Danimarka'daki şiddetin nedeni karikatürler mi?
18 Şubat 2008
Danimarka'da gençlik çetelerinin on gün kadar önce başlattığı ve haftasonu doruk noktasına ulaşan şiddet olayları yatışmaya başladı. Olayların çoğunlukla göçmen mahallelerinde çıktığı, başkent Kopenhag'dan ülke geneline yayıldığı bildirilirken, ülke genelinde etrafa zarar verdikleri, başta okullar olmak üzere kamu binaları, otomobilleri ve çöp bidonlarını yaktıkları gerekçesiyle tutuklananların sayısının 50'yi aştı. Şiddetin nedenine ilişkin net bir açıklama yapılmazken, gözaltına alınan gençlerin çoğunlukla Müslüman olması, Danimarka gazetelerinin tartışmalı Hz. Muhammed karikatürlerini yeniden yayımlamalarına bir tepkinin sözkonusu olabileceği ihtimalini gündeme getirdi.
Bir yanda yeniden alevlenen karikatür tartışmaları, diğer yanda ateşe verilen bina ve araçlar... Danimarka son günlerde gündemi meşgul eden bu iki konu arasında bir bağlantı var mı? Pek çok gözlemciye göre bu kuvvetle muhtemel. Zira şiddet olayları, 2005 yılında Batı ile İslam dünyası arasında büyük bir krize neden olan Hz. Muhammed karikatürlerinin, başta Jyllands-Posten olmak üzere tam 17 Danimarka gazetesinde yeniden yayımlanmasının hemen arkasından başladı. Üstelik olaylar, önce göçmenlerin ve özellikle Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde başladı ve gözaltına alınanların çoğunu da Müslüman gençler oluşturuyor.
Karikatüristlerden birine suikast planı
Tartışmalı çizimleri yapan karikatüristlerden biri olan Kurt Westergaard'a yönelik suikast planladıkları zannıyla Müslüman olduğu belirtilen üç kişinin gözaltına alındığı açıklanmış, bununun üzerine Danimarka gazeteleri, hem sözkonusu karikatüriste hem de basın ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmak gerekçesiyle tartışmalı Hz. Muhammed karikatürlerini yeniden yayımlamıştı.
Rasmussen sert konuştu
Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen, gençlerin protesto gösterileri hakkındaki ilk yorumunda hayli sert ifadelere başvurdu. Gençlerin yer yer şiddete varan eylemlerinin toplumun hatasından kaynaklanmadığını savunan başbakan ’’Sorumlular gençlerin kendileridir. Akıllarını başlarına toplayıp okullarına dönüp, dersleriyle ilgilenmeye başlasınlar’’ diye konuştu.
"Basın sorumlu hareket etmeli"
Konuyla iglili görüşlerine başvurduğumuz İslam bilimci ve gazeteci Abdül-Ahmed Raşid, basın özgürülğünü korumak adına Müslümanların, böylesine hassas oldukları bir konuda tahriklere gidilmesinin tehlikeli olduğunu, bu bakımdan herkesin, son derece dikkatli ve sorumlu bir şekilde hareket etmesi gerektiğini belirtiyor.
Raşid, " Danimarka ve Alman gazetelerinin gösterdiği tepkiyi pek anlayamıyorum. Neden bu denli tahrik içeren karikatürleri yeniden yayınlıyorlar? Daha önce bu tür hareketlerin neden olduğu olumsuzlukları görmedik mi? Tabii İslam dünyasının gösterdiği bazı tepkileri de desteklemek mümkün değil. Hele hele karikatüristleri öldürmeye kalkışmak kesinlikle tasvip edilemez. Ancak farklı dinlere mensup insanların barış içinde yaşayabilmeleri için gidip bu karikatürleri yeniden basmak pek de teşvik edici bir hareket sayılmaz! Bununla nereye varılmak isteniyor, anlayabilmiş değilim doğrusu" şekilnde konuşuyor.
Jyllands-Posten editörünün değerlendirmesi
Eylül 2005'de tartışmalı karikatürlerle ilgili ilk görevlendirmeyi yapan Jyllands-Posten gazetesinin kültür sayfası editörü Flemming Rose, son olaylara ve basın özgürlüğü konusuna ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor.
Rose, sözlerini şöyle sürdürüyor: " Evet, ifade özgürlüğü hala hayatta, ancak durumu ne kadar iyi, onu bilemiyorum! Tabii Danimarka’nın bu konuda özel bir durumu var. İki buçuk yıl önce, Hz. Muhammed karikatürlerinin basılmasıyla başlayan tartışmada Danimarka’nın ifade özgürlüğü alanında bir çok Avrupa ülkesinden daha ileri olduğu görüldü. Ben, birçok Avrupa ülkesinde ifade özgürlüğünün, tehdit altında olmasa da yine de baskılarla karşı karşıya olduğunu düşünüyorum."
"Batı'da basın özgürlüğü, dinden daha önemli"
Berlin Humboldt Üniversitisesi İslam bilimleri kürsüsünden Prof. Peter Heine ise sorunun, Batılı ülkelerdeki basın özgürlüğünün, dinî duygulardan daha önemli olmasıyla ilgili olduğunu düşünüyor. Bunun çok zor bir durum olduğunu belirten Prof. Heine, "Batılı ülkeler için basın ve ifade özgürlüğü, dinin kutsal saydığı değerlerin de ötesindedir. Yani Batı toplumlarının öncelikli temel prensiplerinin çok daha farklı olması sözkonusu" değerlendirmesini yapıyor.
"Kriz ve tahrik medyanın işine geliyor"
Görüş aldığımız bir diğer uzman olan Bertelsmann Vakfı Demokrasi ve Uyum Merkezi yöneticisi Ulrich Kober de basının yaklaşımın bu tür krizlerin aşılmasında önemli olduğunu vurguluyor. Diğer dinlere mensup insanların duygu ve düşünceleri de gözönünde bulundurulması gerektiğini kaydeden Kober, "Onlar için önemli konular neler ve kamuoyunda bu değerler nasıl ele alınıyor? Bu sorular mutlaka sorulmalı. Tabii tüm basın organlarının buna saygı göstermesi de beklenmemeli. Çünkü gerilimin tırmanması ve tahriklerin olması medyanın da işine geliyor. Ancak özellikle bu konulara siyasi yaklaşımlarda bulunurken, yine de belirli bir hassasiyetin gösterilmesi gerekiyor" şeklinde konuşuyor.