1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Demirtaş’tan Avrupa’ya destek çağrısı

17 Haziran 2016

Strasbourg'da Avrupa Konseyi'nde temaslarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahaddin Demirtaş, dokunulmazlıklardan TAK'a, Yüksekdağ'ın evine baskından barış sürecine çeşitli konularda DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı:

Selahattin Demirtaş Strasbourg'da Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile.
Selahattin Demirtaş Strasbourg'da Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile.Fotoğraf: Council of Europe

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Brüksel'deki temaslarının ardından bugün Strasbourg'da Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks ile görüştü. Demirtaş görüşmelerinde Avrupa'ya Barış Süreci konusunda inisyatif alma ve Türkiye'deki insan hakkı ihlallerine sessiz kalmama çağrısında bulundu. Dokunulmazlıkları kaldırılan HDP milletvekillerinin ifade vermeye gitmeyeceklerini belirten Demirtaş, HDP'nin diğer Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın evine yönelik polis operasyonuna "dokunulmazlık için ön prova" ifadeleriyle tepki gösterdi. Demirtaş, hükümetin Doğu ve Güneydoğu'ya yönelik yeni yatırım planını ise "göz boyamaca" olarak değerlendirdi.

DW Türkçe: Son birkaç gündür Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Konseyi yetkilileriyle görüşüyorsunuz. Ne mesajlar verdiniz?

Demirtaş: Türkiye AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke. Avrupa Konseyi’nin de kurucu ve en önemli üyelerinden biri. Dolayısıyla ülkemizde demokrasi ve insan haklarının gidişatı her iki kurumu da çok yakından ilgilendiriyor. Türkiye izole olmuş, Avrupa’dan kopuk bir ülke olarak ele alınamaz. Ülkemizde yaşanan her sorunun Avrupa’da ve Avrupa’daki ortaklarla tartışılması da gerekiyor. Türkiye’de yaşanan sorunlar, çatışmalar, Ortadoğu’da gelişmeyen barış süreçleri, doğrudan Avrupa’nın en kuzeyine kadar her tarafı etkiliyor. Mülteci krizi başta olmak üzere. Bunlar birbiriyle bağlantılı konular. Kürt sorunu ve çözülememesinden kaynaklanan çatışmalar başta olmak üzere, Kürt yerleşim birimlerine dönük ağır saldırılar, yakılıp yıkılan şehirler, insan hakları ihlalleri, dokunulmazlık, yeniden Türkiye’de barış sürecine nasıl dönülebilir, birlikte neler yapılabilir konularında Avrupa kurumlarına partimin görüşlerini ifade ettim.

DW Türkçe: Avrupa’dan hangi mesajları aldınız? Söylediklerinize verilen tepkiler ne oldu?

Demirtaş: Avrupa’da kurumlar ve ulusal düzeydeki görüşmelerimde Türkiye’nin dışarıdan kendi içine kapanmış, IŞİD vari bir radikalizme sapmış, bir tür diktatörlüğe gitmekte olan karanlık bir ülke olarak görüldüğünü gözlemledim. Erdoğan’ın imajı IŞİD halifesi Bağdadi kadar olmasa da onun biraz daha alt seviyesinde. Yıllardır Avrupa’ya gidip gelirim, Türkiye’nin hiç bu kadar karanlık bir ülke görüldüğünü hatırlamıyorum. İnsanlar Türkiye deyince artık, sanki Suriye’den daha kötü bir ülke gibi görüyorlar. Bir IŞİD ülkesi gibi görüyorlar. Ülkemiz bunu hiç hak etmiyor. Bunda Erdoğan’ın payı çok yüksek. Erdoğan, İslam’ı bütün dünyaya tanıtacağım veya İslamofobiyi yeneceğim adı altında yaptığı bütün çalışmalarda İslam’a en büyük düşmanlığı yaptı ve IŞİD’den sonra İslam’ı en kötü tanıtan lider olarak tarihe geçti diye düşünüyorum.

