Bask modeli Kürt sorununa çözüm olabilir mi?
6 Şubat 2016Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun iki aydan uzun süredir sokağa çıkma yasağı ve çatışmaların sürdüğü Diyarbakır’ın tarihi ilçesi Sur’un restorasyonu konusunda İspanya’daki özerk bölgelerden Castilla-La Mancha’nın başkenti Toledo örneğini vermesi, PKK ile mücadele konusunda gözlerin bir kez daha bu ülkeye dönmesine neden oldu.
Başbakan Davutoğlu, geçen haftasonunda Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret sırasında, “Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo gibi, mimari dokusuyla herkesin görmek istediği bir yer haline gelecek” demişti. Bu benzetme farklı siyasi ve kültürel tartışmalara yol açtıysa da, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü ve PKK ile mücadele konusunda yıllardır tartışılan İspanya’daki “Bask Modeli”ni bir kez daha akıllara getirdi.
Bask, İspanya’daki 17 özerk bölgeden biri. Ayrılıkçı ETA (Bask Ülkesi ve Özgürlük) örgütünün yıllar süren terör faaliyetlerinin ardından, 1979’da yeni anayasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, diğerleri gibi özerkliğe kavuşmuştu.
Buna karşın, ETA şiddeti 2011 yılı sonunda silah bıraktığını ilan edene kadar sürdü. Ancak, silah bıraktığında halk desteği çok azalmış; on binlerce kişinin katıldığı şiddet karşıtı protesto gösterileriyle karşı karşıya kalmıştı. ETA saldırıları sonucu İspanya’da, yaklaşık 850 kişi öldü.
Bask’ın bağımsızlığını savunan ETA'yla, başlangıçta bağımsızlık, şimdilerde “demokratik özerklik” isteyen PKK, pek çok kez birbirine benzetildi Türkiye’de. PKK ile mücadele için, İspanyol hükümetlerinin ETA’ya karşı uyguladığı taktik ve stratejiler sıklıkla dile getirildi.
Ancak, DW Türkçe’nin görüşüne başvurduğu uzmanların da aralarında bulunduğu pek çok uzmana göre, iki örgüt arasında benzerliklerden çok, farklılıklar öne çıkıyor.
Araştırmacı-yazar Faik Bulut’un görüşü şöyle: “Kuşkusuz, pek çok yasadışı örgüt hakkında şu ya da bu şekilde bir benzetme yapılabilir. Ancak, bu ikisi arasında birebir benzerlik var mıdır? Bana sorarsanız, yok derim. Belki, tırnak içinde “dava” benzerliği olabilir. Ancak, yapısal olarak da, faaliyet açısından da birbirlerine benzemediklerini düşünüyorum.”
'ETA çok daha profesyonel'
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Doçent Kıvanç Ulusoy da, benzer görüşte:
“Bir tanesi (PKK) neredeyse kitlesel katliam yapan bir örgüt; öbürü (ETA), eylemlerini çok daha hesaplı-kitaplı yapan, sistematik bir örgüt. Çok daha yerel bir örgüt. PKK, ne yerel bir örgüt, ne de terör stratejisi olan bir örgüt. Kitlesel korkutma stratejisinden başka bir şey yaptığı yok, gördüğümüz kadarıyla. Dolayısıyla, bir karşılaştırma yapılırsa, ETA’yı çok daha profesyonel bir örgüt olarak görüyorum. Çok daha tecrübeli, ne yaptığını bilen, kendi kitlesine terör uygulamayan bir örgüt.”
İki silahlı örgüt arasındaki öne çıkan en temel farklılıklardan biri, ETA’nın yerel, PKK’nın uluslararası özelliklere sahip olması. Bulut’a göre, PKK pek çok yerde kolu olan bir örgüt.
“Bir tarafında Avrupa, bir tarafında Kandil, bir tarafında Türkiye’de illegal uzantıları var. Düşünün, bugün Avrupa’nın pek çok yerinde şu ya da bu isimle ve PKK'nin paralelinde hareket eden, onun bir uzantısı olan bir çok sivil toplum örgütü vardır, dernek vardır. ETA’nın uluslararası çapta böyle bir yaygınlığı yok” diyor Bulut.
Doçent Ulusoy da, Irak, Suriye ve İran’da da kolları olan PKK’yı yerel bir örgüt olarak görmediğini söylüyor: “Bence, PKK artık bir aşamada kendi yerel toplumundan bağımsızlaşmış bir terör ağı.”
