1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Etki ajanlığı" düzenlemesi neden eleştiriliyor?

13 Kasım 2024

Sivil toplum örgütleri ve gazetecilerin eleştirdiği "etki ajanlığı" düzenlemesinin bugün TBMM Genel Kurulu'na gelmesi bekleniyor. Peki düzenleme neden eleştiriliyor?

TBMM Genel Kurulu
Fotoğraf: Ali Unal/AP Photo/picture alliance

Kamuoyunda "etki ajanlığı düzenlemesi" olarak anılan yasa teklifi, daha önce 9'uncu yargı paketiyle Mayıs 2024'te Türkiye gündemine getirilmişti. Ancak başta kamuoyundan gelen tepkilerin ardından teklif Haziran ayında paketten çıkarılmıştı. Düzenleme 18 Ekim 2024'te Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi adı altında TBMM başkanlığına yeniden sunuldu. TBMM Adalet Komisyonu'nda 23 Ekim'de kabul edilen teklifin bugün TBMM Genel Kurulu'na getirilerek yasalaşması bekleniyor. 

Teklifin yasalaşması halinde sivil toplum örgütleri ve medyaya yönelik baskıların artırmasından endişe ediliyor. Hukukçular da yasada yoruma açık ifadelerin keyfiyete sebep olabileceği konusunda uyarıyor.

Etki ajanlığı düzenlemesi ne diyor? 

Teklifin 16'ncı maddesi, tartışmalara neden olan "etki ajanlığı" düzenlemesini içeriyor. Teklifle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk" başlıklı bölümüne 339/A maddesi ekleniyor. Maddenin başlığı ise "devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme" olarak yer alıyor. 

Bu maddede "devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenlerin üç yıldan yedi yıla kadar cezalandırılması" öngörülüyor. Düzenlemede "fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur" deniliyor. Teklife göre, bu suçun oluşması için öncesinde başka bir suçun işlenmesi gerekiyor. Maddeye göre fiilin "savaş sırasında işlenmiş veya devletin savaş hazırlıklarını veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakması" halinde ise faile 8 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verileceği belirtiliyor.

Ayrıca "suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır" deniliyor. 

Bu suçtan kovuşturma yapılması da Adalet Bakanlığının iznine bağlanıyor.

"Düzenlemede suçun maddi unsuru belli değil"

DW Türkçe'ye konuşan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Devrim Güngör, tasarıda suçun maddi unsurunun belli olmadığını ifade ederek etki ajanlığıyla mücadelenin Anayasa ve ceza hukukunun genel ilkeleriyle uyumlu olması gerektiğini belirtiyor.

Güngör, "Aksi durumda hukuk güvenliğini ortadan kaldırırsınız" diyor.

Maddenin gerekçelerini "tatmin edici" bulmadığını belirten Güngör, "Düzenleme yasalaşırsa herkes risk altında olabilir. Yabancı bir organizasyonun yasal bir tanımı yok. Stratejik çıkarın içine her şey konulabilir. Belirsiz bir durum var. Suçun maddi unsurunun da ne olduğu belli değil. Oysa kanun tasarılarının daha belirli yapılması gerek" diyor. Bu durumun toplumda yaşayan herkesi yeni bir ceza tehdidi ile karşı karşıya bırakacağını kaydeden Güngör, suç tanımının yoruma açık olduğuna işaret ediyor: 

"Kanun koyucunun suç ve ceza koyma yetkisi vardır. Ancak başkalarının hukuken korunun menfaatlerini ihlal eden davranışlar cezalandırılmalı. Aksi durumda özgürlüğü keyfi olarak daraltırsınız. Bu düzenleme her tarafa çekilmeye müsait bir yeni suç tanımı. Bu düzenlemenin belirsiz olması kanunilik ilkesinin ihlal edilmesi anlamına gelir. Bu da keyfilik olur."

Güngör, örnek olarak Türkiye'de uluslararası medya kuruluşlarına çalışan gazetecileri gösteriyor. Profesör Devrim Güngör, "Yabancı organizasyon dediğiniz zaman CNN gibi medya kuruluşlarının muhabiri, Türkiye'de bir haber yaptığı zaman yabancı bir organizasyonun stratejik çıkarı için hareket etmekle suçlanacak" diyor.

Türkiye Barolar Birliği'nden de eleştiri

Türkiye Barolar Birliği (TBB) de yazılı açıklama yaparak teklifi eleştirdi. Açıklamada düzenlemenin "hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri yönünden demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı" olduğu belirtilerek teklifte yer alan "yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları” ibaresinin ceza hukuku sistematiğinde yer almayan, keyfi değerlendirmelere imkân tanıyacak nitelikte bir ifade" olduğu vurgulandı.

Açıklamada "Söz konusu ifadenin hukuki olarak öngörülebilir olmadığı açıktır. Demokratik bir hukuk devletinde, kişi özgürlüğü ve güvenliği ile ifade özgürlüğü hakkını yakından ilgilendiren ceza hukuku alanında belirsiz, muğlak, müphem, ne şekilde yorumlanacağı öngörülebilir olmayan ifadelere yer verilmesini kabul etmek mümkün değildir" denildi. 

Barolar Birliği, hukuka açıkça aykırı gördüğü teklifin hak ihlallerine sebebiyet vereceğini belirterek "Meclis eliyle hayata geçirilmemesini talep ediyoruz" dedi. 

MİT düzenlemeyi neden istiyor?

Teklifin Adalet Komisyonu'ndaki görüşmeleri sırasında MİT Başkanlığı Hukuk Temsilcisi de kurum adına görüşlerini ifade etti.

İstihbarat dünyasında artık casusluk tanımının eksisine göre değiştiğini anlatan MİT Temsilcisi, casusluğun artık devlet güvenliğine veya devletin iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin bir belgenin alınıp para veya diğer bir çıkar karşılığı bir kişiye verilmesi olarak işlenmediğini söyledi. Casusluğun artık istihbarat teşkilatları tarafından bizzat kendileriyle değil; özel sektör, sivil şahıslar kullanılmak, üçüncü ülkeler hedef alınmak ve üçüncü ülkelere faaliyetler yöneltilmek suretiyle yürütüldüğünü savundu.

MİT Temsilcisi, "Bu, bir istihbarat teşkilatının diğer ülkelerdeki hukuksal açıkları kullanmak suretiyle kendi hedef aldığı ülke yerine üçüncü bir ülkede faaliyet yürütmesine ve böylece kendisiyle değil, kendi ülkesiyle değil, üçüncü ülke ile faaliyeti yürüttüğü ülke arasında nizayı oluşturmak veya o iki ülke arasındaki anlaşmazlığı kendi lehine kullanmak suretiyle yürütülüyor. Yani, artık casusluk faaliyetleri Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi bir belgenin alınıp bir tarafa verilmesi, burada para karşılığı, bunun bir şahıs tarafından satılması şeklinde kullanılmıyor" görüşünü dile getirdi.

Basın meslek örgütlerinden "etki ajanlığı" yasasına tepki

Basın meslek örgütleri de yaptıkları ortak açıklama ile "etki ajanlığı" düzenlemesine tepki gösterdi. Ortak açıklama geçen hafta Basın Konseyi, DİSK/Basın-İş, Diploması Muhabirleri Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından yapıldı.

"Bu yasa, iktidar eleştirisini bastırmak ve gazetecilik faaliyetlerini hukuki belirsizliklerle dolu bir alan içine itmek amacıyla oluşturulmaktadır" denilen açıklamada, düzenlemenin basın özgürlüğü için "ciddi bir tehdit" yaratacağına dikkat çekildi:

"Etki ajanlığı kavramının ceza kanununa eklenmesi, basın özgürlüğünü ciddi bir tehdit altına sokan bir adım olup, 'iç ve dış siyasal yararlar aleyhine,' 'yabancı organizasyon' ve 'savaş etkinliği' ifadelerinin getirdiği muğlaklık, bu düzenlemenin her türlü gazetecilik faaliyeti üzerinde baskı oluşturma potansiyeli taşıdığına işaret etmektedir."

Bu düzenlemenin "gazetecilerin mesleklerini icra ederken her an 'etki ajanı' olarak damgalanma riski ile karşı karşıya kalacakları bir ortam yaratacağını" vurgulayan basın meslek örgütleri açıklamada, "Ciddi bir şekilde belirsizlik içeren bu düzenleme Türkiye'de ifade özgürlüğünün daha da kısıtlanmasına yol açacak ve halkın doğru bilgiye ulaşma hakkını ciddi şekilde ihlal edecektir" ifadelerine yer verdi.

Basın ve ifade özgürlüğünün "demokratik bir toplumun temel taşlarından biri" olduğunu belirten basın meslek örgütleri, "Ancak yapılması planlanan düzenleme, bu temeli sarsmayı ve toplumu baskı altına almayı hedeflemektedir" dedi.

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?

Alican Uludağ 2008'den bu yana gazetecilik yapan Alican Uludağ, yargı ve insan hakları gibi konulara odaklanıyor.alicanuludag