1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Faizde son kararı Erdoğan mı söyleyecek?

11 Temmuz 2019

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, görevden aldığı Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya hakkındaki eleştirilerini bankacılık uzmanları DW Türkçe'ye değerlendirdi. Bazı uzmanlara göre Erdoğan PPK'yı etkisizleştirmek istiyor.

Türkei Präsident Erdogan spricht vor dem Parlament in Ankara
Fotoğraf: Reuters/U. Bektas

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) eski Başkanı Murat Çetinkaya, bankanın politika faizini mali piyasa ve reel ekonomik göstergelere göre belirleyen beş Para Politikası Kurulu (PPK) üyesinden biri olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından "kendine has tasarrufları olduğu" gerekçesiyle görevden alındı. Cumhurbaşkanı’nın Çetinkaya’yı eleştirirken sarf ettiği, "Merkez Bankası özellikle de ekonominin finans ayağında en önemli kilit. Orayı tamamıyla revize edemezsek, sağlam temellere bağlayamazsak orada ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliriz" sözleri, TCMB'nin kanun değişikliğiyle Cumhurbaşkanı’na bağlanacağı yorumlarına yol açtı.

Merkez Bankası danışmanlık mı yapacak?

Erdoğan Çetinkaya’yı görevden alma nedenlerini dünkü Hak-İş Genel Kurulu’nda, daha da ayrıntılandırarak, öteden beri şikayetçi olduğu Merkez Bankası yönetimi için "Davul birilerinde tokmak birilerinde, yanlış bir anlayış. Bedelini siyasetçi ödeyecek, mutluluğunu banka başındaki yaşayacak" şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı’nın TCMB Başkanı’nı görevden alma gerekçesi ve bununla ilgili ifadelerini uzmanlar DW Türkçe’ye değerlendirdi. Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Erdoğan’ın sözleri için "Samimiyse toplumu yormaması lazım. Faizi düşürecek sonucunu görecek. Türkiye’nin bu sosyal deneyi yapması lazım. Hemen Merkez Bankası Kanunu'nu değiştirip, bütün yetkileri kendinde toplayıp, bankayı teknik bir danışma kurulu haline dönüştürüp, ekonomiyi takip ettirip, önüne konan rapora göre son kararı PPK üyeleri değil, kendi verecek. 'Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur' gibi de bir tezi var, buna gerçekten inanıyorsa, zaman kaybetmeden bunu uygulaması lazım. Yapmıyorsa da vebal altındadır. Teorisinde samimiyse, hiç durmadan sıfır faize geçmesi lazım" diye konuştu.

Kemerburgaz Üniversitesi öğretim üyesi, İktisat Uzmanı Prof. Hayri Kozanoğlu ise, "Madem MB’nın bağımsızlığından şikayetçiydiniz, iç kamuoyu önünde bunu malzeme yapıp, dışarısı için 'bağımsız karar alma yetkisi olmayan şekli bir kurumu' tutmak yerine bağımsızlığı kaldırın, bunu da kamuoyuyla paylaşın. Türkiye’de hukuksuzluğun ötesinde kanunsuzluk da hakim" değerlendirmesini yaptı.

Kozanoğlu, "Madem bağımsız olarak tanımladınız, kişi veya kurumlar neden bağımsız davranıyor diye eleştirmek haksızlık olur. Kanuna göre işini yapmış birini aldığınızda kendi koyduğunuz kanunu çiğnemiş olursunuz" dedi.

Bağımsızlık Derviş ile geldi

Merkez Bankası’na enflasyonla mücadelede, araç bağımsızlığı veren görev ve yetkiler, 2001 Nisan ayında dönemin Ekonomi Bakanı Kemal Derviş zamanında, kamuoyunda "IMF’nin şart koştuğu 15 günde 15 yasa" kapsamında hayata geçirildi. Banka Kanunu’nun görev ve yetkilerini düzenleyen 4. maddesinde, "Bankanın temel amacının fiyat istikrarını sağlamak", diğer bir ifadeyle enflasyonla mücadele olduğu yazıyor. Banka, bu amaca ulaşmak için kanununda yazdığı üzere uygulayacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirliyor. Bu araçların başında ise politika faizi geliyor.

Dünyada durum ne?

