1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Berlinale'de Türk bir yönetmen: Nisan Dağ

22 Şubat 2018

Genç kuşak sinemacılardan Nisan Dağ, Türkiye'de bağımsız sinemacıların imkanlarının giderek kısıtlandığı görüşünde. Yeni film projesi için finansman arayan Dağ, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

Nisan DağFotoğraf: DW/B.Jülide Danışman

Berlin Film Festivali kapsamında düzenlenen Berlinale Ortak Yapım Pazarı (Berlinale Co-Production Market), genç sinemacılara yeni projelerini tanıtma ve finansman bulma imkanı sağlıyor. Bu yıl Ortak Yapım Pazarı'na seçilen projeler arasında genç yönetmen Nisan Dağ'ın “Bir Nefes Daha” adlı filmi de bulunuyordu. Nisan Dağ, Esra Saydam ile birlikte yönetmenliğini, senaryosunu ve yapımcılığını üstlendiği “Deniz Seviyesi” ile 2015 yılında Milano ve Adana'daki uluslararası film festivallerinde En İyi Yönetmen Ödülü alarak dikkat çekmişti. Genç yönetmen, ikinci uzun metrajlı film projesi “Bir Nefes Daha” için nasıl destek aradığını DW Türkçe'ye anlattı.

DW Türkçe: Berlin Film Festivali kapsamında düzenlenen Berlinale Ortak Yapım Pazarı'nda tanıttığınız “Bir Nefes Daha” adlı film neyi anlatıyor?

Nisan Dağ: İstanbul'un Sulukule mahallesinde yaşayan 19 yaşında, çok yetenekli Fehmi adında bir rapçinin öyküsü. Fehmi inanılmaz yetenekli, fakat bonzai bağımlısı. Bağımlılığı onu aşağıya çekiyor ama müzik ona güç veriyor. Bir de Fehmi, daha farklı bir sosyal sınıftan bir kızla imkansız bir aşk yaşıyor. Çok farklı oldukları için fiziksel olarak birlikte olamıyorlar ama müziksel boyutta birlikteliklerini devam ettiriyorlar, müziğin böyle bir yeri var filmde.

DW Türkçe: Ortak Yapım Pazarı'nda film projesine ilgi nasıldı? Anlaşma yapabildiğiniz yapım şirketi oldu mu?

Dağ: Aralıksız olarak toplantılar yaptık, 35'in üzerinde şirket ile görüşme yaptık. Projenin çok ilgi görmesi bizi heyecanlandıran bir şey. Bizim Alman bir ortağımız var, bir de bize bağlantılar konusunda yardımcı olan Hollandalı bir şirket var. Biz buraya Fransız bir ortak bulmak üzere geldik ve projeyle ilgilenen, el sıkışabileceğimiz birden fazla şirket opsiyonu ile ayrılıyoruz buradan. Ama değerlendirme süreci bir ay, hatta bazen iki-üç ay sürebiliyor. Bu nedenle durum önümüzdeki aylarda netleşmiş olacak. İlk filmimden sonra şunu kavradım: Uluslararası anlamda etki yapabilecek bir proje yapmak istiyorsam, ekibimin de uluslararası olması, bizi olduğumuz yerden iyi noktalara taşıyabilecek, kuvvetli şirketlerle çalışmamız gerekiyor.

DW Türkçe:"Bir Nefes Daha” projesi Türkiye'de destek gördü mü?

Dağ: Aslında düşününce Türkiye'de bonzai bağımlılığından yaşamını yitiren çok sayıda genç var. Düşününce çok destek olunması gereken bir konu gibi. Film uyuşturucuya kesinlikle özendirmiyor, insanın iyi gidebilecek bir hayatı nasıl mahvedebileceğini gözler önüne seriyor. Fakat içinde uyuşturucu olduğu için bir önyargı ile karşılaşıyorum. Kültür Bakanlığı'na geçen sene fon başvurusu yaptım ama proje ön elemeden dahi geçemedi. 'Bunun içinde uyuşturucu var, bu bir aile filmi değil' denilerek, direkt elendiğini düşünüyorum.

DW Türkçe: Türkiye'de bir çok sinemacı artık Kültür Bakanlığı'ndan destek alamadığını dile getiriyor. Kültür Bakanlığı neden artık bir çok film projesini desteklemiyor?

Dağ: Tamamen siyasi nedenlerden dolayı. Türkiye'de sinemacı olarak hayatta kalmak giderek zorlaştı. Zaten bağımsız film yapmak oldukça zor bir şey, bizim nefes alma alanımız ve imkanlarımız daha da kısıtlanıyor artık. Ama bir taraftan da bu durum, gerçekten tutkuyla film yapmak isteyenleri de körükledi. İmkansızlıklar arttıkça, inatla, tutkunuza dört elle daha fazla sarılıyorsunuz. Ben mesela 'bu filmi öyle ya da böyle Kasım ayında çekeceğim' diyorum, bu hırs geliyor insana.

DW Türkçe: Türkiye'deki siyasi durum yönetmenleri, filmlerin içeriğini nasıl etkiliyor?

