1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Libya’daki iç savaştan enerji oyununa

6 Ocak 2020

Yaklaşık 10 yıldır iç savaşın içinde olan Libya fiilen ikiye bölünmüş durumda, uluslararası toplum ise kendi çıkarlarının peşinde. Uluslararası enerji denkleminin aktörlerinden birine dönüşen Libya’da kim ne yapıyor?

Türkiye'nin ülkeye asker gönderme kararı, ülkede protestolara neden oldu.
Türkiye'nin ülkeye asker gönderme kararı, ülkede protestolara neden oldu.Fotoğraf: Reuters/E. O. Al-Fetori

Libya nasıl bir siyasi durum içinde?

Libya'da Arap Baharı’nın tetiklediği protestolar sonrası Muammer Kaddafi’nin devrildiği 2011’den bu yana giderek derinleşen bir iç savaş yaşanıyor. Ülke, düşük katılımlı 2014 seçimlerinin ardından ise fiilen ikiye bölünmüş durumda. Tartışmalı seçimin sonucunu İslamcılar kabul etmemiş, seçimi kazanan ulusalcılar ve liberallerden oluşan yeni parlamento da ülkenin doğusundaki Tobruk kentine çekilmişti. Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’ne askeri destek de General Halife Hafter’den geliyor. Türkiye’yi düşman olarak gören ve Temsilciler Meclisi’nin yanında yer alan Hafter, kendini Libya Ulusal Ordusu olarak tanımlayan askeri birliklerin komutanı. 2014 seçimlerinin ardından siyasi kaosun yaşandığı Libya’da Birleşmiş Milletler'in arabulucuğu ile 17 Aralık 2015 tarihinde Fas’ın Suheyrat kendinde imzalanan Libya Siyasi Anlaşması kapsamında da Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti kuruldu. Bu hükümet Türkiye, Katar ve İtalya dahil Birleşmiş Milletler tarafından Libya’nın meşru hükümeti olarak destekleniyor.

General Halife Hafter (solda) ve Ulusal Mutabakat Hükümeti Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac

Libya'daki siyasi aktörler kimler?

Libya’daki anlaşmazlıkta öne çıkan başlıca figür, 76 yaşındaki General Halife Hafter. Kendini Libya Ulusal Ordusu olarak tanımlayan silahlı birliklerin komutanı olan Hafter, öldürülen diktatör Muammer Kaddafi’nin İslamcılara karşı savaşında önemli müttefiklerinden biriydi. Uluslararası toplum tarafından tanınmayan Tobruk merkezli hükümetin yanında yer alan Hafter, geçen nisan ayında Trablus’daki hükümete karşı geniş çaplı askeri bir operasyon başlattı. Ulusal Mutabakat Hükümeti yanlıları ise Hafter’i askeri diktatörlük oluşturmak istemekle suçluyor. Libya’daki diğer bir önemli aktör ise 59 yaşındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti Konseyi Başkanı Fayiz es-Serrac. Birbirine rakip grupların bir araya gelmesiyle oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin başbakanı konumundaki es-Serrac, uluslararası toplum tarafından muhatap alınan başlıca siyasi. Ancak Tobruk merkezli parlamento, Türkiye ile imzaladığı anlaşma nedeniyle es-Serrac’ın "vatana ihanet" suçlamasıyla yargılanmasını istiyor. Ulusal Mutabakat Hükümeti, Hafter güçlerinin başlattığı operasyonlar nedeniyle Türkiye’den asker talebinde bulunmuştu.

Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/Presidential Press Service

Uluslararası güçler nasıl pozisyon alıyor?

Libya’daki iç savaş yıllar içinde Türkiye’nin de dahil olduğu bir vekalet savaşına dönüştü. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan Hafter cephesinin yandaşlarını oluşturuyor. Bu ülkelerden siyasi ve askeri destek alan Hafter’in diğer iki önemli destekçisi ise Rusya ve açık destek vermekten kaçınsa da Fransa. Ulusal Mutabakat Hükümetinin başlıca destekçisi ise siyasi ve askeri destek aldığı Türkiye. Trablus merkezli hükümet ile Türkiye arasında ayrıca 27 Kasım 2019’da Güvenlik ve İşbirliği Mutabakat Muhtırası ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası imzalandı ve sonrasında da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Libya’ya asker gönderilebileceğini açıkladı. TBMM de Libya’ya asker gönderilebilmesine olanak tanıyan tezkereyi geçen hafta kabul etti. İtalya ise eski kolonisi Libya'da es-Serrac hükümetini destekliyor. ABD’nin durumu muğlak. ABD'nin açık bir pozisyon almasa da Hafter’e destek verdiği tahmin ediliyor.

Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail’in imzaladığı EastMed adlı doğal gaz boru hattı anlaşmasına tepkili.Fotoğraf: Reuters/A. Konstantinidis

Türkiye’nin Libya’daki çıkarları neler?

Libya, Suriye politikasındaki başarısızlığın ardından bölgesel güç olma iddiası sarsılan Türkiye için yeni bir alan açıyor. Ortadoğu’nun ardından Kuzey Afrika’ya yönelen Türkiye’ye ticari fırsatlar sunan Libya, Kaddafi'nin devrilmesinden önce çok sayıda Türk firmasının faaliyet gösterdiği bir ülkeydi. Ülkede yaşanan iç savaş sonrası Türkiye ekonomik anlamda büyük kayba uğradı. Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesi de Türkiye’yi Libya konusunda harekete geçiren önemli bir etken. Türkiye geçen yıl Doğu Akdeniz’de petrol ve doğal gaz arama amaçlı sondaj çalışmalarına başladı. Avrupa Birliği’nin bu sondaj faaliyetlerine yasadışı olduğu gerekçesiyle tepki göstermesinin ardından Doğu Akdeniz Türkiye için uluslararası politikada yeni bir çatışma alanı olarak ortaya çıktı. Türkiye'nin Trablus’daki hükümet ile Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası imzalamasının nedeni de Libya’nın bu çatışmadaki jeopolitik konumu. Bu anlaşmaya karşı hamle ise Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail’in Atina’da imzaladığı EastMed adlı doğal gaz boru hattı anlaşması oldu. Türkiye’nin tepki gösterdiği EastMed, Doğu Akdeniz’den çıkan gazın Türkiye’yi bir anlamda bypass ederek Avrupa’ya taşınmasını amaçlıyor.

Trablus yakınlarındaki bir mülteci kampıFotoğraf: Getty Images/AFP/M. Turkia

Avrupa’nın göç korkusu

Avrupa Birliği ülkelerinin Libya ile ilişkisi ise Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya yönelen göç dalgası ile şekilleniyor. Avrupalılar, mülteci adaylarının en önemli geçiş ülkelerinden biri olan Libya ile yaptığı sınır anlaşmalarıyla yasa dışı göçü engellemeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ve Uluslararası Göç Örgütü'nün verilerine göre Libya'da yaklaşık 50 bin kayıtlı mülteci ve sığınmacı bulunuyor, ortalama 800 bin de göçmenin bulunduğu tahmin ediliyor. Libya’daki mülteci kamplarında insanlık dışı koşulların yaşandığı BM raporlarına sıklıkla yansıyor. Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın değerlendirmesine göre Libya’daki mülteci kamplarındaki koşullar, neredeyse Nazi döneminde ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı toplama kamplarındaki şartları andırıyor. Artan insan hakları ihlalleri ve ülkedeki siyasi boşluk da yeni göç dalgalarını tetikleme riski nedeniyle Avrupa’nın uykusunu kaçırıyor.

Hülya Schenk

© Deutsche Welle Türkçe

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik