Covid-19’un sınadığı Türkiye ekonomisi için kritik eşik
16 Nisan 2020Küresel ekonomide büyük sarsıntıya yol açan koronavirüs salgını, son yıllarda siyasi gerginlikler ve iktisadi istikrarsızlıkla boğuşan Türkiye’yi de zora sokuyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), Covid-19 salgını nedeniyle dünya ekonomisinde, 1929’daki Büyük Buhran’dan bu yana en büyük resesyonun yaşanacağı uyarısında bulunurken, Türkiye ekonomisi için de iyimser olmayan bir tablo çizdi.
Küresel Ekonomik Görünüm raporunda IMF, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 5 küçüleceği, işsizliğin ise yüzde 17,2 olacağı tahmininde bulundu. Dünya Bankası ve Goldman Sachs da Türkiye ekonomisi için 2020 büyüme tahminini revize ederek düşürdü.
Salgından etkilenen bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik yaşam durma noktasına geldi, ekonomiyi ayakta tutan sektörler alarm vermeye başladı, özellikle ihracat gelirlerinde sert düşüşler yaşanıyor.
Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı olan Avrupa ülkelerinin, koronavirüs salgınının yeni merkezi haline gelmesiyle birlikte, Avrupa’dan gelen taleplerde de büyük bir azalma görülüyor, daha önce verilmiş birçok sipariş iptal ediliyor, ihracata dayalı üretim yapan birçok firma, buralarda çalışan yüz binlerce kişi zor günlerle karşı karşıya bulunuyor.
“Ticaret durma noktasına geldi”
DW Türkçe’ye konuşan TÜSİAD’ın Berlin Direktörü Alper Üçok, koronavirüs salgınının ticarete etkilerini değerlendirirken, “Avrupa ile ticaretimiz neredeyse durma noktasına geldi” dedi.
Avrupa ülkelerinde yaşanan krizin, Türkiye ekonomisinde salgın nedeniyle yaşanan zorlukları daha da artırabileceği endişesini dile getiren Üçok, “Türkiye’nin en büyük ticaret partneri Avrupa, ihracatımızın yüzde 50’sini Avrupa’ya yapıyoruz, ürettiğimiz malların çoğunu Avrupa’ya satıyoruz. Salgından en çok etkilenen kıta ise Avrupa ve Avrupa’dan taleplerde azalma olduğu için bu Türkiye ekonomisini, üretim sanayisini negatif etkiliyor” diye konuştu.
Türk iş insanlarının ihracatta yaşadıkları güçlüklere, kapanan sınırlardaki kontrollerde yaşanan sıkıntılara işaret eden Üçok, “Eskiden bir haftada gelen TIR’lar şimdi bir ayda gelebilecek, talep olmadığı için siparişler de ya iptal ediliyor ya da öteleniyor” bilgisini aktardı.
İhracatın yanı sıra turizm de Türkiye ekonomisinin en önemli gelir kaynaklarından. Turizmin ekonomiye katkısı son yıllarda yüzde 10’un üzerinde gerçekleşmişti.
Koronavirüs salgınıyla birlikte, Türkiye’ye en fazla turistin geldiği Avrupa ülkelerinde getirilen seyahat kısıtlamaları nedeniyle, Türk turizm sektörünün de bu yıl büyük kayıp yaşamasından endişe ediliyor.
Avrupa krizden nasıl çıkacak?
Avrupa ülkelerinin koronavirüs krizini geride bırakması, ekonominin krizi en az hasarla atlatması, Türkiye ekonomisinin geleceği açısından da büyük önem taşıyor.
Avrupa ekonomilerinde, salgını önlemek için alınan önlemler nedeniyle önümüzdeki aylarda sert daralma bekleniyor. IMF’ye göre Alman ekonomisi bu yıl yüzde 7, Euro Bölgesi ise yüzde 7,5 daralacak.
TÜSİAD Berlin Direktörü Üçok, AB’nin koronavirüsün ekonomiye zararlarını asgariye indirmek için aldığı önlemleri çok yakından takip ettiklerini belirtirken, “Marshall Planı ve korona bonoları, tahvilleri ile ilgili önlem müzakerelerini takip ediyoruz. Bunların Avrupa özel sektörünü nasıl etkileyeceği kritik öneme sahip. Avrupa ekonomisindeki gidişat Türkiye için önemli, yansımaları olacak” dedi.
Türkiye avantaj yakalayabilir mi?
Koronavirüs salgınıyla birlikte küresel üretim ve tedarik zincirleri de tartışılır hale gelirken, Avrupa iş dünyasında da Çin gibi uzak bölgeler yerine, daha yakındaki ülkelere yoğunlaşma düşüncesi öne çıkmaya başladı.
