1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Toplumsal barışa dinamit'

15 Ocak 2016

PKK, Diyarbakır'da güvenlik güçlerine karşı eş zamanlı yaptığı saldırılarla son beş aydır süren sokağa çıkma yasakları ve yüzlerce ölüme karşı intikam sürecinin fitilini ateşledi. Gazeteci Tülin Daloğlu'nun analizi:

Fotoğraf: picture-alliance/abaca/Depo Photos

Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) yöneticisi Murat Karayılan’ın, “Herkes bilmeli ki kadınlarımızın, gençlerimizin, çocuklarımızın kanı yerde kalmayacak. Kürt halkı bu kanı yerde bırakmayacak. İntikam alınacak,” açıklamasının ardından daha bir tam gün tamamlanmadan Diyarbakır’da güvenlik güçlerine eşzamanlı saldırılar gerçekleşti.

Diyarbakır Çınar İlçe Emniyet Amirliği lojman girişinin de bulunduğu arka kısmında bir ton patlayıcı taşıyan bir kamyonetle hedef alınırken patlamayla eş zamanlı olarak İlçe Jandarma Komutanlığı da uzun namlulu silahlarla saldırıya uğradı. Patlamada bir bebek, iki çocuk, bir polis olmak üzere toplam 6 kişi hayatını kaybetti, 39 kişi yaralandı.

İktidar, PKK saldırılarını kınadı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, saldırıları sert bir dille kınarken sayısı bini geçen akademisyenin imzaladığı ‘Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin yayınladığı bildirgeyi de yerden yere vurdular.

“Aydınlar olarak böylesine tek yanlı, böylesine şiddet ve terörü mazur görüp meşru düzeni korumaya çalışanları insafsızca eleştiren bir yaklaşımın nasıl sergilenmiş olduğunu ciddi bir şekilde hepimizin düşünmesi lazım,” diyen Başbakan Davutoğlu, “Net olarak soruyorum; bildirinizde terör örgütünden tek bir kelime bahsetmiyorsunuz...Dün gece 5 aylık bir bebeği katleden bu terör örgütünün eylemlerini benimsiyor musunuz?” sorusunu da yöneltti.

Akademisyenlerin tek yanlı bildirgesi

Davutoğlu, akademisyenlerin böylesi tek taraflı çıkışlarını sorgulamakta haklı olsa da konuya dahli olan her bir kesimin ister siyaseten ister toplumsal barış adına böylesi kanlı bir döngüyü giderek içinden daha da çıkılmaz bir hale soktuğu gerçeği değişmiyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, akademisyenler hakkında başlattığı soruşturma da sorunu çözmeye yardımcı olmaktan daha ziyade problemi derinleştirici ve baskıcı bir adım olarak ortaya çıkmakta. Olaylar yatışsın, kan dursun diye beklemek sanki artık koca bir hayal!


İktidar, PKK’yı, Kürtlerin temsilcisi yaptı

Çözüm süreci diye başlatılan müzakerelerde PKK’yı Kürtlerin temsilcisi haline sokan; askerleri barakalarında tutup sözüm ona toplum hassasiyetlerini gözetmek adına PKK’yı bölgede pekiştiren iktidar, Kürtleri bugün PKK’ya neden meydan okumadıklarından ötürü suçluyor. Sanırsınız ki Amerika’nın, Kürtleri, Saddam’a karşı ayaklandırıp, sonra da yüz üstü bıraktığına benzer bir sahne yeniden ama bu kez iktidar tarafından kendi vatandaşlarına karşı vizyona sokulmuş.

İktidar, PKK’yı, Kürtlerin temsilcisi haline sokmanın ne kadar sakıncalı sonuçlar doğuracağını bugün anlayıp, pozisyonundan çark da etse; halk, PKK’nın şehir merkezlerinde hendekler kazıp-özerklik ilamları ile kendi ırkdaşlarının kanı üzerinden devlete meydan okumasını başta doğru bulmamış olabilse de neredeyse iki aya yaklaşan sokağa çıkma yasakları ve sivil yerleşim alanlarının içinde dolaşan tanklarla atılan mermilerin ardından kendini isteyerek veya istemeyerek PKK’nın sathında ve devletin karşısında bulmuş durumda.

Türkiye’nin çeşitli illerinde, Irak ve Suriye’de koca bir savaş yöneten PKK, radikal İslamcı gruplara karşı yürüttüğü başarılı saldırılarından ötürü uluslararası kamuoyunun sempatisini toplasa da Türkiye’de ki Kürt kökenli vatandaşlar PKK’nın yönettiği bölgesel bir yönetimde yaşamayı da tercih etmeyebilirler.

Kürtler, PKK yönetiminde yaşamak istemezler

Diyarbakır’ın saygın ailelerinden ve akil adamlar grubunda yer alan Şah İsmail Bedirhanoğlu, Türkiye’de Kürtlerin kendi kimliklerini ifadede sıkıntılı olduklarını söylese de şunları da ekledi: Irak’taki Kürtler sadece bir bölgededir. Suriye’de de aynıdır. Lazkiye’de bir Kürt bulamazsınız. İran’da da aynıdır. Türkiye’de 15-20 milyon Kürt nüfus var deniyor ama bunların sadece 7-8 milyonu bölgede yaşıyor. Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğu Irak ve Suriye’de olduğu gibi kanton vari bölgelerde yaşamak istemezler. Demokrasinin güçlendiği, hukuk devletinin egemen kılındığı, Avrupa Birliği reformlarının hayata geçtiği bir Türkiye, Kürtlerin de taleplerini karşılayacaktır.

Ama birikmiş hatalar, binlerce cenaze, ve bugün dahil kriz yönetimindeki acz bugün toplumsal barışı giderek ütopik bir kavram haline dönüştürüyor. Karayılan, şehir merkezlerinde hendek açıp devlete meydan okuyanların geri adım atmaması çağrısında bulunurken, “Nasıl dağlarda gerillayı bitiremediyseniz şehirlerde de YPS’yi bitiremeyeceksiniz. Eğer bir kentte sonuç alırsanız, 10 kentte daha ortaya çıkar. Artık Kürt özsavunma güçleri kentlerde de köylerde de olacak. Kimse artık bunu ortadan kaldıramaz,” dedi.

Bu meydan okuyuş daha pek çok sivilin hayatını kaybedeceğinin habercisi olmakla birlikte Türk-Kürt kardeşliği üzerine söylenilen pek çok güzel hissin de artık hepten anlamını yitireceği bir dönemin başlangıcını simgeliyor olabilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Tülin Daloğlu

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik