1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İstanbul Sözleşmesi kararı otokrasinin ispatı

20 Mart 2021

"Erdoğan’ın TBMM onayıyla yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’ni bir geceyarısı tek imzayla feshetme iddiası usule aykırı ve otokratik yönetimin ispatı." Banu Güven DW Türkçe’de yazdı.

Türkei Präsident Recep Tayyip Erdogan
Fotoğraf: Adem Altan/AFP/Getty Images

Meclisin onayladığı bir uluslararası sözleşme tek imzayla feshedilebilir mi? Bunu yapma cüretini gösteren yöneticiye ne denir? İki yıl içinde üç Merkez Bankası başkanı harcayana ne denir? Siyaseten takıntı haline getirdiği Topçu Kışlası’nı yapabilmek, belediyenin projesini de engellemek için, Gezi Parkı’nın mülkiyetinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmesine yol açana ne denir? Milletin iradesini tanımayana? Tek imzayla ülke yönetene. Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü’ne bakalım.

Otokrasi: Hükümdarın, bütün siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi.

Otokrat: "Siyasal kudreti elinde bulunduran (hükümdar)"

Recep Tayyip Erdoğan, TDK bu tanımı kaleme aldığı sırada Cumhurbaşkanı olsaydı, parantezin içine doğrudan onun adı yazılabilirdi, hem de büyük harflerle. Kurduğu eşi benzeri bulunmayan "Cumhurbaşkanlığı Sistemi" de üniversitelerde, Siyaset Teorisi derslerinde okutulabilecek türden.

Unutulmamalı, Erdoğan o Cumhurbaşkanlığı koltuğunda 2018’deki yaklaşık 59 milyon 391 bin seçmenin yarısından azının, sadece 26 milyon 325 bininin oyuyla oturuyor. Değiştirdiği sistemden aldığı güçle kendi seçmeni olana da, olmayana da "kul" muamelesi yapıyor. Kendisi Cumhurbaşkanı, ortağı Bahçeli ile kurduğu koalisyon Cumhur İttifakı adıyla faaliyetteyken, TBMM’ye milletin meclisi olmak artık haram. Milletin meclisinden oy birliğiyle çıkan bir onayı Anayasa’nın açık hükmüne rağmen tek bir imzayla çöpe atma cüreti başka nasıl açıklanabilir ki?

Fotoğraf: Özge Özgüner

Hukukçular karar çıktığından beri altını çiziyor: "Yasama organının, yani meclisin işlemleri, yürütme organı, yani Cumhurbaşkanı tarafından ortadan kaldırılamaz", ama Erdoğan’ın Adalet Bakanı hala kalkıp tersini, bu sözleşmelerin yürürlülüğünü Cumhurbaşkanı’nın durdurabileceğini iddia edebiliyor. Anayasa’nın 90. maddesi önünde açık duruyor oysa.

CHP Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu Adalet Bakanı’na soruyor: "O zaman ne olacak? Yürütmenin başındaki kişi, meclisin onayladığı her sözleşmeden isterse çekilecek mi? Mesela bir gün 'Ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden (AİHS) de çıkıyorum' mu diyecek? NATO'dan da mı çıkacak? Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nden ya da Çocuk Hakları Sözleşmesi'nden de canı istediğinde çıkabilecek mi? Bu sözleşmelerden çekilmek meclis onayına tabidir. Bunun tartışılabiliyor olması bile şaşkınlık vericidir."

Kadın örgütleri Danıştay yolunda

Burada bir usul hatası olduğu için kadın örgütleri bu kararın iptali için Danıştay'a başvurmaya hazırlanıyor. CHP de bu konuda kadın örgütlerine destek sözü vermiş. CHP İstanbul Milletvekili avukat Sera Kadıgil Danıştay'a sadece kadınların değil, herkesin başvurabileceğini söylüyor. HDP Batman Milletvekili Avukat Ayşe Acar Başaran da, Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Kararıyla bir uluslararası sözleşme feshetme iddiasının ilk defa karşılaşılan bu durum olduğuna dikkat çekiyor. Bu usul hatasıyla ilgili başvurulacak yolların partide önümüzdeki günlerde tartışılacağını söylüyor.

Çekilme kararı 3 ay sonra yürürlüğe girebilir

Konuştuğum diğer hukukçular da, çekilme kararının Avrupa Konseyi’ne resmî olarak bildirildikten 3 ay sonra yürülüğe girebileceğini hatırlatıyor. Ama şu soruyu da sorarak: İç hukuka aykırı bu fesih girişimi, Konsey tarafından kabul görecek mi? Ahde vefa ilkesi ne olacak?

Bunlar Erdoğan’ın umrunda değil tabii. "Ben yaptım oldu" havasını onun küçük kopyası olan milyonlarca erkek de gündelik hayata, sokağa ve evlerine taşıyor. Bu küçük adamlar çok kırılgan ve hassas olan iktidarlarını kurtarabildiler diye rahatlamışlar, sosyal medyada #morardınızmı diye etiket açma cesaretini kendilerinde buluyorlar. Bu etiketle feminist ve özgür kadınlara bir nevi tehdit de sallıyorlar. Bir de aslında İstanbul Sözleşmesi’ni esas alan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun da iptal edilsin isteyenler var. Kadınlar bunun için de mücadele etmek zorunda kalacak gibi görünüyor.

Banu GüvenFotoğraf: Privat

CHP’li Aysu Bankoğlu, "42 milyon kadının hakkı gasp edilmiştir. Bundan sonra öldürülen ve şiddet gören her kadının vebali Cumhurbaşkanı’nın boynunda olacaktır" diyor.

Böyle iktidara kim güvenir?

Anlaşılması zor olan şu: Antidemokratik uygulamalar nedeniyle ekonomik açıdan ve siyaseten her geçen gün izole olan iktidar, nasıl oluyor da el artırıyor? Merkez Bankası yönetimine müdahalelerin, uluslararası sözleşmeleri keyfi şekilde kaldırma iddiasının itibarını ve güvenilirliğini iyice yerle bir edeceğini düşünmüyor mu? Bir taraftan İnsan Hakları Eylem Planı gibi büyük laflar ederken, diğer yandan nasıl oluyor da böyle bir otokrasi - tek adam şovu yapıyor?

Gelecek seçimlerde oy kaybetmekten endişe ediyorsa, kadın seçmenleri hiç mi hesaba katmıyor, onları çantada keklik mi görüyor? "Kadınlar kocaları ya da babaları ne derse, ona göre oy vereceklerdir" diye mi düşünüyor?

Öyleyse eğer, çok yanılıyor.

 

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe