haline getirildi. Mahkemeye çıkarılmadan bir yılını cezaevinde geçirdi. Başlı başına bu bile işkenceydi.
AYM’nin kararı internet sitesinin anasayfasında kocaman harflerle duyurdu: Gazeteci Olan Başvurucuya Uygulanan Tutuklama Tedbirinin Hukuki Olmaması Nedeniyle Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edilmesi.
Deniz’in kararının linki aşağıda da verildi. Hemen altına ise aynı mahkemenin başvurudan tam 1 yıl 6 ay sonra verdiği Osman Kavala kararı iliştirildi. Bu karar manşete çekilmemişti.
AYM, 20 aydır cezaevinde tutulan Anadolu Kültür A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı, sivil toplum destekçisi Osman Kavala’nın tutukluluğuna ilişkin başvurusunu 22 Mayıs’ta reddetmişti. Kavala'nın avukatları AYM’ye "tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması, tutukluluğa itirazla ilgili incelemelerinin mahkemeye getirilmeden yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini” söyleyerek başvurmuştu. Osman Kavala 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı ama birçok başka örnekte gördüğümüz gibi, başka bahane bulunup, Gezi Parkı olaylarının yöneticisi ve organizatörü olduğu iddiasıyla 1 Kasım 2017’de tutuklanmıştı. 24-25 Haziran’da görülen ilk duruşmada tahliye edilmedi, umutlar 18 Temmuz’daki duruşmaya kaldı.
AYM’nin Deniz Yücel kararıyla aynı gün açıkladığı gerekçeli kararda görüldü ki, 10 üye Kavala’nın tutukluluğunda ihlâl görmezken ya da görmemeye çalışırken, aralarında başkan Zühtü Arslan’ın da bulunduğu 5 üye “ihlâl var” demişti. Arslan “Başvurucunun Gezi olaylarına katılmış ve bu olayları desteklemiş olmasının tek başına bir suç işlediğinin belirtisi olarak kabul edilmesi mümkün değildir” diyordu. Mahkeme raportörü de bu kanıdaydı. Buna rağmen 10 üye Kavala’nın tutuklanmasının kanunsuz ve keyfi olmadığı görüşünde direndi. Konu Strasbourg’a, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) havale artık. Yaklaşık 20 ayı, Kavala Türkiye’de iç hukuk yolunu tüketsin diye geçiren AİHM de Temmuz ayında bir ihlâl kararı verebilir.
Erişilemeyen AYM
AİHM’nin “Tüketin” dediği iç hukuk yolları Türkiye’de bir var, bir yok. Şu sıralarda o yolların adalete çıktığı ispatlanmaya çalışılsa da, sırıtan çok uygulama var.
Belki duymuşsunuzdur, Cuma günü AYM’nin internet sayfası, "server”da bir sorun olduğu gerekçesiyle kapalıydı. Ne garip tesadüftür ki, bu sorun AYM’nin bazı başvuruları özel bir talimatnameyi andıran bir yaklaşımla ele aldığının ortaya çıkmasından sonra peydahlandı. Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak belirtilen Cemaat’le ilgili ceza ve uygulamalara dair başvurularda devreye sokulan bir şablon olduğu, eski AYM Başkanvekili Alparslan Altan ile ilgili kararın bilgi formuna yansımıştı. Her bir ihlâl iddiasıyla ilgili ret gerekçesi sıralanırken, belli ki bir belgeden copy-paste yapılmış ama bazı iddiaların yanındaki “PDY ile ilgili müdahaleler bağlamında yapılacak başvurularda kullanılacaktır” talimatı silinmemişti. Bir örnek vermek gerekirse, “Suç isnadına bağlı-yüksek yargı üyelerinin tutuklanmasına bağlı müdahale iddiaları” (PDY ile ilgili müdahaleler bağlamında yapılacak başvurularda kullanılacaktır) - Açıkça dayanaktan yoksunluk” gibi…
Eskiden Milli Savunma Bakanlığında iç denetçi olan, kardeşleri gibi KHK ile ihraç edilen, ayrıca ByLock - Morbeyin bağlantısını ortaya çıkaran Levent Mazılıgüney’in fark ettiği, bu talimatname benzeri uygulama tepki topladı. Ardından AYM’nin internet sitesine ulaşılamadı. AYM ertesi gün yaptığı sosyal medya açıklamasıyla “ihsas-ı rey” iddialarını reddetti. Yüksek Mahkeme durumu başvurularının incelenmesini kolaylaştıracak bir tasnif yöntemi olarak açıklamaya çalıştı, bilgi notunda aynı talimatın yer aldığı ihlâl kararlarını da sıraladı. Ne var ki, bu tasnifin hukukçularda yarattığı rahatsızlığı gideremedi.
AYM’den çıkan olumlu kararlar hemen hükümetin yargı reformu girişimi hanesine yazılmakta. Pekiyi Osman Kavala kararı gibi, Cumhuriyet Gazetesi’nin eski çalışanlarının tekrar cezaevine girmesine neden olan karar gibi, Nazlı Ilıcak kararı gibi, Ahmet Altan kararı gibi, bilmediğimiz daha başka birçok “ihlâl yoktur” kararı gibi kararlar ne olacak? Birileriyle ilgili sürpriz nitelikte, emsal oluşturabilecek kararlar çıkarırken, başkalarını cezaevine mahkum etmek de yargının bağımsızlığı iddiasını karşılamaya yetmiyor.
Adaletin üzerindeki gölge maalesef bir iki olumlu kararla ve açıklamayla kalkacak bir gölge değil. Tamiri olmayan kararlar insanların ömründen çalıyor ve işin acı tarafı, bunun telafisi de yok.
Banu Güven
©Deutsche Welle Türkçe