1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Deniz Yücel: Bir krizin satır başları

16 Şubat 2018

Türkiye'de bir yılı aşkın süredir cezaevinde olan Die Welt muhabiri Deniz Yücel'in tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Peki, son bir yılda neler yaşandı?

Fotoğraf: picture alliance / rtn - radio tele nord

Alman Die Welt gazetesinin Türkiye muhabiri Deniz Yücel hakkında bir yılı aşan cezaevi sürecinin ardından bugün tahliye kararı çıktı. Hem Türk hem Alman vatandaşlıklarına sahip olan Yücel'in tutukluluğu, zorlu bir dönemden geçen Türkiye-Almanya ilişkilerinde krizin odak noktalarından biri hâline geldi. İşte Deniz Yücel krizinin önemli satır başları…

Deniz Yücel kimdir?

Deniz Yücel, 1973 yılında Almanya'nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Flörsheim am Main kentinde Türk kökenli bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. 1996 yılında Berlin'e giderek Berlin Hür Üniversitesi'nde siyasal bilimler öğrenimi gördü. 1999 yılında serbest yazar olarak başladığı gazetecilik kariyerini çeşitli gazete, dergi, radyo ve internet portallarında sürdürdü. 2007-2015 yılları arasında sol tandanslı Tageszeitung gazetesinde editörlük yaptı. 2013 yılındaki Gezi protestolarını konu alan "Her Yer Taksim" adlı kitabı 2014 yılında yayımlandı. Yücel, 2015 yılından itibaren de "Die Welt" gazetesinin dahil olduğu WeltN24 medya grubunda Türkiye muhabiri olarak çalışmaya başladı.

Niçin gözaltına alındı, niye tutuklandı?

Yücel, RedHack tarafından kamuoyuna sızdırılan ve Enerji Bakanı Berat Albayrak'ın elektronik posta yazışmalarına ait olduğu ileri sürülen bilgilerle ilgili haber yazan gazeteciler arasındaydı. Bu haberlerle ilgili açılan soruşturmaya dahil olduğunu medyadan öğrendi. Hükümete yakın Sabah gazetesi, 25 Aralık 2016 tarihli haberinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Yücel dahil dokuz gazeteci hakkında gözaltı ve yakalama kararı çıkardığını yazmıştı. İfade vermek için kendi inisiyatifiyle gittiği İstanbul Emniyeti'nde 14 Şubat 2017'de gözaltına alındı.

27 Şubat'ta ise başka bir suçtan, "terör propagandası yapmak ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" suçundan tutuklanarak önce Metris, ardından Silivri Cezaevi'ne gönderildi. Yücel 290 günü aşkın bir süre tecrit altında, hücre hapsinde tutuldu.

Kriz nasıl büyüdü?

Yücel'in tutuklanma haberi sadece Berlin'de değil, Brüksel'de de endişeyle karşılandı. Berlin'den gelen ilk açıklamalar, tutuklama kararının sert ve orantısız olduğu yönündeydi. Başbakan Merkel, "Türk adaletinden Yücel konusunda her demokratik toplum için yüksek değer taşıyan basın özgürlüğü ilkesini dikkate almasını beklediklerini” vurguladı, "Yücel’in yakında özgürlüğüne geri kavuşmasını umuyoruz” dedi. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Nisan ayında bir televizyon programında Yücel'in Almanya'ya iadesi konusunda "Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla" demesi ve hakkında iddianame bile bulunmayan Yücel hakkında "“Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist" ifadesini kullanması Berlin'de sabırları taşırdı.

İki ülke arasındaki ilişkilerin seçim kampanyaları ve tutuklanan diğer Alman vatandaşları nedeniyle zaten gerildiği bir dönemde Almanya Dışişleri Bakanı 20 Temmuz'da yaptığı açıklamada Almanya'nın Türkiye politikalarında değişikliğe gidileceğini, sabrın sonuna gelindiğini açıkladı. Gabriel, çoğunlukla ekonomik içerikli önlemlerin gözden geçirileceği mesajı verdi. Dışişleri Bakanı Ağustos ayında yaptığı açıklamada da Yücel vakasıyla ilgili olarak, Türkiye'yi "Yücel'i rehin tutmakla" suçladı.