Başta ABD Başkanı Trump olmak üzere tüm sağ, popülist politikacıların hedefinde olan merkez bankaları ile yönetimlerinin bağımsızlıkları ve faiz politikaları dünyada yeniden tartışma konusu oldu. Ekonomideki durgunluğun nedenini faize bağlayan siyasetçiler, ekonominin ve üretimin hareketlenmesi için kredi kanallarının açılmasını tercih ediyor ve ekonomik daralmanın başlıca nedeni olarak yüksek faizi görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, dünyadaki benzerlerinden epey ayrışarak, "Enflasyonun nedeni  faizdir" tezini öteden beri savunuyor ve her fırsatta kamuoyuyla bu görüşünü paylaşıyor.

Son olarak Bloomberg HT’nin Londra'da düzenlediği yatırımcı konferansında bu tezini dillendiren Erdoğan’a uluslararası yatırımcılar sert tepki göstermiş ve bunun sonucu olarak Türk Lirası yüksek montanlı değer kaybetmiş, borsa endeksi düşmüş ve piyasalar dalgalanmıştı. Piyasalara göre zamanında faiz artıramayan TCMB, geçtiğimiz Eylül ayında 625 puanlık artışa giderek, "geç kaldı" eleştirilerine rağmen, dövizin dalgalanmasına son verdi.

Neredeyse bir senedir, politika faizini yüzde 24’de sabit tutan Merkez Bankası doğal olarak Erdoğan’ın hedefi haline geldi. Cumhurbaşkanı, o günden bugüne düşük faiz beklentisini şu sözlerle ifade etti: "Para politikası noktasında hep Para Politikası Kurulu toplandığı zaman 'acaba buradan bu defa ne çıkacak?' Bir diğer taraftan ayda bir toplanan Para Politikası Kurulu, beyefendinin zamanında biliyorsunuz senede 10 aya indirildi… Bunlar bize sorularak değil kendi kendine yapılmış şeyler. En önemlisi piyasalara güven vermedi. Piyasalarla iletişimi iyi değildi." 

Faiz kararları oy birliğiyle alındı

Erdoğan’ın Çetinkaya’yı hedefe koymasına rağmen, PPK tutanaklarına göre son bir yıldır faiz kararları yeni Başkan Murat Uysal’ın da üyesi olduğu kurulda oy birliği ile alınıyor. Faiz kararına itirazı olan PPK üyeleri karara şerh düşerek gerekçelerini kamuoyuyla paylaşıyor. Kararlar 5 gün sonra kamuoyuna gerekçeleriyle açıklanıyor. Açık kaynaklara göre PPK’da bugüne kadar alınan karara şerh düşen ve bunu kamuoyuyla paylaşan bir üye olmadı.

Erdoğan’ın görevden alma gerekçesinin objektif olmadığını söyleyen Prof. Kozanoğlu, "Merkez Bankası kararları, Para Politikası Kurulu tarafından alınıyor. Faizlerle ilgili Başkan’ın tavrından şikayetçilerse şimdi başkanlığa atadıkları kişinin de başkan yardımcısı olduğunu, başka kimsenin görevden alınmadığını düşünürsek, bütün sorumluluğu Murat Çetinkaya’ya yüklemenin hiçbir objektifi temeli yok" diye konuştu.

TCMB’nin politika faizi dışında, karşılık kararnameleri, makro ihtiyati önlemler içeren uygulamalar, son dönemde yaygınlaşan bankalarla swap anlaşmaları gibi birçok enstrümanı kullandığını hatırlatan Kozanoğlu, "Bunların hangisinin kullanılması nedeniyle kamunun zarara uğradığını somut olarak söylemesi ve kanıtlaması gerekir. Aksi taktirde bu iddialar havada kalmaya ve ülkeyi hızla krize sürükleyen bir ekonomi yönetimi zihniyetinin bütün vebali tek bir kişiye yüklenmiş olur. Bu da haksızlık olur" dedi.

İletişim eleştirisi

Yılmaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bankanın iletişim politikasını eleştirmesine ise kısmen katılıyor. 2013’den bu yana iletişim politikasının kaos olduğunu ileri süren Yılmaz, hükümetin de bunda payı olduğunu söyledi. Prof. Kozanoğlu, piyasalarla iletişim eleştirisi içinse şu yorumu yaptı:

"Bunu test etmek çok kolay. Cumhurbaşkanı, Merkez Bankası başkanı ve ekonomi bakanının ekonomiyle ilgili açıklamalarına piyasaların tepkisi çok rahat ölçülebilir. Döviz kurunun yükselmesi, faizlerin sıçraması ve borsa endeksinin inişe geçmesiyle bu tepki tespit edilebilir. Geçen yıl mayısta Erdoğan’ın Bloomberg konferansında, ‘faiz enflasyonun ana nedenidir’ tezini sunmasına piyasanın tepkisini görmek mümkün."

Aslı Işık

©Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik