1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Berlin'e uyum eleştirisi

Ayhan Şimşek / DW17 Mart 2007

Uluslararası Kriz Grubu (ICG) isimli düşünce kuruluşu tarafından yayımlanan “Almanya’da İslam ve Kimlik” raporunda, Almanya'da vatandaşlık hakkının elde edilmesinin güçleştirilmesi eleştirilirken, bunun entegrasyon süreci önündeki en büyük engel olduğu kaydedildi.

Alman hükümetinden şimdiye kadar Türk ve Müslümanlarla ilgili izlenen yaklaşımı değiştirmesi talep ediliyor
Alman hükümetinden şimdiye kadar Türk ve Müslümanlarla ilgili izlenen yaklaşımı değiştirmesi talep ediliyorFotoğraf: AP

Uluslararası Kriz Grubu (ICG) tarafından yayımlanan “Almanya’da İslam ve Kimlik” başlıklı rapor, Almanya’nın entegrasyon ve uyum sorunlarını mercek altına aldı.

36 sayfalık kapsamlı raporda, Alman Hükümetinden “önce uyum, sonra vatandaşlık” yaklaşımını değiştirmesi istenirken, başarılı bir entegrasyon sürecinin ancak Müslüman ve Türklerin vatandaşlık hakkını elde edebilmesi ve toplumsal yaşama daha aktif katılımlarının sağlanması ile mümkün olduğu kaydedildi.

Deutsche Welle’nin sorularını yanıtlayan Uluslararası Kriz Grubu Başkan Yardımcısı Jon Greenwald, Almanya’nın entegrasyon konusunda Vatandaşlık Yasası’nın değiştirildiği 2000 yılından bu yana önemli ilerleme sağladığını, ancak yapılması gereken daha çok şey olduğunu söyledi. Greenwald özellikle Alman vatandaşlığına geçişlerin zorlaştırılmasını ve gündeme getirilen vatandaşlık testlerini eleştirdi.

Haksız beklenti

Greenwald sözlerini şöyle sürdürdü: “Almanya’da yaşayan Türkler ve Müslümanlardan, kendilerine vatandaşlık olanağı tanınmadan önce “tümüyle Alman” gibi olmalarını beklemek gerçekçi değil. Doğru olan bunun tam tersi. Bu insanlar yasalara ve anayasaya saygılı olma taahüdünde bulunuyorsa, barışçıl bir şekilde yaşıyorsa, Alman yetkililer için bu kişilerin siyasi ve sosyal konularda ne düşündüklerinin çok da önemi olmasa gerek. Demokrasilerde doğal olarak çok farklı fikirler olacaktır. Bizim düşüncemiz, Almanya açısından üzerinde durulması gereken öncelikle burada yaşayan Müslümanlar ve Türkler için vatandaşlığın mümkün hale getirilmesi ve toplumsal yaşama tam katılımın sağlanması olmalıdır. Bu entegrasyonu daha da güçlendirecektir. Ancak bunun tersini yapmak, insanlara entegre olmak için öncelikle benim belirlediğim bu standartları karşılayacaksın demek yanlış bir yaklaşımdır.”

Uluslararası Kriz Grubu Başkan Yardımcısı Greenwald, Alman hükümetinin Müslüman ve Türk toplumunun çatı örgütleri ile başlattığı diyalog toplantılarından fazla sonuç alınamayacağını düşünüyor ve asıl başka alanlara yoğunlaşmak gerektiğini savunuyor.

"Alman hükümeti sosyal sorunlara eğilmeli"

Greenwald şöyle devam ediyor: “Hükümetin eğilmesi gereken temel konular, Müslüman ve Türklerin çoğu zaman dezavantajlı durumda olduğu hatta zaman zaman ayrılmcılığa uğradığı sosyal sorunlar olmalı. Burada özellikle önem taşıyan alanlar eğitim. Ancak eğitim yeni iş imkanları yaratabilir. Üniversitelerde eğitim olanakları ayrıca staj olanakları bu topluluklar için genişletilmeli. Bunların hepsi entegrasyon alanında ilerleme için çok önem taşımaktadır.”

Uluslararası Kriz Grubu’nun raporu, Fransa’nın ardından Avrupa’daki en büyük Müslüman nüfusa sahip olan Almanya’nın önemli bir özelliğinin altını çiziyor. Batı’da İslam çoğu zaman şiddet ve istikrarsızlıkla birlikte anılırken, Almanya’daki Müslümanların büyük çoğunluğu siyasi İslam ve radikal siyasi hareketlerden uzak duruyor. Rapora göre bunun en önemli nedeni, Almanya’daki Müslümanların büyük çoğunluğunu oluşturan Türklerin laik ve demokrasi deneyimi olan Türkiye’den gelmiş olmaları. Rapor, Almanya’da yaşanmış olan çok az sayıdaki terorist eylemin, Müslümanlığa sonradan geçmiş Almanlar ve Arap kökenli bazı marjinaller tarafından işlendiğine de dikkat çekiyor.

Federal hükümete öneriler

Uluslararası Kriz Grubu’nun kapsamlı raporu Federal Hükümet’e entegrasyon konusunda İçişleri Bakan Yardımcısı atamasını önerirken, bunun güçlü bir kadro ve bütçe ile desteklemesi gerektiğini kaydediyor. Raporda Hristiyan Demokrat partilerden de, “etkili bir entegrasyonun göçmenlerin önüne gerçekçi olmayan engellerin çıkarılması ile sağlanamayacağını” kabul etmeleri isteniyor. Raporda yer alan siyasilere yönelik dikkat çekici bir başka öneri ise, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik süreci çerçevesindeki tartışmaların iç siyasette yabancı düşmanlığını körükleyecek şekilde yapılmaması. Bu arada Türkiye kökenli iki kuruluşa da atıfta bulunuluyor ve gerek DİTİB gerekse Milli Görüş’ün Türkiye’deki siyasi partiler ile kurumsal ve mali ilişkilerden kaçınması isteniyor.