AİHM'nin kararı bekleniyor

Yücel'in avukatları Nisan ayı başında müvekkillerinin hakim karşısına çıkarılmayışı ve ağır tecrit koşullarında tutulduğu gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM tutuklu diğer Türk gazeteciler gibi Yücel'in şikayetinin de öncelikli olarak ele alınacağını duyurdu. Alman hükümeti Temmuz ayında yaptığı açıklamada Yücel davasına müdahil olacağını bildirdi.

Deniz Yücel'in işvereni Die Welt gazetesinin bağlı bulunduğu WeltN24 şirketi de Ağustos ayında muhabirlerinin altı aya yakın bir süredir Türkiye'de tutuklu olduğuna dikkat çekerek, "bu durumun hem kendilerinin hem de Yücel'in basın ve habercilik hakkını ihlal ettiği" gerekçesiyle AİHM'e başvurdu.

Alman hükümetinin yanı sıra Birleşmiş Milletler Özel Raportörü ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri'nin de Yücel davasına müdahil olması konuyu uluslararası boyuta taşıdı.

AİHM konuyla ilgili Türk hükümetinden 24 Ekim'e kadar savunma talep etti. Türkiye'nin son gün ek süre istemesi üzerine süre 14 Kasım'a uzatıldı. Türkiye yeniden ek süre istedi, Mahkeme bir daha ertelenmemek üzere Ankara'ya 28 Kasım'a kadar süre tanıdı. Ankara, son anda gönderdiği 51 sayfalık savunma metninde Yücel'in tutukluluğunun "gerekli ve orantılı" olduğunu, gazetecilik faaliyetleri ile ilgili olmadığını savundu.

Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi süreci

Deniz Yücel'in avukatları müvekkillerinin "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" ve "terör propagandası yapmak" suçlamalarıyla tutuklanmasının ardından, ilgili mahkemeye tutuklama kararına itiraz dilekçesi sunmuş ancak talep reddedilmişti. Bunun üzerine Mart ayı sonunda Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruda, "Yücel'in tutukluluğunun vücut bütünlüğünün korunması hakkı, kişisel özgürlük, adil yargılanma hakkı, masumiyet karinesi, ayrıca iletişim ve ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiği" belirtilmişti.

Türkiye Adalet Bakanlığı, AYM'ye ilettiği görüşte AİHM'e gönderdiğine benzer tezler ileri sürerek, Yücel'e yönelik suçlamalara dayanak olacak şüpheler ve somut kanıtlar bulunduğunu bildirmişti. Die Welt gazetesi, Bakanlık'ın Yücel'e yönelik yeni iddia veya kanıt sunmadığını kaydetmişti.

Yumuşama sinyalleri

İki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesine yönelik çabalar çerçevesinde verilen mesajlar da yumuşamaya başladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Ocak ayı başında Alman haber ajansı dpa'ya verdiği mülakatta, "Deniz Yücel hakkında iddianamenin hazırlanmamış olmasının kendisini de mutlu etmediğini" söylemiş, "Ancak yargıyı, süreci hızlandırma konusunda teşvik edebiliriz. Biz de zaten bunu yaptık. Bize söylenen, durumun karmaşık olduğu ve soruşturmaların sürdüğü. Bu nedenle süreç uzuyor. Bu kişisel bir şey değil" demişti. Başbakan Binali Yıldırım ise Almanya ziyareti kapsamında ARD ile mülakatında, serbest kalıp kalmayacağına ilişkin olarak "Onun kararını ben vermiyorum, mahkemeler o kararı veriyor. Ümit ederim kısa sürede serbest kalmış olur. Kısa sürede bir gelişme olacağı kanaatindeyim" dedi.

DW/BK,HS,BÖ

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik