1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

FAZ: OHAL Türkiye’de derin izler bıraktı

19 Temmuz 2018

Türkiye’deki olağanüstü hâlin sona ermesi ve Almanya’nın iltica politikası Alman basınının öne çıkardığı konular arasında yer alıyor.

Fotoğraf: Reuters/O. Orsal

19.07.2018 - Alman basınından özetler

This browser does not support the audio element.

Frankfurter Allgemeine Zeitung Türkiye'de sona eren olağanüstü hâl uygulamasının bilançosunu şöyle çıkarıyor:

İki yıl süren OHAL uygulaması Türkiye'de derin izler bıraktı ve toplumu kalıcı biçimde değiştirdi. Daha önce mümkün olmadığı düşünülen şeyler mümkün oldu. Temel haklar ağır şekilde kısıtlandı, medya kuruluşları ve sivil toplum örgütleri yasaklandı, şirketlere el konuldu, yüz binlerce kişi işinden oldu, tutuklama dalgası cezaevlerini tıka basa doldurdu. Halk yıldı, güvensizliğe kapıldı. Çünkü tutuklamalar keyfiydi. Devlet ispat yükümlülüğünü tersine çevirip, suçu kanıtlamak yerine suçsuzluğu ispat zorunluluğunu getirdi. Cumhurbaşkanının uygulama sırasında imzaladığı kararnamelerin yasaya dökülmesi yüzünden OHAL'den sonra da kimse kendini eskisi kadar hür hissedemeyecek. Umalım bir zamanların canlı Türk toplumu bu kasvetli dönemi geride bırakacak gücü kendinde bulabilsin.”

Almanya'da hükümetin "mülteciler için güvenli üçüncü ülkelerin" kapsamını genişletme kararı Alman gazetelerinin yorum sütunlarına yansıyan haberler arasında yer alıyor. Süddeutsche Zeitung'da şu satırları okuyoruz:

"Göç politikasının ürünü olan yeni düzenin çarpıcı kavramları arasında ‘güvenli üçüncü ülke' de yer alıyor. Fas, Tunus, Cezayir ve Gürcistan da hükümet tarafından bu kategoriye dahil edildi. Yasa taslağının Mağrip ülkeleriyle Gürcistan'dan gelenlerin daha çabuk sınır dışı edilmelerini sağlaması öngörülüyor. Prensip olarak söz konusu ülkelerde takibat ve işkence olmadığı kabul ediliyor, bunun aksini iddia edenlere de ‘İspat et görelim' demek isteniyor. Bu ülkelerde temel hakların ihlal edildiğini, kadınların aşağılandığını, gazetecilere eziyet edildiğini ve homoseksüellerin homoseksüel oldukları için cezalandırıldıklarını tabii ki yasa taslağını hazırlayanlar da biliyor. ‘Güvenli ülke' yakıştırması  mağdurlara alay gibi geliyordur. Hükümet tehlikede olanlara iltica hakkını tamamen kaldırmıyor ama bu hakkı kazanmalarını zorlaştırmak istiyor. Bu yasa mahkeme kapılarının daha fazla aşındırılmasına ve iltica uygulamasının aksamasına yol açar. Federal Konsey'in yasayı onaylayacağı da garanti değil. Yeşiller Partisi göç yasası gibi tavizlerle ikna edilmeye çalışılacak. Beklenen sürtüşmeler eğlenceli geçeceğe benziyor.”

Die Welt gazetesi iltica tartışmalarına şu satırlarla değiniyor:

"Almanya 2015 yılından bu yana ne kadar insani ve yardımsever olunabileceğini gösterdi. Ama bununla yetinmek olmaz. Paris'te apartmana tırmanarak bir çocuğu ölümden kurtaran Maliliye anında vatandaşlık verilmesi, cumhuriyetçi liyakat anlayışının yansımasıdır. Almanya'da bu gibi sembolik davranışlar bilinmez. Bazı aktivistler; kırılmış, reşit olmayan, yardıma avuç açanları kollamayı tercih ederler. Oysa göç aynı zamanda güçlü olanın hayatta kalması demektir. Almanya'ya gelmek isteyen yabancı, sosyal devlete güvenmemeli ve sunulan fırsatları gayret ve çalışkanlıkla değerlendirip, ailesini sağlam bir geleceğe kavuşturabilmelidir. Başarılı olmakla yükümlüdür.”

Oberhessische Presse gazetesi ise iltica konusunun Almanya'yı daha uzun süre meşgul edeceğini belirtiyor:

"İltica politikasının yaz mevsiminin haber boşluğunu dolduran bir konu olduğunu sananlar, yaz geçtikten sonra yanıldıklarını anlayacaklardır. Dünyada kaçıp kurtulmaya çalışanların sayısı 260 milyonu buluyor. Bu sayı Avrupa Birliği nüfusunun yarısı eder.”

DW,dpa,AFP/AG,CÖ

© Deutsche Welle Türkçe