1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Basın Özeti

Ahmet Günaltay27 Ağustos 2007

27 Ağustos 2007 tarihli Alman gazetelerinde Afganistan ve Irak gibi uluslararası konuların yanı sıra Almanya'daki yabancı düşmanlığı da ele alınıyor.

Çeşitli konulardan derlediğimiz 27 Ağustos 2007 Pazartesi gününün basın özetlerine Flensburger Tageblatt gazetesinin, Afganistan’daki gelişmeleri ele aldığı yorumuyla başlıyoruz. Alman kamuoyunun Afganistan’daki istikrar ve yeniden imar çalışmalarına katılınmasına olumlu bakmadığını vurgulayan gazetenin yorumu şöyle devam ediyor:

“Afganistan kendi kendine yardım edebilecek duruma getirilmek isteniyorsa o zaman Alman silahlı kuvvetlerinin halen yapmakta olduğu gibi güvenliğin sağlanmasıyla yetinilmemelidir. Afgan ordusunun eğitilmesi, yabancı ordulardan arınmış bir ülkenin güvenliğine bizzat sahip çıkabilmesi için yapılmış en kârlı yatırım olacaktır. Bu amaçla Afganistan’a ek personel göndermesi, Almanya’nın müttefiklerine, kamuoyundaki olumsuz havaya rağmen uluslararası sorumluluğuna sahip çıktığını göstermesi bakımından son derece önemlidir.”

Mannheimer Morgen gazetesinden aktaracağımız yorum ise ABD ile Irak yönetimi arasındaki gerginliğin artmasını konu alıyor:

“Irak barış ve istikrar şansına ulaştığı ölçüde askeri birliklerin bu ülkeden çekilmesi düşünülebilir. Günümüzde bu şartların oluştuğu söylenemez. Suni bir şekilde kurulan üniter devletin yaşatılamayacağı ve Irak’ın en az iki devlete ayrılmasının daha fazla istikrar sağlayacağı düşüncesi de öne çıkabilir. İran, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi komşularının katkısı olmadan bunun başarılması mümkün değildir. En kötü çözüm Irak’ı kaderine terketmek olur. Irak, başta ABD olmak üzere devletler topluluğuna büyük sorumluluk yüklemiştir ve Vaşington’daki muhtemel yönetim değişikliği bu sorumluluğu ortadan kaldıramaz.”

Almanya’daki yabancı düşmanlığına geçiyoruz. Westdeutsche Allgemeine Zeitung gazetesi siyasi parti kapatmanın çözüm olamayacağı görüşünde:

“Almanya’daki yabancı düşmanlığıyla başa çıkmak öyle zorlaştı ki, Nasyonal Demokrat Parti’nin yasaklanması belki sembolik etki yapabilir ama yıllardır izlenen bu sessiz süreç cezai yaptırımlarla önlenemez. Bu sessiz sürece siyasi partilerin hitabet tarzı da dahil edilmeli. Örneğin iltica hukuku resmi dilde yenileniyor pratikte ise iltica hakkı kaldırılıyor. Çifte vatandaşlık aleyhindeki kampanya eyalet seçimlerini kazanmaya yetiyor ve kampanya, ‘Türkler’e karşıyım, nereyi imzalayayım?’ sorusuna indirgeniyor. Sol Parti liderlerinin ağzından çıkan sözler de siyasi yelpazenin en sağ ucunda refleks uyandırabiliyor. Bir zamanlar, Yahudi aleyhtarı el ilanları dağıtan Hür Demokrat Partili bir eyalet teşkilatı başkanı vardı. Onun arkasından hala göz yaşı dökenler olduğunu unutmayalım.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi konuya farklı bir açıdan bakıyor:

“Federal hükümet yetkilileri ,sağcı sloganlarla gençleri baştan çıkarmaya çalışanların karşısına güçlü tezlerle çıkılmasını' tavsiye ediyorlar. Sağdan kastettikleri de aslında aşırı sağ. Sağ ile aşırı sağ özdeşleştirildiği için de kimse sağcı olmak istemiyor. Muhafazakar Birlik partileri bile. Almanya’da sağ çoğunluktan söz etmek Anayasayı Koruma Dairesi'ni harekete geçirmeye yetiyor. Bu basit kategorilere göre baktığımızda sağın aslında solun karşı kavramından başka bir şey olmadığı görülür. Merkez sağdaki büyük çoğunluk kimine göre aşırı sağın etek ucu sayılıyor. Sağ kanadın gözden düşürtülmesi siyasi solun zaferidir. Almanya’da ‘milli’ kavramı kullanılmaz oldu. Onun yerini ‘milliyetçi’, hatta ‘ırkçı’ kelimeleri aldı. Sıra ‘Alman’ kavramına geldi. O da aynı akıbete uğrarsa Hitler’in son vasiyeti de yerine gelmiş olacak.”