1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

CIA’in Usame Bin Ladin avı

10 Ağustos 2011

CIA’in eski başkan yardımcılarından John McLaughlin, 11 Eylül terör saldırıları, El Kaide ve Usame Bin Ladin hakkında DW’nin sorularını yanıtladı, ilginç ayrıntıları ilk kez açıkladı.

Usame Bin Ladin
Usame Bin LadinFotoğraf: DW / AP

Dünyada son 10 yılın gelişmelerine şekil veren 11 Eylül saldırıları, El Kaide ve Usame Bin Ladin üzerine bugüne kadar birçok komplo teorisi ortaya atıldı, istihbarat teşkilatlarının uzun yıllar boyunca Bin Ladin’i yakalayamaması tartışma konusu oldu.

11 Eylül’ün ardından, 2000-2004 yılları arasında CIA’in en tepe noktalarında görev yapan ve görevi terörle mücadele olan John McLaughlin, Amerikalı istihbaratçıların Bin Ladin’in peşine nasıl düştüklerini, zaman zaman yaptıkları hataları ve uyguladıkları stratejinin esaslarını DW’ye anlattı.

CIA eski başkan yardımcısı John McLaughlinFotoğraf: AP

Deutsche Welle: Sayın McLaughlin, CIA’de yaklaşık 30 yıl çalıştınız. Siz ilk olarak ne zaman Osama bin Ladin ismini duydunuz?

John McLaughlin: İlk olarak 1990’lı yılların ortasında Bin Ladin ismi dikkatimi çekmişti. 1996 yılı gibi, Bin Ladin’in El Kaide’nin ve terör faaliyetlerinin önemli bir mali destekçisi olduğunun farkına vardık. Bu dönemde Bin Ladin, Sudan’dan ayrılıp Afganistan’a gitme aşamasındaydı. Bu yıllarda ABD yönetimine bu konuda değerlendirme raporları hazırlamaktaydım. 1997 yılında hazırladığımız raporda Bin Ladin’in ABD için “potansiyel bir tehdit” olduğunu kaydettik. Ve zaten 1998 yılında El Kaide büyükelçiliklerimizi bombaladı, ardından 2000 yılında USS Cole gemisine saldırı düzenlendi ve sonrasında da 11 Eylül’ü yaşadık.

Deutsche Welle: ABD yönetimi 11 Eylül’den önce de Bin Ladin’i yakalamaya çalıştı. Ancak özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından çok ciddi olarak Bin Ladin’in peşine düşüldü. Bu dönemde Amerikan istihbaratı nasıl bir strateji izledi?

John McLaughlin: 2001'den 2011 yılına kadar geçen sürede, Bin Ladin’in saklandığı yer ve açıkları konusunda çeşitli raporlar alındı. Saklandığı yer konusunda çok spesifik bilgi edinemesek de, genel olarak bulunduğu bölge konusunda zaman zaman iyi istihbarat elde ettiğimizi düşündüğümüz oldu. Bunlar üzerinde daha ayrıntılı çalıştık ancak sonuçta yerini tespit edemedik. Bunun üzerine aşamalı olarak alternatifleri elimine etmeye başladık. Bin Ladin’i yakalamak için yoğun bir çaba sürdürülürken, asıl olarak, Bin Ladin’in destek kaynaklarının ortaya çıkarılmasına ve yok edilmesine ağırlık verildi. Ona iletişim, lojistik destekleri veren, mali kaynak sağlayan şebekeleri yok ederek, gücünü ve terörist saldırı ihtimallerini zayıflatabilirdik. Bu yolla aynı zamanda onu daha da yalnızlaştırıp, daha kolay bulabilirdik. Bugün baktığımda bu stratejinin aslında doğru strateji olduğunu düşünüyorum. Çünkü eğer sadece Bin Ladin’i ele geçirmek üzerine yoğunlaşmış olsaydık, sonuçta belki onu yakalamış olurduk ancak hala güçlü bir terörist hareketle karşı karşıya olurduk. Sonuçta uygulanan doğru strateji ile yalnızca Bin Ladin yakalanmadı ayrıca El Kaide de çok ciddi olarak zayıflatıldı.

Deutsche Welle: ABD, bu kadar büyük istihbarat gücüne ve askeri kuvvetlere sahipken, Bin Ladin'i yakalamak neden bu kadar uzun sürdü?

John McLaughlin: İstihbarat alanındaki deneyimim bana şunu öğretti. Bu alandaki en zor şey, aradığınız bir kişiyi bulabilmektir. Soğuk Savaş döneminde işimiz, dünyada büyük olan şeyleri bulmaktı. Örneğin Sovyet nükleer silahlarının, denizaltılarının, askeri birliklerinin yerlerini bulmak gibi. 11 Eylül'den sonraki yeni dönemde, teröre karşı savaşta görevimiz ise çok küçük şeylerde, ince ayrıntılarda. Örneğin bir çantaya yerleştirilmiş bombayı bulmak, milyonlarca kişinin yaşadığı kentte bir kişiyi bulup ortaya çıkarmak gibi. Özellikle aradığınız kişi türlü hırsızlıklarla hemen her tür yöntemi uyguluyorsa işiniz çok zor. Aslında kendi ülkemizde bile suçluları bulmamız yıllar sürüyor. Atlanta Olimpiyatları’nda bombalı saldırı düzenleyen kişiyi, her şeyin şeffaf olduğu, yargının son derece güçlü olduğu ülkemizde, ancak 3-4 yılda yakalayabildik. 1993 yılında CIA’in merkezinin yakınlarında, istihbarat yetkililerini öldüren kişiyi Pakistan’da bulup yakalamak, ABD adaletine teslim etmemiz de dört yıl sürmüştü. Özetlemek gerekirse, evet bu iş uzun sürüyor ama biz asla işin peşini bırakmıyoruz.

Deutsche Welle: Bin Ladin gibi bir kişiyi yakalamak için yıllar süren çalışmada, bu kişiyle ilgili her şeyi okumak, alışkanlıklarını, düşüncelerini hemen her şeyi en ince detayına kadar bilmek, nasıl bir duygu? Sizin konumunuzdakiler, bu çalışmaları boyunca, hedefindeki kişilerle nasıl bir ilişki kuruyor?

John McLaughlin: Ben daha çok üst düzeyde ve daha genel bir şekilde bu konuları takip etmekle sorumluydum. Tabii ki bu dediklerinizi daha çok alanda görevli istihbaratçılar, analistler yaşıyor. Neredeyse hemen her gün, hedefteki kişi hakkında bilgi toplamakla, onu takip etmekle görevli olanlar, bir süre sonra o kişiye çok yakın olmaya başlıyorlar. Tabii burada kastettiğim, ondan ve fikirlerinden etkilenme değil, ama neredeyse onu her şeyiyle bilmek gibi. Bu kişiyi her yönleri ile anladığınızı, bu kişinin aklını okuduğunuzu, ama onu çözmek için yalnızca son birkaç ayrıntıya ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsunuz. Bu alanda çalışanların bir süre sonra, anlaşılır bir şekilde ve de haklı olarak, hedeflerini bir anlamda saplantı haline getirdiklerini söyleyebilirim.

CIA'in, 11 Eylül olaylarının ardından benimsediği tavrı iki sözcükle özetlemek mümkün diye düşünüyorum: Öfke ve kararlılık. Öfkeliydik, çünkü El Kaide’nin belirlediği net hedefi saptamakta başarısız olmuştuk. Çünkü biz El Kaide’nin yaz aylarında gerçekleştirmek üzere bir saldırı planladıklarını biliyorduk. Bu konuda çok iyi istihbarat elde etmiştik. Ancak bu saldırının nerede olacağını bilmiyorduk. Tepkimizin bir diğer yüzü ise kararlılıktı. Böyle bir şeyin bir daha asla olmaması ve bunu yapan hareketin ortadan kaldırılması için kesin kararlılık sahibiydik. Dolayısıyla bu konuda görev alan hemen herkes, işte bu misyon ve hedefle hareket etti.

© Deutsche Welle Türkçe

Michael Knigge / Çeviren: Ayhan Simsek

Editör: Beklan Kulaksızoğlu

.

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik