1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Gaziantep saldırısının anatomisi

Nahost-Experte Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
21 Ağustos 2016

20 Ağustos gecesi Gaziantep'te meydana gelen saldırının tarzı, biçimi ve zamanlaması nedeniyle gözler IŞİD’e çevrildi. Ortadoğu uzmanı Serhat Erkmen Gaziantep saldırısını DW Türkçe için mercek altına aldı.

Fotoğraf: Getty Images/AFP

Ağaçlara odaklanmak

Son bir haftaya odaklanıldığında saldırıyı IŞİD'in yaptığını gösterecek bir sürü veri ileri sürülebilir. Bir bakış açısına göre, şöyle bir kronoloji oluşturmak mümkün: 12 Ağustos'ta YPG'nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Minbic'i IŞİD'den kurtardığını açıkladı. Haberlere göre IŞİD, Cerablus ve Bab'a çekilmişti. SDG, IŞİD'i Bab'dan çıkarmak için yeni bir askeri konsey oluşturdu. IŞİD, Suriye'de SDG'ye yeterince zarar veremeyince çatışmayı Türkiye içine taşıdı ve Minbic'in yanıtını Gaziantep'te verdi. O nedenle aslında Türkiye'yi değil “Kürtleri”; onun üzerinden YPG'yi hedef aldı.

İkinci bir bakış açısı ise Türkiye ile IŞİD'in mücadelesinin odaklanmasına dayanıyor. O bakış açısından da kronoloji şöyle: 14 Ağustos gecesi Atme'de Türkiye'ye geçeceği iddia edilen bir grup Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) militanını taşıyan otobüste bir patlama meydana geldi. Patlamada kimi kaynaklara göre 33 kimilerine göre 50 muhalif öldü. Saldırıyı çok geçmeden IŞİD üstlendi. İddialar bu kişilerin Türkiye üzerinden Çobanbey'e düzenlenecek operasyona katılacağı yönündeydi. 17 Ağustos'ta Türkiye'nin desteklediği muhalif gruplar stratejik Çobanbey'i uzun bir süre sonra IŞİD'den geri aldı. Operasyon sırasında Türkiye muhalifleri desteklemek için IŞİD hedeflerine karşı topçu ateşi desteği verdi. Bu çatışmalar sırasında uzun bir süre sonra ilk kez Türkiye topraklarına (Kilis'in Elbeyli ilçesine) IŞİD'in gönderdiği havan mermileri düşmeye başladı. Çobanbey civarındaki çatışmalar yer yer sürerken, bu sefer Türkiye destekli muhaliflerin Cerablus'a yönelik bir operasyon hazırlığı içinde olduğu basına yansıdı. Bu haberler daha sıcakken, 20 Ağustos günü Gaziantep'in Karkamış ilçesine (Cerablus'un hemen karşısı) roket ve havan mermileri düştü. Gece yarısı ise Gaziantep'teki düğüne terör saldırısı gerçekleşti.

Aslında gelişmelerin kronolojisi, geçtiğimiz aylardaki IŞİD eylemlerine çok uygun. Suriye'nin kuzeyinde çatışmalar yoğunlaşır; IŞİD roket ve havan saldırısı yaparak Türkiye'yi tehdit eder; beklediğini alamayınca intihar eylemi gerçekleştirir.

Gaziantep'teki terör eylemi bu şablona uyuyor. Yani, kısa vadedeki çatışmalara odaklanırsak her yanıyla klasik bir IŞİD eylemi gibi duruyor. Tüm taşlar yerli yerinde.

Serhat ErkmenFotoğraf: privat

Ormana bakmak

Tabloyu yukarıdaki gibi çizmek çok kolay. IŞİD'in eylemlerinin tamamına yakını merkezi bir planlama ile stratejik hedeflere dönük olarak yapılıyor. Ancak Suriye ve Irak'taki genel denkleme bakıldığında son saldırının IŞİD tarafından planlanmasını ve uygulanmasını gerektirir bir stratejik denklem mevcut değil.

Geçmişte IŞİD, gerek Suriye ve Irak'taki varoluşu gerekse kendi “ülkesi” dışındaki alanlarda eylem sürekliliği ve propaganda faaliyetleri çerçevesinde bir stratejik planlamayla Türkiye'de eylemler gerçekleştirdi. Fakat bugünkü denklem tamamen farklı.

IŞİD için öncelikli varoluşsal tehdit iki kaynaktan geliyor: Irak ve Suriye'de ABD destekli Kürt hareketleri ve Irak merkezi hükümeti. Son dönemdeki toprak kayıplarının büyük kısmını Irak'ta yaşayan örgüt, kendisi için son büyük mücadele alanı olarak Musul'u görüyor. Musul'da ise ABD, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Bağdat, İran ve Türkiye arasında işbirliğinden çok rekabete dayalı bir süreç yaşanıyor. Önceleri Musul konusundaki çekişme daha çok İran ve Türkiye arasındayken, Başika Krizi'nden bu yana Türkiye ile ABD arasında Musul konusundaki ortak noktalar son derece azaldı.

Keza Suriye'de de durum farklı değil. Rakka'ya yönelik temel tehdit ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'den (SDG) geliyor. ABD, SDG aracılığıyla kasaba ve köyleri ele geçirip Rakka'yı kuşatma hazırlığı yaparken, YPG'yi yavaşlatabilecek tek şey Türkiye destekli grupların Suriye'nin kuzeyinde kazanımlarını artırması ve sağlamlaştırması. Yani, Bab operasyonu başlamadan Türkiye destekli muhaliflerin YPG'ye komşu olması ABD'yi de YPG'yi de mutlu etmeyecektir. Üstelik YPG ile Şam'a bağlı güçlerin Haseke'deki çatışmaları düşünüldüğünde IŞİD zaman bile kazanabilir.

Eğer ayakta kalabilirse IŞİD'in Türkiye'yi iç savaşa sürüklemek, kaos yaratmak ya da Türkiye'ye yeni bir cephe açmak gibi hedefleri olabilir. Fakat son 2 ay içinde önceliği değişen örgüt için bunların hiçbirisi birincil bir önem taşımıyor. Tersine, YPG üzerinde hala en büyük baskıyı oluşturabilecek tek aktörün daha fazla iç karışıklığa sürüklenmesi IŞİD açısından hiç de mantıklı görünmüyor.

Peki, IŞİD değilse kim?

Öncelikle şu noktanın altı çizilmeli. Yetkililerin de belirttiği gibi terörist saldırıyı gerçekleştiren büyük olasılıkla bir IŞİD militanı. Hatta kısa süre içinde akrabalarının örgüt içindeki yeri ve konumuna kadar birçok detay ortaya çıkacaktır. Ancak, her örgüte olduğu gibi IŞİD'e de sızmak ve yönlendirmek mümkün. Kısa bir süre önce IŞİD'in kendisi tarafından hazırlanan bir infografikte Türkiye uyuyan hücrelerin yer aldığı ülke olarak yer alıyordu. Bu hücrelerin ne kadarının “merkez” ile doğrudan bağlantısı olduğu bilinmiyor. Sızma olasılığı küçümsenmemeli. Geçmişte merkezden gelen talimatlarla gerçekleşmeyen olaylardan sonra IŞİD örgüt içi cezalandırma mekanizmasını kullandı. Yakında örgüt “bürokrasisi”nde yaşanabilecek bir değişiklik bu olasılığı değerlendirmeyi kolaylaştırır.

Eylem, Türkiye'de halen hassas olan etnik ve dini farklılıkları hedef alıyor. Saldırının yapılmasının üstünden birkaç saat bile geçmeden olayın “Kürtlere” yönelik bir saldırı olarak tanımlanmaya çalışıldığı görülüyor. Türkiye öylesine kırılganlaştı ki bu tanımlama hemen destekçi buluyor. Karşısında ise PKK'nın artan saldırılarının biriktirdiği tepkiler var. Saldırı sonrası hastanelerin önünde yaşanan tablo bu hassasiyetin nasıl gerginliğe dönüşebildiğini gösteriyor. Eylemi planlayan ve uygulatanların hedefi, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde girişebileceği bir hareketliliği engellemek ve ülke içindeki şiddet sarmalını örgütleri çeşitlendirerek artırmak. Böylece, Türkiye'de güvenlik sorunun çok boyutlu olduğu ve kolay çözülemeyeceği izlenimi yaratılmaya çalışılıyor. Özetle, saldırının uygulayıcısı bir IŞİD hücresi olsa da eylemin asıl sahibi Türkiye'nin daha fazla karmaşaya sürüklenerek paralize olmasını isteyen rakipleri gibi görünüyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen

Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanıdır.

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik