1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Esad sonrası Suriye'de Türkiye'yi neler bekliyor?

9 Aralık 2024

Suriye'de Esad'ın gidişiyle Türkiye'yi de içine alan pek çok soru işareti belirdi. Geçiş süreci nasıl olacak? HTŞ ile nasıl bir ilişki kurulacak? Suriye'nin kuzeyinde hangi gelişmeler bekleniyor?

Esad'ın devrilmesi sonrasında Şam'da sevinç gösterileri.
Suriye'de Esad rejiminin sona ermesi Şam'da sevinçle karşılandı. Peki bundan sonra Suriye'de ne bekleniyor? Fotoğraf: Bekir Kasim/Anadolu/picture alliance

Suriye'de radikal İslamcı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki silahlı grupların Beşar Esad'ı devirmesinin ardından bu ülkede ortaya çıkan yeni durum Türkiye için de sınamalar içeriyor.

DW Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre önümüzdeki süreçte Suriye'de yeni oluşacak olan yönetimin yapısı, siyasi geçiş süreci ve ülkeyi bekleyen diğer zorluklar Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Kürtlerin yönetimindeki bölgeye dair gelişmelerin ise komşu Suriye'deki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mevcudiyetinin bundan sonra da sürmesine yol açabileceği tahmin ediliyor.

Esad'ın devrilmesinin ardından Suriye'nin geleceği ile ilgili Türkiye'yi de içine alan pek çok soru işareti oluşurken uzmanlara göre bazı sorulara yanıt alınabilmesi için ise beklemek gerekecek.

Eski zorlukların yerini yenileri mi alacak?

Esad'ın gitmesiyle muhalif gruplar ile bu gruplara destek veren aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ülkeler bu kadar çabuk olmasını beklemedikleri yeni bir süreçle karşı karşıya kalırken, "eski bildik zorlukların" yerini "yenilerinin" alması bekleniyor.

İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Güneş yeni dönem için iki ana sorunun belirdiğini söylüyor ve bunları "Esad'ı deviren grupların nasıl bir yönetim kuracağı ve ülkenin ne kadarına hâkim olarak bu yönetimi kimlerle paylaşacağı" şeklinde sıralıyor. Güneş, bu soruların yanıtlarını alabilmek için en az bir hafta daha beklemek gerekeceğini söylüyor.

Yeni döneme ilişkin belirsizlikler sürerken, Esad'ın devrilmesi sonrası Türkiye'nin yanı sıra Batı ülkelerinden siyasi çözümün yanı sıra dini ve etnik azınlıkların korunması çağrısı geliyor.

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan muhaliflerin beklenenden daha kısa sürede Şam'a doğru ilerleyerek rejimi devirdiğini belirterek, bundan sonraki süreçte Suriye ve Türkiye için yeni zorlukları şöyle aktarıyor:

"En önemli mesele siyasi geçiş süreci. Yani muhalifler her ne kadar askeri olarak başarı elde etmiş olsa da bundan sonra nasıl bir çıkış stratejisi izlenecek? Bu siyasi geçiş süreci pürüzsüz ve şiddet içermeyecek şekilde götürülebilecek mi? Ortada tek bir muhalif gruptan bahsetmiyoruz. Parçalı bir yapı var ve bunlar arasında güç paylaşımı nasıl olacak?"

Esad'ın devrilmesi sonrasında Şam'a giren silahlı muhalif gruplar sevinç gösterilerinde bulundu. Fotoğraf: Omar Sanadiki/AP Photo/picture alliance

Ankara'dan resmi yetkililerden yapılan çeşitli açıklamalarda Suriye'deki yeni yönetimin "kapsayıcı" olması gerektiğine sık sık vurgu yapılıyor.

Orhan, yeni Suriye'nin anayasası, kimlik tanımlaması ve gruplar arası güç paylaşımının nasıl şekilleneceğinin önemli olacağını söyleyerek, Türkiye'nin denetimindeki Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Türkiye'nin kontrolündeki İdlib'de büyüyen HTŞ arasındaki ilişkinin nasıl olabileceği sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:

"Suriye'de şimdiye kadar Esad'a karşı birlikte mücadele etmiş bütün silahlı grupların Suriye'nin yeni güvenlik yapılanmasında bir bütün olarak yer almasını bekleyebiliriz. Sonuçta artık yeni bir güvenlik yapılanması olacak ve bu unsurlar da artık o yeni yapılanmanın yeni Suriye ordusunun bileşenleri olacak diye düşünüyorum."

