1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Bush ve Putin Bratislava'da başarısızdı

Miodrac Soric / DW25 Şubat 2005

ABD Başkanı George Bush, ikinci görev dönemini demokrasi ve özgürlüğün tüm dünyaya yayılacağı iddialarıyla başlatmıştı. Bush’la Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Sovakya’nın başkenti Bratislava’daki buluşması da bu nedenle büyük beklentiler yaratmıştı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Rusya’nın dikkatinin demokrasideki eksiklerine çekildeceğini anlatmıştı. Ama Bratiskava’daki zirvede bu pek gerçekleşmedi. DW’den Miodrag Soriç’in yorumu:

“İşte bunu kimse beklemiyordu. Amerika ve Rusya’nın başkanları, Bratislava’daki basın toplantısında çok başarısızdı. Her ikisi de kürsüye çıkmadan hemen önce danışmanlarının televizyon kameralarının önünde ellerine tutuşturduğu kağıtlarda yazanlara köle gibi sadık kaldı. Sorular sorulduğunda serbest konuşmaları gerektiğinde ikisi de beceriksiz izlenimi bıraktı. Örneğin, Rusya’daki basın özgürlüğü konusunda.

Daha önce Moskova’da basına getirilen kısıtlamaları eleştirmiş olmasına rağmen Bush’un söyleyecek fazla lafı yoktu. Anlaşılan Putin’in de, demokrasilerde özgür bir basının görevinin ne olabileceği hakkında bir fikri yoktu. Gerçi, bu alanda tüm dünyada, yani bu anlamda Rusya’da da geçerli olan ilkelere bağlı olduğunu belirtti. Ama aynı zamanda, ülkesinin özellikleri ve geleneklerine de işaret ederek, anarşi ortamı karşısında uyardı.

Belli ki bu şekilde Rusya’da “yönlendirilen demokrasi” olarak anılan yönetim biçiminin sakıncalarından konuyu saptırmak istiyordu. Amerikalı meslektaşıyla basın önüne çıktığında Putin’in bunu başardığı söylenebilir. Ama kamuoyu önünde onun ne kadar sağlıklı olduğunu söylemekle Rusya’nın siyasi sistemi gerçekten düzelmiyor. Bu buluşma, politikacıların konuşmasının, onların gerçekten birşey söylediği anlamına gelmediğini bir kez daha gösterdi.

İki devlet başkanının uluslararası teröre karşı sıkı bir işbirliği yapacaklarını söylemesi ise kimseyi şaşırtmadı. En azından Putin, Bush’un, Çeçen savaşçıları 11 Eylül’ün El Kaide teröristleriyle aynı kefeye koymasını sağlamayı başardı.

Öte yandan, nükleer silahların yayılmasına karşı mücadelede Amerika, Rusya’nın desteğine muhtaç. Kuzey Kore ve İran örnekleri ortada. Hem Bush, hem Putin her iki ülkenin de nükleer silah geliştirmemesi gerektiğini söyledi. Ama başka bir tehdit daha var: Terör grupları ve Amerika’ya düşman başka gruplar, “kirli bomba” adı verilen silahların üretebilmek için nükleer malzeme peşinde. Çoğu kez de Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nun diğer ülkelerinde.

Moskova’nın bu alandaki olumlu yaklaşımına karşılık Washington, Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliğini en azından lafta destekliyor. Aynı zamanda, enerji diyaloğu adını verdikleri görüşmeleri de sürdürecekler. Burada da, Rusya’nın muazzam enerji kaynaklarını hangi Batılı şirketlerin ne şekilde kullanacağı tartışılıyor. Moskova bir yandan yabancı yatırımcıların gelmesini istiyor, diğer yandan da bu kaynakların denetimini elinde tutmayı arzuluyor.

İki politikacı hep ortak yanlarını vurguladı. Oysa iki devletin arası birçok nedenle açık. Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna’daki etkisinin azaldığını kabullenmesi gerekiyor. Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri Orta Asya ve Kafkasya’da da askeri varlığını güçlendiriyor. Moldavya ve Beyaz Rusya’nın da Batı’ya kaçması an meselesi gibi görünüyor. Rusya buna karşı birşey yapamıyor. İşler nasıl değişiyor. Moskova’yla Washington’un zirvesinin artık hiçbir özelliği yok.“