1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hükümetin "Merkez" hamlesi ekonomiye yarar mı?

16 Mayıs 2019

Hükümetin ikinci kez Merkez Bankası kaynaklarına yönelmesi, ekonomi bürokrasisine müdahalenin son örneği olarak görülüyor. Ancak bütçe açığı kaygısı ile atılan bu adım, enflasyon ve kurda ters tepebilir.

Fotoğraf: Imago/Zuma Press

Hükümetin bozulan bütçe görünümünü Merkez Bankası kaynakları ile telafi etmeye çalışmasının, enflasyon ve döviz kurunda hızlı bir tırmanışa yol açabileceğinden endişe ediliyor. DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre ekonomi yönetiminin "gündelik" kararları, ekonomideki kötü gidişatı daha da büyütüyor. 

Merkez'in 2018 kârını da almıştı

Reuters’de yer alan habere göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçe açığındaki genişlemeyi engellemek amacıyla Merkez Bankası’nın 40 milyar TL büyüklüğündeki ‘ihtiyat akçesi'ni merkezi yönetim bütçesine aktarmaya dönük çalışma başlattı. Hükümet 2019 başlarında da Merkez Bankası’nın 2018 kârının yüzde 90’ına karşılık gelen 33,7 milyar TL’yi Hazine’ye aktarmıştı.

"Enflasyondaki yükselişi artıracak"

Erinç YeldanFotoğraf: Privat

Merkez Bankası’na ait ‘ihtiyat akçesi’nin Hazine’ye devredilmesi kararını DW Türkçe’ye değerlendiren Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan’a göre, ekonomi yönetiminin "rastgele ve anlık” kararları yüzünden döviz kurları ve enflasyondaki yükseliş sürecek. Yeldan, Merkez Bankası’nın iktidarın elinin rahatlatmak için kullanılmasının Türkiye’de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Sermaye Piyasaları Kurulu (SPK) gibi bağımsız olması gereken düzenleyici ve denetleyici kurumların siyasi kararlarla yönetilmesinin yeni bir örneği olduğunu söylüyor. Prof. Yeldan, “Ekonomi artık ne iktidar ne de bürokrasi tarafından yönetilebilir olmaktan çıkıyor. Tüm bu adımların maliyeti olarak, para piyasalarında daha yüksek enflasyon ve işsizlikte daha da korkunç rakamlar göreceğiz” değerlendirmesinde bulunuyor. 

"Topyekûn bir çöküş var"

Türkiye’nin içine sürüklendiği kriz olgusunun 2009’dan beri dünya genelinde yaşanan küresel durgunluktan farklı olduğunun altını çizen Prof. Yeldan, “Türkiye’de şu anda üretim yavaşlaması veya reel ücretlerde gerileme gibi sorunlardan çok daha önemli bir kriz yaşanıyor. Ülkede topyekûn tüm iktisadi ve siyasi kurumlar çöküyor” diyor.

İktidarın ekonomide kısa dönemli rahatlama sağlamak için yapay bir canlılık oluşturmaya çalıştığını dile getiren Yeldan, “En büyük tehlike ekonomik kriz değil, rastgele alınan kararlar yüzünden yıpranan kurumlar ve bozulan güven algısı. Ne yazık ki yakın gelecekte de enflasyon, kurlar ve Türkiye’nin risk primindeki yükseliş devam edecek” diye konuşuyor.

Bütçe açığı ilk 4 ayda yüzde 135 arttı

Hükümetin bir an önce kaynak bulmaya dönük çabalarının arkasında, kamu maliyesinin giderek bozulması yatıyor. Bütçe açığının yılsonu hedeflerini aşacak biçimde büyümesi, hükümetin Ramazan Bayramı’nda emekli ikramiyelerini ödeyemeyeceği endişelerini bile gündeme getirdi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı son verilere göre, 2018 yılı Ocak-Nisan döneminde 23,2 milyar TL açık veren bütçe, 2019 yılı Ocak-Nisan döneminde ise 54,5 milyar TL açık verdi. Böylelikle ilk dört aylık bütçe açığı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 135 artmış oldu. Hükümetin 2019 sonu bütçe açığı hedefinin 80,6 milyar TL olduğu düşünüldüğünde, hedefin yarısının daha ilk 4 ayda aşılmış olması 2019’un tamamında bütçe açığının 100 milyar TL’yi aşabileceği ihtimalini güçlendirmiş oldu.

"Asıl soruna el atılmıyor"

DW Türkçe'ye konuşan Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, bütçe açığındaki bozulmanın Türkiye’nin kamu maliyesine dönük uzun yıllardır oluşmuş güvene zarar verdiğini söylüyor.

Sevda DemiralpFotoğraf: Privat

Ekonominin durgunluğa girdiği bir dönemde iktidarın Merkez Bankası kaynaklarını kullanmasının anlaşılabilir olduğunu ifade eden Prof. Demiralp, “Hükümetler zaman zaman resesyona karşı genişlemeci adımlar atabilir ancak bu kez zamanlaması çok yanlış oldu. Asıl sorun olan kötü şirket bilançoları için bir şey yapılmadan, bu tür kaynaklar bir işe yaramaz” diyor.

Ekonomi yönetiminin öncelikle şirket borçlarını yeniden yapılandırmaya odaklanması gerektiğini kaydeden Demiralp, şunları söylüyor: "Şimdi bu 40 milyar TL ile ekonomi canlanmayacak, yatırım ortamı iyileşmeyecek. Bunun yerine, borçlu şirketler yine gidip döviz alacak. Sonuçta tedbir alayım derken, enflasyonu daha da yükseltecek kötü bir sonuç ortaya çıkacak." 

TÜSİAD: Bozulma tüm ekonomiye yayıldı

Ekonomide art arda gelen olumsuz haberler, Türkiye iş dünyasının da ana gündemi. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, Yüksek İstişare Konseyi Toplantısında yaptığı konuşmada, hükümetin ekonomideki performansını eleştirdi. Özilhan, ekonomik göstergelerdeki bozulmanın giderek ekonominin tamamına yayıldığı uyarısında bulundu. Türk vatandaşlarının Türk Lirası'ndan kaçtığına işaret eden Özilhan, "Biz bu nedenle ekonomi derken demokrasi diyoruz; yargı bağımsızlığı diyoruz; hukukun üstünlüğü diyoruz; insan hakları diyoruz; akademik özgürlükler diyoruz; liyakat diyoruz; ifade özgürlüğü diyoruz" şeklinde konuştu.

"Küçülme ikinci çeyreğe sarkabilir"

Tüm bu gelişmeler ile birlikte giderek yükselen işsizlik de Türkiye ekonomisi açısından alarm zillerinin çalmasına neden oluyor. TÜİK'in açıkladığı Şubat ayı işsizlik verilerine göre ülke genelinde işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 4,1'lik artışla yüzde 14,7'ye yükseldi. Böylelikle Şubat'ta işsiz sayısı 1 milyon 376 bin kişilik artışla 4 milyon 730 bin kişi olarak kaydedildi. Yalnızca inşaat sektöründeki istihdam kaybı son 1 yılda 550 bini aştı. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, hükümet tarafından atılan adımların ekonomide toparlanma sürecini geciktireceğini söylüyor.

"İşsizlik daha da büyüyecek"

Daha önce 2018’in son çeyreğinde yüzde 3 küçülen Türkiye ekonomisinin 2019'un ilk çeyreğinde dibi gördükten sonra yavaş bir toparlanma sürecine girebileceği öngörüsünde bulunduğunu dile getiren Prof. Gürsel, "Ancak döviz şokları ile birlikte art arda gelen ve güvensizliği artıran hamleler sonrasında, artık küçülmenin ikinci çeyreğe de sarkabileceği ihtimali doğdu" diye konuşuyor. Türkiye açısından artık ekonomide "hızlı toparlanma" diye olgunun söz konusu olmadığını vurgulayan Gürsel, şöyle konuşuyor:

"Bundan sonraki süreçte işsizliğin yüzde 16’ya kadar çıkacağını ve belki 2-3 yıl boyunca bu yüksek seviyelerde seyredeceğini düşünüyorum. Türkiye’de ilk kez böyle büyük ve uzun bir işsizlik tablosu ortaya çıkacak. Bunu iktidar da toplum da yaşayarak görecek."

Aram Ekin Duran

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik

Daha fazla içerik göster