Dağ: Mesela eser işletme belgesi diye bir belge var. Filminizi festivallerde ve sinema salonlarında göstermek için bu belgeyi almanız gerekiyor. Ama bu belgeyi alırken, 'bu uygun değil, bunu çıkart' diye bir şeyler söyleyebiliyorlar. Dolayısıyla bu bir sansür aslında. Bazı yönetmenler filmlerini gösterebilmeyi tercih ettikleri için çıkartıyorlar, bazıları da direniyor. Ama bence bir filmde neyi gösterip, neyi göstermeyeceği tamamen yönetmenin kararı olmalı.

DW Türkçe: Kadın yönetmen olmak işinizi daha da zorlaştıyor mu?

Dağ: Ben kadın yönetmen olmanın kişisel olarak zorluğunu yaşamadım. Belki de şanslı bir azınlıktayım bu konuda. Ama ister istemez bazı önyargılar olabiliyor. Aslında genç olmanın da verdiği sıkıntılar olabiliyor. Yönetmen denince insanların aklına bağırıp çağıran, esen gürleyen otoriter bir figür geliyor. Ama insanların saygısını kazanmak için mutlaka o erkeksi, sert yapıda olmak gerekmiyor. Ben çok özgüvenli bir insan olduğum için, vizyonuma güvendiğim için, insanlar beni tanıdığı zaman, cinsiyetimden bağımsız olarak bir insan olarak onların saygısını kazanıyorum. Hiçbir zaman kadın olduğum için 'bana şöyle yapıldı, böyle yapıldı' diye şikayet etmedim zaten. Kadın yönetmen olarak anılmaktan hoşlanmıyorum. Çünkü kadınlığım benim yönetmenliğimin sıfatı değil. Yönetmen bir kadınım diyebilirim. Ama kadın yönetmen denince, kadınlığım yönetmenliğimi şekillendirmiyor.

DW Türkçe: İstanbul'da sinemacı kadınlarla dayanışma için kurduğunuz bir grup var. Sinemacı kadınlar arasındaki dayanışma nasıl?

Dağ: İki sene önce (yönetmen) Esra Saydam ve (yapımcı) Su Baloğlu ile birlikte kurduğumuz bir sinemacı kadın kolektifi var. Sinemacı kadınlar olarak ayda bir kere toplanıyoruz. Gruptaki sinemacı kadınların sayısı 20'nin üzerinde. Evlerde toplanıyoruz ve kim evini açtıysa onun sinemayla, projesiyle ilgili bir sıkıntısını masaya yatırıyoruz. Biri kısa film çekerken, bizden üç kişi yardıma gidiyor. Bir diğeri iyi bir kurgucu arıyor, tavsiyeler geliyor. Sıkıntı olunca herkes birbirine destek oluyor, bu kesinlikle çok önemli. Özellikle Türkiye'de bağımsız sinemada kaynaklar çok az olduğu için ister istemez bir rekabet ortamı oluşuyor. Bu rekabeti ortamını kırmak için iyi oluyor. Bunun yanı sıra sinema zorlu bir yolculuk, bu yolculukta yalnız olmadığımı görmek, benim gibi iniş-çıkışları yaşayan başka insanların olduğunu da görmek çok güzel bir şey, güzel bir his. Ben kendim bir sinemacı olarak güçlü durmaya çalışıyorum ama bir yandan da kadınların yaşadığı eşitsizlik ortada ve bu açığı kapatmak için diğer sinemacı kadınlara kesinlikle destek olunması gerektiğini düşünüyorum.

DW Türkçe: Bir çok sinemacı yurtdışına açılmak, hatta sinema kariyerini ABD'de sürdürmek ister. ABD'deki Columbia Üniversitesi'nde yönetmenlik eğitiminden sonra siz neden Türkiye'ye geri döndünüz?

Dağ: Hayallerimde Fatih Akın, Ferhan Özpetek gibi uluslararası bir yönetmen olmak var. Fakat şunu düşünüyorum; ABD'de inanılmaz bir rekabet var. Dolayısıyla Türkiye'de yükselip, sonra ABD'ye geçiş yapmak stratejik olarak çok daha mantıklı. Benim için “Bir Nefes Daha” o film. Yani ilk filmimiz çok başarılıydı ama şimdi biraz daha yükselerek, Cannes, Venedik, Berlin veya Toronto, Sundance gibi festivallerin seviyesine ulaştıktan sonra yurtdışında devam etmek daha pratik bir yol. Öteki türlü o kadar çok yönetmenin arasından sıyrılmak şu noktada daha zor. Ama bir yandan, Türkiye'ye dönme nedenlerimden biri de, Türkiye'nin hikayelerini anlatmayı sevmem. Bunlar beni çok besliyor. Ruh olarak, anlattığım hikayeler açısından Türkiye'den kopmayı asla istemem.

DW Türkçe: Gelecekte nasıl filmler yapmayı hedefliyorsunuz?

Dağ: Benim hayalim iki saatlik deneyimin dışına çıkan bir film yapabilmek. Örneğin, filmimde anlamı olan bir dövme var. Filmden çok etkilenen birinin koluna bu dövmeyi yaptırdığını görsem çok mutlu olurum. Filmimdeki bir söz, birini çok etkilese ve hayatını aldığı bir kararı değiştirse, en büyük mutluluğu yaşayacağım. Yaptığım filmin, iki saatlik film deneyiminin dışına taşan bir şeye dönüşmesi en büyük dileğim.

Söyleşi: Jülide Danışman /Berlin

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik