1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Adil iklim koruma kaça mal olacak?

Tim Schauenberg
12 Kasım 2024

Bu yılki COP29 iklim konferansının odak noktası para. Zirvede gelişmekte olan ülkelerin, iklim değişikliğinin dramatik sonuçlarıyla mücadele etmek için ne kadar destek alacağı tartışılıyor.

Aserbaidschan | Logo Klimagipfel COP29 in Baku
Fotoğraf: Jakub Porzycki/NurPhoto/picture alliance

"Azerbaycan gibi fosil yakıtlar açısından zengin bir ülke olarak, diğer ülkelerin bu yakıtları çıkartma ve onlara yatırım yapma hakkını savunacağız." Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, nisan ayında Berlin'de düzenlenen Petersberg İklim Diyaloğu'nda yaptığı bu açıklamayla ülkesinin önümüzdeki iklim müzakerelerinde izleyebileceği yolu işaret etmişti.

200'e yakın ülkenin devlet ve hükümet başkanları, dünya iklim konferansı COP29 için Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de dün bir araya geldi. 11-22 Kasım tarihleri arasındaki konferansta, iklim değişikliğiyle mücadele için alınacak önlemler görüşülüyor.

Milyonlarca insanın giderek daha aşırı hale gelen iklim felaketlerinden etkilendiği bir dönemde, 29'uncu iklim konferansı, petrol ve doğalgaz zengini bir ülkede yapılıyor. Ancak Azerbaycan, iklim açısından zararlı olan fosil yakıtları yer altında bırakmaya pek hevesli değil. Yenilenebilir enerji kaynakları açısından büyük bir potansiyele sahip olsa da ülkenin petrol ve doğal gaz gelirleri, devlet bütçesinin yüzde 60'ını oluşturuyor.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Bakü'de düzenlenen İklim Konferansı'nda konuşma yaptı. Fotoğraf: Sean Gallup/Getty Images

İklim finansmanı nereden sağlanacak?

Bu yılki uluslararası iklim konferansının önündeki zorlu görev, yalnızca emisyonların ciddi şekilde azaltılması değil; aynı zamanda yoksul ülkelere artan iklim değişikliği etkileriyle başa çıkmaları ve daha sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş yapmaları için ne kadar finansal destek sağlanması gerektiğine karar vermek.

ABD, Japonya ve AB ülkeleri gibi varlıklı ülkeler, 2020'den itibaren gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar sağlamayı taahhüt etmişti. Bu hedefe ancak 2022'de ulaşıldı. Sağlanan paranın önemli bir kısmı yüksek faizli kredilerden oluştuğu için sert eleştiriler ve verilen sözlerin tutulmadığı yönünde tepkiler yükseldi.

Almanya merkezli New Climate Institute adlı iklim politikası araştırmaları yapan sivil toplum kuruluşundan Niklas Höhne, yıllık 200 ila 700 milyar dolarlık bir finansman üzerinde anlaşılabileceğini öngörüyor. Höhne, "Bu durumda, iklim değişikliğinden sorumlu olan varlıklı ülkeler ile iklim değişikliğinden en çok etkilenen yoksul ülkeler arasında adil bir finansal denge sağlanabilir" diyor.

Afrika ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler, daha önce yıllık yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir finansman talep etmişti. Bu, mevcut vaadin yaklaşık on katına tekabül ediyor. Ancak sanayileşmiş ülkeler, bu rakamların gerçekçi olmadığını düşünüyor ve aynı zamanda petrol zengini Körfez ülkeleri ile Çin'in de mali sorumluluğu paylaşmasını istiyor.

Faturayı kim ödeyecek?

Zengin ülkeler tarihsel olarak iklim krizine en fazla katkıyı sağlamış olsalar da günümüzde en fazla sera gazı salınımı yapan ülke Çin. Resmî belgelerde hâlâ gelişmekte olan ülke statüsünde yer alan Çin, teorik olarak iklim finansmanından yararlanabiliyor. Bu durum, krize hemen hemen hiç katkıda bulunmayan yoksul ülkeler yerine Çin'in destek alması anlamına geliyor.

Geçen yıl da müzakereler bir petrol ülkesinde, Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) yapılmıştı. Hâlâ gelişmekte olarak kabul edilen bir ülke sayılan BAE, enerji dönüşümünde ve iklim felaketleri sonrası yeniden yapılanmada yoksul ülkelere finansal destek sağlayacağını taahhüt etmişti.

Kuraklığın bir sonucu: Etiyopya'da hayvanlar kuraklık nedeniyle gıda ve suya ulaşmakta zorlanıyor. Fotoğraf: Michael Gottschalk/imago/photothek

Geçtiğimiz yıl Birleşik Arap Emirlikleri'nde toplanan dünya topluluğu, iklim krizinin temel nedenini ele alarak kömür, petrol ve gazın kullanımından vazgeçmeye yönelik uzun vadeli bir mutabakata vardı. Ancak gezegenimiz hâlâ ısınmaya devam ediyor. Paris İklim Anlaşması'na imza atan 197 ülke, küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme kıyasla 1,5 dereceyle sınırlamayı kabul etmişti, fakat bu hedeften oldukça uzağız.

Mevcut iklim politikalarıyla bilim insanları, yüzyılın sonuna kadar 3,2 derecelik bir ısınma bekliyor.

Emisyon düşmeden iklim koruması mümkün değil

Özellikle Avrupa Birliği, gelişmekte olan ülkelere daha fazla finans sağlanmasının yanı sıra iklim koruma önleminin de artırılması gerektiğini vurguluyor. Höhne, "Paris Anlaşması'nın tarafları, gelecek yıl yeni iklim hedefleri sunması gerekiyor. Ancak çoğu ülkenin henüz bir taslağı dahi yok" diye konuşuyor.

Muhtemelen COP29'un gündeminde, sanayileşmiş ülkeler tarafından iklim değişikliğine uyum sağlamaya yönelik fonların iki katına çıkarılması da yer alacak. Bu önlemler, fırtına veya sel erken uyarı sistemleri, kıyı koruma tedbirleri, şehirlerde aşırı sıcaklara karşı yeşil alanlar veya fırtına ve sel bölgelerinde enerji tesislerinin güvenliği için önlemleri kapsayabilir. Bunun için yıllık 40 milyar dolar gündemde.

Ayrıca, zarar ve kayıplar için oluşturulan yeni fonun geliştirilmesi ve uygulanmasının hızlandırılması hedefleniyor. Bunun için başlangıç vaatleri olan 800 milyon doların artırılması görüşülecek.

Alman Yeşiller Partisi'ne yakın bir vakıf olan Heinrich Böll Vakfı'nın verilerine göre, sadece 2023'te gelişmekte olan ülkelerde yaşanan en büyük dokuz felaket 37 milyar dolarlık zarara yol açtı.

Singapur'da yenilenebilir enerji kaynakları kullanılıyor. Fotoğraf: Roslan Rahman/AFP/Getty Images

1,5 derece hedefi hâlâ gerçekçi mi?

Bu yıl bütçe tartışmaları, ülkelerin Covid-19 pandemisi sonrası sıkışan mali yapıları, ekonomik belirsizlik ve Ukrayna'daki savaş nedeniyle daha da zorlaşmış durumda. Özellikle Ukrayna savaşı, dünya çapında askerî bütçelerin ciddi şekilde artırılmasına neden oldu.

Ayrıca ABD'de Donald Trump'ın yeniden seçilmesi, en büyük ekonomi ve en büyük ikinci sera gazı emisyonu üreten ülke olarak iklim görüşmelerini etkileyecek. Trump'ın zaferi, daha fazla ve hızlı iklim koruma isteyenleri endişelendiriyor.

ABD Başkanı Trump, ilk görev süresinde yalnızca iklim biliminin güvenilirliğini sorgulamakla kalmamış, aynı zamanda bir dizi çevre yasasını geri çekmiş ve Paris Anlaşması'ndan ayrılmıştı. Trump, ikinci döneminde de kömür, petrol ve gaz üretimine öncelik vermeye devam edeceğini açıkladı.

Paris Anlaşması'ndaki 1,5 derece hedefinin bir şekilde tutulabilmesi için küresel emisyonların en geç 2025'e kadar zirveye ulaşması gerekiyor. Analistlere göre bu hedefe, kıl payı da olsa ulaşmak mümkün.

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?