Amerikan Merkez Bankası’nın patronu Ben Bernanke için hiç kuşkusuz bu kolay bir karar olmadı. Bir taraftan piyasaları yeniden hareketlendirmek isteyen Bernanke, diğer taraftan da abartıya kaçmaması gerektiğinin farkındaydı. Tüm dünyayı sarsan ABD’deki ipotek krizinin boyutlarını ve neden olduğu tahribatı hala tam olarak kestirmek zor. İşte bu gerçekten de hareketle, Merkez Bankası’nın bu hamlesini bir estetik operasyon olarak nitelendirmek de mümkün.

Peki ana faiz hadleriyle Amerikan emlak piyasalarındaki kriz arasında nasıl bir bağ var? Çok basit: Ben Bernanke, ana faiz oranları aracılığı ile ticari bankalar üzerinde nüfuz kuruyor. Bu durum, ticarî bankaların müşterilerine uyguladıkları kredi faizi oranları üzerinde de belirleyici oluyor. Merkez Bankası’nın ana faiz hadleri ne kadar düşük olursa, yatırım, tüketici ya da emlak kredileri de bir o kadar hesaplı oluyor. Bu da yatırımcıları ya da tüketicilerdeki borçlanma cesaretinin artması sonucunu doğuruyor.

Piyasalarda faizlerin çeyrek puan aşağı çekilmesi yönünde bir beklenti vardı. Ancak indirimin yarım puan birden gerçekleşmesi büyük sürpriz oldu. Çünkü para ucuzladıkça enflasyon tehlikesi de artar. Ancak Bernanke ve mesai arkadaşlarının ipotek krizinin büyümesinden ise enflasyonun tırmanışa geçmesini yeğledikleri anlaşılıyor. Merkez Bankası cesur bir adım atarak ’fiyat istikrarı’ argümanının arkasına saklanmadı.

Bu karar aynı zamanda Avrupa’yı da yakında ilgilendiriyor. Çünkü Amerikan doları karşısında euronun değer daha da artıyor. Özellikle ihracat şampiyonu Alman şirketleri, bu gelişme karşısında en fazla sevinenlerin başında geliyor.