Selahattin Demirtaş Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks ile.Fotoğraf: Council of Europe

DW Türkçe: Avrupa’dan beklentileriniz neler?

Demirtaş: Türkiye’deki demokrasi güçleri olarak barış süreci konusunda çok çaba sarf ediyoruz ama bu yeterli olmuyor. Avrupa’nın bu konuda daha müdahaleci, inisiyatif alıcı bir pozisyonda olması lazım. Gerekirse iki tarafın da ateşkes yapabilmesi için gözlemci arabuluculuk da dâhil olmak üzere her şeyi denemelidir. İnsan hakları konularında sessiz kalmamalıdır. İşlenen ihlallere karşı sessiz suskun kalmak Türkiye’yle ilişkileri güçlendirmez zayıflatır aslında. Yakılıp yıkılan şehirler, tutuklanan gazeteciler, işten atılan gazeteciler, öldürülen gazeteciler, kapatılan televizyon ve gazeteler, kayyum atanan televizyon ve gazeteler, akademisyenlerin başına gelenler, sanatçıların başına gelenler, gösterilerde uygulanan ağır şiddet, polis şiddeti… Bunlar karşısında sessiz kaldıkça Avrupa acaba iyi mi yapmış oluyor? Hayır. Belki bu haftayı kurtarmış oluyorlar, Erdoğan’la görüşmeyi sürdürebilmiş oluyorlar ama orta ve uzun vadede kendilerine de Türkiye’ye de çok büyük kötülük yapmış oluyorlar. Bunları onlara anlattık. Ülkemizin politikalarını eleştirmelerinin Türkiye’yi eleştirmek anlamına gelmediğini, sadece hükümeti eleştirmek anlamına geldiğini ve Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle demokrasiye doğru yürürken dış desteğin zayıflamış olmasının büyük bir hata olduğunu belirttik.

DW Türkçe: HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ’ın evine polisi operasyonu düzenlendi. Bu operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demirtaş: Bu çok açık bir suçtur. İstanbul Emniyeti eş genel başkanımızın ev adresini biliyor. Dolayısıyla dokunulmazlık kapsamındaki bir konuta girmeleri suçtur. Zaten evde suçlu veya aranan hiç kimse de yoktur. Bunu kendileri de çok iyi biliyorlar. Aranan dedikleri şahıs, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin üst düzey yöneticisidir. Bilinen, siyasi çalışmalarını sürdüren bir kişidir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir gözdağı vermek ve dokunulmazlığın ön provasını yapmak için basmıştır. Bu hukuksuzluk Türkiye’ye yakışmadı denilebilir. Türkiye’de anayasa askıda olduğundan bunlar bizi şaşırtmıyor, şoke etmiyor. Fakat alışmayacağız, bunları normal karşılamayacağız. Bununla ilgili her türlü hukuki ve siyasi mücadelemizi sürdüreceğiz.

DW Türkçe: Dokunulmazlıklarla ilgili fezlekeler savcılıkta. Ortak bir savunma metninden söz ediyorsunuz. Nedir bu metin?

Demirtaş: Biz karşı karşıya bulunduğumuz suçlamalarla ilgili hiçbir hukuki savunma yapma ihtiyacı duymuyoruz çünkü hukuki bir metin yok karşımızda. Savcılar bizi hukuken değil siyaseten suçluyorlar. Erdoğan’ın talimatıyla davalar soruşturmalar açıldı, Erdoğan’ın talimatıyla dokunulmazlığımız kalktı. Savcının bize yönelteceği sorulara bizim cevap vermemiz ve kendimizi aklamaya çalışmamız, bu hukuk dışı yargılamayı kabul etmemiz anlamına gelir. Biz bunu kabul etmediğimizi göstermek için ortak bir siyasi tutum belgesi hazırladık. Neden sorulan sorulara cevap vermediğimizi ve vermeyeceğimizi ve bu yargılamanın yargılama değil siyasi bir darbe olduğunu anlatan bir ortak tutum belgesi olacak. Her milletvekilimiz her aşamada sadece bunu okuyacak, bunu söyleyecek. Bunun dışında bize yöneltilen gayrı ciddi suçlamalar karşısında normal bir yargılamaymış gibi, sanki her şey olağan ve olması gerektiği gibi, adil işliyormuş gibi davranmayıp, rutin yargılamanın parçası olmayacağımızı göstermek için bunu yapacağız.