İki örgütü birbirinden ayıran en temel farklılıklardan biri de, savaştıkları coğrafyaların farklılığı. Bask, İspanya’nın en gelişmiş, sanayileşmiş bölgelerinden biri. Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri ise, Türkiye’nin en yoksul, en geri bölgelerinden. Dolayısıyla, bu fark silahlı mücadele yöntemlerine de yansıyor.
'Kır-kent farkı'
Araştırmacı-yazar Faik Bulut şöyle anlatıyor:
“ETA’nın esas olarak, suikastlara, bombalamalara dayanan, deyim yerindeyse, bireysel ve şehir merkezli eylem tarzları var. PKK, kır gerillası sistemini esas alır. Zaman zaman suikastlar düzenlese de, bir yerlerde bombalamalar, sabotajlar yapsa da, esas olan, kır. Kırdan şehre bir savaş stratejisi var.”
Peki, “Bask Modeli”, Türkiye'deki Kürt sorununun çözümü için uygun mu? Doçent Kıvanç Ulusoy’un bu soruya cevabı, hem olumlu, hem de olumsuz sözler içeriyor:
“Bask modeli, sadece Bask ülkesiyle alakalı bir model değil. İspanya’nın demokrasiye geçişiyle alakalı olarak, genel bir bölgeselleşme stratejisi çerçevesinde gündeme gelmiş bir çözüm önerisi. Bence Türkiye’de sadece Doğu ve Güneydoğu’ya özgü bir yerelleşme olmaz. Böyle bir strateji, Türkiye’de ancak genel olarak yapılırsa, anlamı olur. Zaten İspanyollar da öyle yapmışlar.”
Faik Bulut, İspanya’nın bu modeli Avrupa Birliği (AB) kriterlerini tümüyle benimsemesi sonucu uyguladığını söylüyor: “AB’nin yerel yönetimler şartlarını bile daha doğru-düzgün uygulamayan bir ülkede, (bu model) olmaz. Bir kere, ciddi bir devlet direnci var. Bu direncin ötesinde, ciddi bir dinsel ve milliyetçi, ırkçılığa varan katı tutumlar var.”
Bulut'a göre, Türkiye’nin çözümü yakın coğrafyasındaki fiili laboratuvarda araması gerekiyor:
“Özerklik açısından söylüyorum, Irak’taki Kürt modeli, belki Rojava denen modelden daha iyi bir örnek olabilir. Yani, daha yol açıcı değilse bile, bir laboratuvarda deneme-sınama yoluyla, bu yol yoldur yaklaşımı üzerinde hareket etmek lazım. Çünkü, bölge farklı, anlayışlar farklı. Biri Avrupa’da, diğer Ortadoğu’da. Ortadoğu çok karman-çorman, çok boyutlu ve çok karmaşık bir yer. Çevre farklı, ortam farklı.”
1979’da yürürlüğe giren İspanya anayasası, ülkeyi yalnızca siyasi olarak değil, sosyal, ekonomik ve kültürel yapılarına göre özerk bölgelere ayırıyor. Diğer yandan, anayasa, İspanya’nın bölünmezliğini güvence altına alıyor.
Doçent Kıvanç Ulusoy, yerelleşmeyi bir çözüm olarak görüyor, amacının demokrasiyi yaymak olduğunu söylüyor. “Ancak” diyor, “sadece bir bölgeye yönelik bir yetki ve güç devri ülkeyi bölmektir. Bu yapılabilecek bir şey değil, bana kalırsa.”
Siyaset bilimci Ulusoy’un yerelleşme önerisi şöyle:
“Ekonomik ve siyasi özellikler beraber düşünülebilir. Zaten bölgeselleşme, yerelleşme sadece siyasi anlamda gerçekleşen bir şey değil. İngiltere’deki, İtalya’daki bölgelerin büyük kısmı, ekonomik olarak düşünülmüş bölgeler. Mutlaka etnik veya siyasi taban olması gerekmez yerelleşme için, iktisadi taban da var, iktisadi bölgeler de var. Ekonomik bölgeselleşmede tarım var, sanayi var. Türkiye’de bunun altyapısı da var.”
©Deutsche Welle Türkçe
Kürşat Akyol