Alper Üçok, bu süreçte Türkiye’nin Avrupa’ya yakınlığından dolayı avantajlı bir konuma gelebileceğine işaret ederken, “Avrupa uzaktan ticaretten imtina ederek tedarik ve üretim zincirlerinin yakında olmasını tercih edecek, bu bağlamda Türkiye de pek çok sektörde, uzak ülkelerdeki sanayi ürünlerini ikame edebilecek sanayi kapasitesine sahip. Bu kriz aşıldığında Türkiye’nin konumu güçlenebilir” değerlendirmesinde bulundu.
Peki, Türkiye sanayisini koruyabilecek mi?
Ancak bunun için Türkiye’nin üretim sanayisinin yok olmayarak, ayakta kalmasını sağlayacak tedbirleri alması, krizi en az hasarla atlatabilmesi gerekiyor.
Fakat yalnızca bu yıl 170 milyar doların üzerinde dış borç ödemesi olan Türkiye’nin yükü, küresel ekonomideki çalkantılar, koronavirüsün ekonomiye verdiği zarar nedeniyle daha da artıyor.
Ekonomi çevrelerinde "AKP hükümeti nereden kaynak bulacak?” sorusuna yanıt aranıyor.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, geçtiğimiz günlerde, Türkiye’nin IMF ile bir anlaşma yapmak gibi bir gündemi olmadığının altını çizdi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise bu hafta, “Hiçbir uluslararası kurum ya da kuruluştan destek veya yardım talebinde bulunmadan süreci yönetiyoruz” açıklamasını yaptı.
Ünlü ekonomistten sert eleştiri
Londra merkezli Bluebay Asset Management Stratejisti Timothy Ash, Albayrak’ın bu açıklamasını, olağandışı bir sertlikte eleştirdi.
Ash, Twitter’da yaptığı paylaşımda, Albayrak’ın açıklaması için, "Bu, IMF’nin Hızlı Finansman Aracı kapsamında bedavaya, hiçbir koşula bağlanmaksızın alınabilecek 6 milyar dolar anlamına geldiği için çok aptalca gözüküyor” yorumunu yaptı.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Ash, Türkiye’nin finanse etmesi gereken kısa vadeli borçları olduğuna dikkat çekerek, “Türkiye için en kolay yol IMF'ye gitmektir. Hiçbir koşul olmaksızın 6 milyar dolar alabilirler. Doğrusu da bu olurdu” görüşünü savundu.
Erdoğan’ın bunu özelikle istemediğini ancak izlenen yolun da tehlikeli olduğunu savunan Ash, “Zaten, faiz oranları yoluyla dövizi kontrol etmeye çabalıyorlar… Döviz kurunu savunmak için büyük oranda rezervleri kullanıyorlar ve aslında çok da fazla rezervleri de yok. Çok fazla döviz rezervi heba edecekler, şimdiye kadar muhtemelen 30 milyar dolar harcadılar bile” dedi.
Trump, S-400’lerden vazgeçilmesini şart koşabilir
Peki, Türkiye’nin başka seçeneği var mı? Bu soruyu yanıtlayan Ash, Covid-19 salgını nedeniyle ABD Merkez Bankası FED’in, dolar likiditesi sağlanması için bazı merkez bankalarıyla geçici swap hattı oluşturduğunu, Türkiye’nin de bu mekanizmaya dahil olmak istediğini hatırlattı.
Piyasaların Türkiye’nin swap mekanizmasına dahil olmasını çok olumlu karşılayacağını ancak bunun için Erdoğan’ın tavizler vermek durumunda kalacağına işaret eden Ash, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Bu olduğu takdirde, FED bilançosu Türklerin kredi riskini üstlenmiş olacak. Ancak Türkiye Merkez Bankası daha akılcı bir politika izleme taahhüdünde bulunmadığı müddetçe FED bu konuda son derece isteksiz olacak. Tabii Erdoğan, Trump’ı FED üzerinde etkisini kullanmaya ikna etmeye başarırsa durum değişebilir. Ama bunun için de Erdoğan’ın bazı tavizler vermesi gerekebilir. Trump, S-400’lerden vazgeçilmesini, Patriot alınmasını şart koşacaktır.”
“Hükümetler ülke çıkarları ne gerektiriyorsa yapmalı”
TÜSİAD Berlin Direktörü Üçok ise belirli alanlarda finansman eksikliği olduğu için Türkiye’nin kendi ulusal çıkarlarını gözeterek, küresel finans imkanlarından uygun olanını değerlendirebileceğini söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı:
“Bir ülkenin prensipte her türlü alternatife açık olması gerekir. Ucuz bir imkan varsa onun ismi şu diye kullanmamak bir ülkenin çıkarına değildir. Bu ister AB’nin sağladığı kaynaklar olsun, ister IMF olsun, isterse Çin’in yeni kalkınma bankası olsun… Hükümetlerin, ideolojik olarak bakmamaları, ülkenin çıkarları ne gerektiriyorsa onu yapmaları gerekir diye düşünüyorum.”
Değer Akal
© Deutsche Welle Türkçe