Hastalığın pençesinde tutuklular: Tahliye için yaşam savaşı
10 Temmuz 2025
Bir yanda yoğun bakıma alınan bir belediye başkanı, diğer yanda kalp rahatsızlığı ve beyin anevrizmasıyla tutuklu yargılanan bir menajer… Türkiye'de cezaevlerinde tutulan ağır hastaların durumu bir kez daha kamuoyunun gündeminde.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, dün gece cezaevinde fenalaştı. Kanser geçmişi bulunan ve lenfoma şüphesiyle kısa süre önce ameliyat edilen Çalık, koroner yoğun bakıma alındı ve ardından anjiyo yapıldı. Sağlık Kurulu'nun hazırladığı raporda, lösemi nüksü açısından "yüksek riskli" kabul edilen Çalık hakkında konutta infaz kararı verilmesinin Adli Tıp Kurumu tarafından değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Avukatları ise "Cezaevi koşulları hayati tehlike yaratabilir" diyerek tahliye çağrısı yaptı.
Aynı günlerde, başka bir tutuklunun da benzer şekilde yaşam hakkına erişimi tartışma konusu oldu. Gezi Parkı eylemlerine ilişkin yürütülen bir soruşturma kapsamında 28 Ocak'ta tutuklanan iletişimci Ayşe Barım, ağır kalp rahatsızlıklarına ve beyin anevrizmasına rağmen cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Barım, 162 gün sonra ilk kez çıktığı duruşmada, "Cezaevinde yaşam mücadelesi veriyorum… Yaşam hakkımı geri istiyorum" diyerek tahliye talebinde bulundu. Ancak mahkeme bu talebi reddetti. Avukatları, mevcut sağlık raporuna rağmen tahliye kararı çıkmadığını, mahkemenin Adli Tıp'tan yeni bir değerlendirme istediğini açıkladı.
Mehmet Murat Çalık ve Ayşe Barım'ın yaşadıkları, cezaevlerinde sağlık hizmetine erişimde yaşanan sorunları ve hasta tutukluların karşı karşıya kaldığı yapısal engelleri bir kez daha gözler önüne serdi.
Tutuklu ve hükümlüler için farklı prosedürler
Türkiye'de hasta mahpuslara yönelik yasal düzenlemeler, kişinin cezaevindeki statüsüne göre değişiyor. Tutuklular için adli kontrolle tahliye mümkün ancak bunun için ağır hastalık ya da engellilik durumunun resmi kurumlarca belgelenmesi gerekiyor.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin 4. fıkrası, cezaevinde yaşamını tek başına sürdüremeyecek durumda olan tutukluların tutukluluk yerine adli kontrol altına alınmasına olanak tanıyor. Buna göre, ağır hastalığı ya da engelliliği tespit edilen kişiler hakkında hakim veya mahkeme, cezaevinde kalmak yerine dışarıda belirli yükümlülüklerle yaşamalarına izin verebiliyor.
Ancak bu karar için tutuklunun sağlık durumunun, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16. maddesinin 3. fıkrası uyarınca hazırlanmış, Adli Tıp Kurumu onaylı bir sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi gerekiyor.
Adli kontrol kapsamında uygulanabilecek yükümlülükler arasında, yurt dışına çıkış yasağı, belirli adreslerde kalma zorunluluğu, belirli yerleşim bölgelerine girmeme, belirli kişilere veya kurumlara düzenli başvurma gibi hükümler bulunuyor.
Bununla birlikte, adli kontrol kararı verilmiş olması, daha sonra alınacak mahkumiyet kararının infazını ortadan kaldırmıyor. Tutuklu kişi hakkında hüküm kesinleşirse, infaz süreci yeniden başlıyor.
Bu sürecin çarpıcı örneklerinden biri, İBB soruşturma kapsamında tutuklanan bir başka isim olan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat oldu. Polat, kalp rahatsızlığı, hipertansiyon, diyabet ve uyku apnesi gibi ciddi sağlık sorunlarına rağmen cezaevine gönderildi. Tutukluyken anjiyo oldu. Avukatlarının sunduğu sağlık raporlarına ve tahliye taleplerine rağmen üç hafta tutuklu kalan Polat hakkında, daha sonra adli kontrol hükümleri uygulanarak ev hapsi kararı verildi. Polat'ın yaşadığı süreç, ağır hasta tutukluların tahliye prosedürlerindeki belirsizlikleri bir kez daha gündeme taşıdı.
Hükümlüler için cezanın infazı geri bırakılabiliyor
Hapis cezası kesinleşmiş olan hükümlüler için ise farklı bir prosedür işliyor. 5275 sayılı infaz kanununun 16. maddesi, ağır hastalık veya engellilik halinde cezanın infazının geçici olarak geri bırakılmasına imkân tanıyor.
Buna göre akıl hastalığı olan hükümlülerin cezası tamamen durduruluyor ve bu kişiler, cezaevinde değil, tedavi kurumlarında tutuluyor. Hayati tehlike oluşturan diğer hastalıklar söz konusu olduğunda ise cezanın infazına hastane koşullarında devam ediliyor. Ancak mahkumun hayatı için ciddi risk oluşması durumunda infaz, iyileşene kadar ertelenebiliyor.
Bu karar, Adli Tıp Kurumu onaylı sağlık kurulu raporlarına dayanarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınıyor. Ayrıca, gebe olan ya da doğum yaptıktan sonra belirli süre geçmemiş kadın hükümlüler için de cezanın infazı ertelenebiliyor. Ancak bu düzenlemeden cezaevi koşullarında "tehlikeli sayılan" kişiler yararlanamıyor.
Yasa aynı zamanda, hayatını yalnız sürdüremeyecek kadar ağır hastalığı veya engelliliği bulunan, toplum güvenliği açısından tehdit oluşturmayan mahkûmların cezasının da geri bırakılabileceğini öngörüyor.
Ancak uygulamada, bu raporların temini ve onay süreci zaman alabiliyor; kimi zaman da olumsuz sonuçlanabiliyor. Bu nedenle ağır hasta olmasına rağmen birçok hükümlü cezaevinde kalmaya devam ediyor.
İHD Raporu: Cezaevlerinde en az bin 412 hasta mahpus
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) 7 Nisan 2025 tarihli raporuna göre, Türkiye genelindeki cezaevlerinde en az bin 412 hasta mahpus bulunuyor. Bunların 335'i ağır hasta olarak sınıflandırılıyor. Raporda, 230 mahpusun cezaevi koşullarında yaşamını sürdüremeyecek durumda olduğu, 188'inin ise sürekli sağlık gözetimine ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Cinsiyet dağılımına göre hasta mahpusların bin 251'i erkek, 161'i kadın.
Adalet Bakanlığı'na göre, 2024 yılı içinde cezaevlerinde 709 mahpus yaşamını yitirdi. Raporda bu ölümlerin önemli bir kısmının geciken tıbbi müdahale, yetersiz sağlık hizmeti ve ihmaller nedeniyle gerçekleştiği vurgulanıyor.
İHD ayrıca Adalet Bakanlığı'na hasta mahpuslara ilişkin düzenli, şeffaf ve detaylı veri paylaşımı çağrısında bulunuyor. Dernek, hasta mahpusların tahliye süreçlerinin hızlandırılması gerektiğini ve mevcut uygulamaların, cezaevi koşullarında ölüme terk anlamına geldiğini belirtiyor.