Orhan, Suriye ordusunun kurulması durumunda farklı muhalif gruplar arasındaki ayrımların pratikte devam etme ihtimaline de dikkat çekiyor.

Türkiye ile HTŞ arasındaki ilişkiler nasıl olacak?

Uzmanlara göre Esad'ın devrilmesinin Türkiye'yi yakından ilgilendiren ilk önemli sonuçlarından birisi son 13 yılın aksine artık Şam'da doğrudan ilişki kurulabilecek bir yönetimin bulunacak olması. Diğer yandan HTŞ'nin "terör örgütü" olarak tanımlanması pek çok ülke gibi Türkiye açısından da bir çelişki.

Güneş, birçok ülkenin terörist listesinde yer alan bir örgütün şu anda Suriye'de iktidarı aldığını hatırlatarak, "Bunun Esad'ın ne kadar korkunç olduğundan bağımsız olarak normal şartlarda büyük bir alarm uyandırması gerekir. Burada herkes için bir çelişki var" diyor.

Ankara'nın ilerleyişinde HTŞ'ye destek verip vermediği ya da yeşil ışık yakıp yakmadığı gibi tartışmalar son birkaç haftadır gündemdeydi. HTŞ, El Kaide ile olan kökenleri nedeniyle Türkiye ve pek çok Batı ülkesi tarafından terör örgütü olarak tanımlanıyor.

Farklı pek çok uzmana göre HTŞ'nin Esad'ı devirme planlarından İdlib'i istihbarat dahil pek çok unsuruyla kontrol eden Ankara'nın haberinin olmaması mümkün değil.

Orhan'a göre ise Türkiye'nin Suriye Milli Ordusu (SMO) ile kurduğu ittifak ilişkisi türü bir destek HTŞ için geçerli değildi; ancak HTŞ'nin varlığını sürdürmesi biraz da Ankara sayesinde oldu. "Türkiye İdlib'i korumasaydı HTŞ diye bir şey kalmayacaktı. Rejim Rus hava saldırılarıyla birlikte ilerliyordu ve Türkiye olmasa bu grupların hiçbir şansı yoktu" diyen Orhan, örgütün ideolojik geçmişi rahatsızlık yaratmakla birlikte bundan sonra Türkiye'ye bakışın olumlu olabileceği yorumu yapıyor.

Orhan, Türkiye'nin Suriye muhalefetine yıllardır verdiği destekle yeni yönetimin olumlu bir bakışına sahip olmasının bekleneceğini söyleyerek "Türkiye bundan sonra Şam'da bence kendine daha yakın bir muhatap bulacaktır diye düşünüyorum" diyor.

HTŞ'nin Esad'ı deviren grup olarak öne çıkmasının Ankara'nın ilk tercihi olmadığı tahmininde de bulunan Orhan, SMO'nun bunu yapmasının Türkiye için daha istenir bir durum olduğunu ancak HTŞ'nin öne çıktığını belirtiyor.

Şam'da nasıl bir yönetim kurulacak?

Peki şu anda halen bir terör örgütü olarak tanımlanan HTŞ Türkiye dahil Batı ülkelerince sistem içine nasıl dahil edilecek?

Orhan buna dair şu öngörüde bulunuyor:

"Türkiye ve uluslararası toplum bu örgütün meşru bir yapıya dönüşmesi ve içindeki terör unsurlarının temizlenmesi için HTŞ'nin dönüşüm çabalarını destekleyecek ve bu konuda baskı yapacaktır. Örgüt uzun zamandır bu dönüşüm sürecine biraz girmişti zaten."

Ebu Muhammed el Colani'nin lideri olduğu HTŞ, Türkiye'de terör örgütü olarak nitelendiriliyordu.Fotoğraf: Balkis Press/ABACA/Imago Images

HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani son günlerde Batı basınının önemli kurumlarına demeçler vererek etnik ve dini azınlıklara saygı gösterecekleri güvencesi vermiş ve HTŞ'yi lağvetmeyi değerlendiklerini de açıklamıştı.

