'Her iki taraf için de kazanç'
19 Mart 2016DW: Sayın Alkan, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında dün üzerinde uzlaşmaya varılan anlaşma, mülteci sorununun çözümüne nasıl bir katkı sağlayacak sizce?
Alkan: Bu kesin bir çözüm değil, ne kadar çözeceğini zaman gösterecek. Şu an belki küçük çaplı bir çözüm ama belki böylelikle daha büyük çaplı bir çözüm bulunabilir. Kanımca, Avrupa Birliği’nin olumlu bir şekilde geleceğe bakabilmesi için bu küçük çaplı çözüme ihtiyacı var. Bir yılı aşkın süredir bir milyondan fazla Suriyeli mültecinin Avrupa’ya geldiğini, mülteci akınının durdurulamadığını ve çoğunun kaçak yollarla geldiğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Avrupa Birliği öncelikle mülteci akınını durdurmayı, diğer yandan da insan kaçakçılarıyla mücadele etmeyi hedefliyor. Bu şu anlama geliyor, eğer insanlar Avrupa’ya geleceklerse, yasal yollarla gelmesi isteniyor. Bu dün varılan anlaşmadaki önemli noktalardan biri. Yani Avrupa Birliği’ne kaçak göçün engellemesi isteniyor, bu nedenle de Türkiye ile bu anlaşma imzalandı.
DW: Bu anlaşmayı Türkiye açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu anlaşma Başbakan Ahmet Davutoğlu için bir başarı mı?
Alkan: Türk medyası dünden beri Türkiye-AB ilişkilerinde tarihî bir gün olduğundan söz ediyor. Tarihî bir gün olduğuna dair bazı işaretler de mevcut. Türk halkı uzun yıllardan beri Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat edebilme hakkını bekliyor. Şimdi temmuz ayından itibaren, vize zorunluluğunun kalkmasından bahsediliyor. Ama bunun ne anlama geldiğinin açıklığa kavuşması gerekiyor, bu 80 milyon Türk’ü kapsayacak bir vize serbestisi mi olacak yoksa sadece belirli bir grup için mi geçerli olacak veya yalnızca vize kolaylığı mı söz konusu. Türkiye’de temmuzdan itibaren Avrupa’dayız gibi bir düşünce hâkim. Diğer yandan, bu müzakerelerde yeni başlıklar açılacağı için de tarihî bir gün. Önümüzdeki yıllarda beş başlığın daha açılması bekleniyor. Bu bir başarı. Türk tarafı bu anlaşmadan olumlu bir şekilde etkilendi, buna Türk halkı ve medyası dahil. Medyada tarihî bir gün olmasının yanı sıra Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir başlangıçtan söz ediliyor. Zira şunu göz önünde bulundurmak gerekiyor; Türkiye’de Avrupa Birliği’ne yönelik çoşku azalmıştı. Kanımca, vize, yeni bir başlık gibi küçük adımlarla Türk halkı ve hükümeti Avrupa Birliği’ne yönelik olumlu bir bakış kazanabilir.
DW: Başbakan Ahmet Davutoğlu vize muafiyeti için gereken 72 kriterden 37’sini yerine getirdiklerini ve mayıs ayına kadar da diğer kriterleri sağlamayı hedeflediklerini dile getirdi. Sizce, bu kadar süre için gereken bütün kriterlerin yerine getirilmesi ne kadar gerçekçi?
Alkan: Bu siyasi bir konu. Eğer bu kriterler yerine getirilmek isteniyorsa muhalefet ve meclisle bir araya gelinip, istenen şartlar sağlanır. Bu yapılabilir. Bence ilke olarak Türkiye’nin bu kriterleri yerine getirmek istiyor mu ve Avrupa Birliği vize zorunluluğunu kaldırmaya hazır mı soruları çok daha önemli. Bu iki taraf için de kritik bir konu. Fransa, Avusturya gibi ülkelerin vize serbestliğine çok da sıcak bakmadığını biliyorum. Elbette Avrupa Birliği’nin şimdi Türkiye’ye ihtiyacı var. Avrupa Birliği’nin Türkiye olmadan Suriye sorununu da çözemeyeceği kanısındayım. Bu nedenle bazı şeylerin kabul edilmesi gerekiyor. Ayrıca, Türkiye’nin 1959’dan beri Avrupa’nın kapısında beklediğini ve bir gün artık Türklerin bu bekleyişten vazgeçeceğini de göz önünde bulundurmak lazım. Bu nedenle de, Türkiye ile daha iyi ilişkiler kurulması gerekiyor.
DW: Bu anlaşma Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yürütülen üyelik müzakere sürecini nasıl etkileyecek, bu süreci hızlandıracak mı sizce?
Alkan: Sayın Merkel bundan birkaç gün önce hızlı bir üyelik perspektifinden söz edilemeyeceğini söyledi. Öncelikle, Türkiye için bir üyelik perspektifinin olması çok önemli. Zira Türkiye’ye bu perspektifi vermek istemeyen siyasetçiler tanıyorum. Sayın Merkel de çok hızlı olmaz diyor, iyi ama sayın Merkel, Türkiye 1959’dan bu yana üyelik için bekliyor. Bir organizasyona üye olmak için neredeyse 60 yıl bekleyen dünyada başka bir ülke yok. Diğer taraftan, Türkiye’nin bazı reformları çok geç hayata geçirdiğini hatta hiç yapmadığını söyleyebilir elbette. Ama buna rağmen, Türk halkının bu konuda ne düşündüğünü de anlamalıyız. Bazıları ‘Avrupalılar bizi istemiyor’ diyor. Türkiye’de ‘Avrupa Birliği üyeliğini nasıl buluyorsunuz’ diye sorulduğunda artık halkın sadece yüzde 40’ı bunu destekliyor, daha önce bu destek yüzde 80-90 civarındaydı. Destek büyük ölçüde azaldı.
DW: Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşma Almanya’da muhalefet tarafından sert bir şekilde eleştirildi. İnsan hakları örgütleri de anlaşmaya ilişkin çekincelerini dile getirdi. Anlaşma insanî olmadığı ve uluslararası hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor ve kirli bir pazarlık olarak nitelendiriliyor. Sizce burada yapılan, anlaşmayı eleştirenlerin söylediği gibi, kirli bir pazarlık mı?
Alkan: Hayır, bu kirli bir pazarlık değil. Bu iki tarafın da kazanç elde etmeye çalıştığı bir pazarlık. Avrupa Birliği’ni Türkiye ile pazarlık yapmaya kimse zorlamadı. Her iki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye, Türkiye’nin de Avrupa’ya ihtiyacı var. Türkiye’de mülteciler bir sorun, ülkemizde halen 2,7 milyon civarında mülteci yaşıyor ve biz de bu soruna bir çözüm bulunmasını istiyorduk. Bunun yanı sıra Türkiye belki burada Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ekseninde bir kazanç elde edecek. Avrupa Birliği ise kaçak göçün durdurulması ile bir kazanç sağlamış olacak.
Doç. Dr. Mustafa Nail Alkan, Ankara Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olarak görev yapıyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Jülide Danışman