TBMM'de HDP'li milletvekilleri.Fotoğraf: Getty Images/AFP/A. Altan

DW Türkçe: İfadeye çağrılırsanız?

Demirtaş: Gitmeyeceğiz. Savcı benim hakkımda 93 soruşturma açmış. Bu bile başlı başına bir hak ihlalidir. Hakkımda toplam 486 yıl hapis cezası, 2 de müebbet hapis cezası istiyorlar. Bu ülkede bakanların ve bürokratların çok yoğun yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ortaya çıktı. Onlara bu kadar ceza istenmedi. Bırakın cezayı, savcılığa ifadeye bile çağrılmadılar. Bize dönük bu tutumu bizim içimize sindirmemiz mümkün değil. Savcı bizi çağırdı diye ‘efendim biz geldik ifade vermeye, buyrun ne soracaksınız’ demeyeceğiz. Götürmek gerekiyorsa bizi polis zoruyla götürecek ve bu bir siyasi krize dönüşecek. Zira bu bir siyasi meseledir, hukuki mesele değildir.

DW Türkçe: Son zamanlardaki bazı terör eylemlerini üstlenen TAK’a yönelik eleştirileriniz de oldukça yankı yarattı…

Demirtaş: Bu eleştiri ilk defa yaptığımız bir eleştiri değil. Bizim şiddet eylemlerine karşı eleştirilerimiz belli. Özellikle sivillere dönük açık terör eylemlerine karşı sert tavrımız ortada. TAK diye kendini adlandıran örgüt gerçekten kimlerden oluşur, merkezi nedir, yönetimi nedir? Bugüne kadar kendileriyle ilgili tek bir şey ne istihbarat örgütleri tarafından ortaya konmuştur ne de kendilerini deşifre etmişlerdir. Ama her kimseler, yaptıkları eylemlerin zarar verdiğini, durdurmaları gerektiğini, asla toplumu tehdit etmemeleri gerektiğini açık söylüyorum. Demokratik siyasetin de gereği budur. Bu konudaki ilkeli duruşumuzu sürdüreceğiz.

DW Türkçe: Başbakan Binali Yıldırım PKK’dan mesajlar geldiğini ima etti. Siz haberdar değiliz dediniz. Nedir bu mesaj meselesi?

Demirtaş: Bizim haberimiz yok. Dün PKK da açıklama yaptı. ‘Bu yönde hükümete gönderdiğimiz bir haber yok’ dediler. Başbakan kimden bu haberi almış, kendisi açıklasın o halde. HDP’den doğru ona gitmiş bir şey yok, PKK’dan doğru ona gitmiş bir şey yok.

DW Türkçe: Madem öyle diyalog için ne yapılmalı?

Demirtaş: İç ve dış kamuoyunun Türkiye’de ateşkes ilan edilmesi, yeniden müzakere masasına dönülmesi, sağlıklı bir diyalog sürecinin başlaması için baskıyı artırması lazım. İçeride bu kampanyaları yapabilecek gücümüz var ama sürekli engellemelerle karşılaşıyoruz. Medya bize kapalı, miting yapmamız yasak, yürüyüş yapılması yasak, mitinglerimize saldırı oluyor. Polis gözaltına alıyor, insanları tutukluyor. Gazetelere röportaj veriyoruz yayımlanmıyor. Sosyal medya zaten AKP’nin trolleri tarafından ele geçirilmiş vaziyette. Hal böyle olunca, uluslararası toplumun, özellikle Avrupa’nın inisyatif alması lazım. Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanıyken Filipinler’de Moro İslami Örgütü ile hükümet arasında 40 yıldır devam eden çatışma ve savaşın bitmesi için resmi arabulucu oldu. Moro örgütü ile Filipin hükümeti arasında özerklik anlaşması imzalandığında Davutoğlu altına imza koydu arabulucu olarak. Başkasının ülkesinde arabulucu olmaya gidiyorsunuz, kendi ülkenizde arabulucu olmak isteyenlere de ‘Türkiye düşmanı’, ‘vatan haini’ olarak bakıyorsunuz. Böyle saçmalık olur mu? Biz barış için dünyadan destek sunacak herkesin desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Ülkemizin barışa huzura güvene ihtiyacı var. Erdoğan bunu yapmak istemiyor. Fakat biz Erdoğan’a rağmen barış mücadelesini büyütmek konusunda kararlıyız. Türkiye’de Türkler de Kürtler de Erdoğan’a karşı el ele vermeli ve barış için sesini yükseltmeli, başka türlü barışa ulaşamayız.

Fotoğraf: Getty Images/AFP

DW Türkçe: Hükümetin Güney ve Doğu Anadolu için açıkladığı yeni yatırım projesine ne diyorsunuz?

Demirtaş: Hatırlanırsa 3 yıl önce Urfa, Diyarbakır ve Van’da çok görkemli basın toplantısıyla Güneydoğu’ya projeler açıklandı. O projeler açıklandığında Güneydoğu Paris oldu, Güneydoğu kurtuldu, işsizlik yoksulluk bitti. Hükümet oraya tarihin en büyük yatırımlarını yapacak, milyonlarca kişiye istihdam yaratılacak, GAP bitecek dendi, devasa projeler açıklandı. Bunların hiçbiri hayata geçirilmedi. Bunların hepsi göz boyama, gerçeklikten kopuk politikalardır. Rahmetli Süleyman Demirel’den bu yana da bu yapılır. Kendisi bu işin üstadıydı. AKP, özgürlüğün, barışın ve huzurun olmadığı bir yerde ekonomik gelişmenin olmayacağını bilmiyor mu? İnsanların orada güvenliğe, özgürlüğe, demokrasiye ihtiyacı var. O şehirleri yakıp yıkan PKK değil. Bütün dünyayı kandırabilirsiniz. Orada Cizreli Şırnaklıyı kandırabilir misin? PKK’nın tankı yoktu. Tankla yıkıldı o şehirler. Herkes biliyor. Ordu, polis yıktı. AKP yıktı yani. Şimdi ‘PKK’nın yıktığı yerleri biz yapacağız’ dediğin zaman oradaki insanlar sana olan milyonda güveni de kaybediyorlar zaten. Çıkıp, ‘evet ben yıktım, hata yaptım, bu politikalardan dönmek istiyorum, buraları ekonomik olarak kalkındırmak, demokrasiyle de buluşturmak istiyorum’ desen insanlar buna saygı duyar, biz de saygı duyarız. Ama hem yıkacaksın, hem de yapmamak üzere bir aldatmaca paket açıklayıp göz boyama yapıp dünyanın tepkisini azaltmaya çalışacaksın, bu tam bir üç kâğıtçılıktır. Kürt halkının AKP’den hiçbir beklentisi yoktur. AKP’ye rant için bulaşmış bir kısım Kürtler oradan çıkar elde ediyor olabilir ama geri kalan Kürtlerin Erdoğan ve AKP’den hiçbir beklentisi yoktur. Gölge etmesin başka ihsan istemeyiz. Şehirlerimizi yakıp yıktılar, bunun bedelini ödeyecekler. Cezasını bir gün mutlaka çekecekler. Fakat öyle parayla satın alabilecekleri Kürtler, etraflarındaki yaltakçılardan başkaları değildir.

© Deutsche Welle Türkçe

Kayhan Karaca / Strasbourg