Orhan, diğer yandan HTŞ ile ilgili Türkiye açısından ortaya bazı riskler de çıkabileceğini söyleyerek, bunları şöyle aktarıyor:

"Eskiden İdlib'te iken örgütün tek çıkışı, alternatifi Türkiye'ydi. Ama şimdi artık Suriye'de iktidar olma yolunda ilerliyor, gücü ve alternatifleri arttı. Artık daha bağımsız hareket etmek isteyebilir. Bu durumda da gerçek niyetleri belki ortaya çıkabilir. Diğer yandan örgüt dönüşüm sürecini başarılabilecek mi? Diğer muhalif gruplarla arasında bir eş güdüm sağlanabilecek mi?"

Bir diğer risk ise Güneş'in dikkat çektiği üzere Türkiye'nin yanı başında cihatçı, Selefi bir yönetim kurulması olabilir. Güneş Suriye'yi bekleyin yeni yönetim için öngörüsünü şöyle aktarıyor:

"En iyi ihtimalle İran İslam Cumhuriyeti'nin Sünni hatta Selefi bir versiyonu olur. Ama olabilecek en iyi senaryo olarak bunu düşünüyorum. Yeni bir nevi Selefi şeriatı. Mekanizma olarak meclisi, seçimleri olan ama anayasası ve kanunları şeriata dayalı, klasik İslam şeriatından ziyade Selefi bir şeriata dayalı bir yaklaşımı benimseyeceklerini düşünüyorum."

PYD/YPG kontrolündeki bölge ne olacak?

Suriye ile ilgili Türkiye'yi önümüzdeki dönemde yakından meşgul edecek bir diğer konu başlığı ise kuzeydeki Kürt bölgesi nedeniyle duyduğunu belirttiği güvenlik endişesi ve TSK'nın Suriye'deki mevcudiyeti.

Türkiye'nin elinin bu konuda artık daha rahat olabileceğini söyleyen Orhan bunu şöyle anlatıyor:

"Birincisi Ankara artık Şam'da terörle mücadelede iş birliği yapabileceği bir yönetim bulacak. Bu geçmişe göre önemli bir fark. Yeni yönetim açısından da o bölgeler bir öncelik olacak. Çünkü doğal kaynakları zengin ve jeopolitik açıdan kritik bölgeler. İkincisi orada Arap aşiretler var yoğunluklu olarak ve yeni yönetimden alacakları destekle YPG ve PKK'ya karşı başkaldırabilirler. Dolayısıyla içeriden de bir meydan okumayla karşı karşıya kalacak YPG."

Orhan'a göre bir diğer önemli etken ABD'nin seçilmiş Başkan Donald Trump döneminde bölgeden çekilmeyi düşünmesi. İran'ın artık Washington'un istediği gibi sınırlandırıldığını belirten Orhan'a göre TSK'nın Suriye'deki mevcudiyeti ise geçiş süreci tamamlanıp istikrar tam sağlanıncaya kadar uzun bir süre daha devam edecek. Orhan, Türkiye'nin bölgede yeni yönetimle anlaşmalı bir şekilde uluslararası hukuk çerçevesinde belli bir düzeyde askeri varlık bırakmak isteyeceğini de öngörüyor.

Bu arada Türkiye tarafından desteklenen SMO Fırat Nehri'nin batısında yer alan ve YPG'nin elindeki Münbiç'te kontrolü tamamen sağladı.

Güneş, önümüzdeki dönemde HTŞ ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki ilişkinin anlaşmaya mı yoksa çatışmaya mı evrileceği hususunun önemli olacağını belirterek, büyük olasılıkla ufukta gruplar arası çatışma gördüğünü ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

"HTŞ'nin Suriye'ye hâkim olmak için zamana ihtiyacı var. Dolayısıyla belirli bir süre bunu erteleyebilirler. ABD'nin de bir geçiş sürecinde olduğu düşünüldüğünde, geçmişte Trump'ın zaten tümüyle askerlerini çekmek istediği ve bürokratların ısrarıyla kaldığını hatırlayacak olursak, yeni dönemde SDG ne tür bir destekle devam edebilecek, bu büyük bir soru işareti. Kehanette bulunamam ama SDG'nin kendi bölgesini kontrol etmesi ve uluslararası destek alabilmesi zor görünüyor."

SDG'nin omurgasını Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü YPG oluşturuyor.

 

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl erişebilirim? 

Gülsen Solaker Dış politika ve iç siyasi gelişmeler ağırlıklı olarak 1997’den beri çalışan gazeteci.