1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
FutbolTürkiye

İktidar kulüplerin transfer harcamalarına neden göz yumuyor?

Cengiz Özbek
5 Ağustos 2025

Türkiye'de borç içindeki futbol kulüpleri transfer harcamasında Suudi Arabistan'la yarışır hâle geldi. Spor yorumcularına göre, uygulanmayan spor kanunu iktidarın elindeki bir "sopa" niteliğinde.

RAMS Park'ta düzenlenen imza töreninde kurulan platformdaki Galatasaray Sportif A.Ş. Başkan Vekili Abdullah Kavukcu, Victor Osimhen, Leroy Sane ve Galatasaray Başkanı Dursun Özbek
RAMS Park'ta düzenlenen imza töreninde kurulan platformdaki Galatasaray Sportif A.Ş. Başkan Vekili Abdullah Kavukcu, Victor Osimhen, Leroy Sane ve Galatasaray Başkanı Dursun ÖzbekFotoğraf: Murat Sengul/Anadolu Agency/IMAGO

Türkiye'de futbol kulüplerinin giderek artan borçlarına ve bu konudaki yasal düzenlemelere rağmen transfer harcamalarını rekor seviyelere taşıması, tartışmalı spor-siyaset ilişkilerini bir kez daha gündeme getirdi.

Kulüpleri borca sokan yöneticilere hapis cezalarına varabilecek düzeyde ağır müeyyideler içeren spor yasasının uygulanmaması, iktidarın bu kanunla getirilen yaptırımları futbol camiası üzerinde "siyasi bir sopa" olarak kullandığı yönündeki şüpheleri artıyor.

Futbol kulüplerinin giderek artan borç sorununa çözüm olması hedeflenen 7405 sayılı spor kanunu, Nisan 2022'de yürürlüğe girdi. Ancak yürürlüğe girdikten sonra unutulan bu kanundaki yaptırımlar hiçbir düzeyde uygulanmadı, aksine futbol kulüpleri transfer harcamalarını ve borçlarını daha artırdı.

DW Türkçe'ye konuşan gazeteci ve spor yazarı Onur Özgen, "Yasa var ama yok. 2022'de çıkarılan spor kanunu bir 'sopa' olarak duvara asıldı ancak kimseye indirilmedi. Çünkü amaç gerçekten hesap sormak değil, gerektiğinde siyasal/kurumsal pazarlıkta koz tutmaktı" diyor.

Futbol kulüplerinin devasa boyutlardaki borçlarının yapılandırılması için Türkiye Bankalar Birliği ile yapılan anlaşmaları kastederek "Kulüpler zaten kamu bankalarıyla 'yaşatılmaya' çalışılıyor" ifadesini kullanan Özgen, "Devlet, kendisinin de taraf olduğu bir borç sarmalında yasa sopasını indirirse domino etkisiyle hem ekonomik hem siyasi bir kriz riski doğar" yorumunda bulunuyor.

Tribünlerin 19 Mart sürecindeki sessizliği

Türkiye'de geçmişte Gezi eylemleri başta olmak üzere birçok sokak hareketinde taraftar gruplarının da sık sık alanlardaki yerini aldığına tanık olunmuştu. Stadyumlar da taraftarların toplumsal olaylar karşısında tepkilerini dile getirebildiği ender yerlerden biri oldu.

Şampiyonluk kutlaması yapan Galatasaray taraftarlarıFotoğraf: Halil Sagirkaya/Anadolu/ABACAPRESS.COM/picture alliance

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla başlayan 19 Mart sürecinde tribünlerde herhangi bir slogan duyulmamasında veya mitinglerde taraftar gruplarının görülmemesininde ise işletilmeyen spor yasası ve borçlar üzerinden oluşturulan "mali kıskacın" oynadığı "sopa" rolüne değinen Özgen, "Bu sopa havada tutuldukça sadece kulüp yönetimleri hizaya gelmiyor, aynı zamanda tribünler de oto-sansüre zorlanıyor... İstendiğinde bir yöneticiye, bir taraftar grubuna indirilebilecek ama geneline asla uygulanmayacak bir sopa. Böylece herkes sus payını bilir hâle geliyor. Passolig uygulamasıyla başlayan, deplasman yasakları ve kamera ağlarıyla derinleşen süreç 'siyasetsiz tribün' üretmek üzerine kuruldu. 19 Mart sürecinde statlarda slogan duyulmaması bu açıdan tesadüf değil. Taraftar grupları, liderleri bireysel olarak hedef alınabileceğini biliyor" diyor.

Özgen, "Oysa tribünler tarihsel olarak Türkiye'de muhalif enerji üretebilen nadir kitle alanlarından biriydi. Bu alanın sessizleştirilmesi, genel toplumsal muhalefetin nefes kanallarından birinin tıkanması demek" diye ekliyor.

"Ben seni görmezden geleyim. Ama tribününe de sahip çık"

Spor kanununun Meclis'ten geçtiği dönemdeki tartışmalar sırasında muhalefetten en çok sesini yükselten isimler arasında yer alan CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel de son aylarda özellikle "üç büyük kulüp" yönetimleriyle iktidar arasında sıklaşan görüşmelerde yöneticilere "Sen istediğin harcamayı yap, ben seni görmezden geleyim. Ama tribününe de sahip çık" şeklinde bir telkinde bulunulmuş olunabileceğini düşünüyor.

DW Türkçe'ye konuşan Adıgüzel, "Kulüplerin denetlenmemesi ya da denetlenmesini ödül-ceza gibi uygulayıp adeta buradan tribünleri de kontrol etme görevi veriliyor. Siyasete müdahil olabilecek vatandaşların oradaki fikir ve ifade özgürlüğünün bile belki de bu yöntemlerle kısıtlandığını düşünüyorum" diyor.

Adıgüzel, "Taraftarların ayrıca kendi kulüpleri zarar görmesin diye özellikle çok keskin olabilecek siyasi taraftarlığa girmediklerini düşünüyorum. Uygulanan haksızlıklara karşı demokratik tepki olarak görebileceğimiz sloganları, ifadeleri bile kullanmaktan imtina ediyorlar. Aslında toplumun genelindeki korku iklimini, bu ülkeyi cezaevine çeviren uygulamaları statlarda da görebiliyorsunuz" yorumunda bulunuyor.

Kulüplerin borcu ne kadar?

Türkiye'de "dört büyük" kulüp olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor; bağımsız denetçilerin raporlarına göre 1 Haziran 2024 ile 28 Şubat 2025 arasındaki dokuz aylık dönemde toplam 147,9 milyon euro zarar etti. Denetçilerin geçmiş raporları uyarınca gelir kalemine yazılan faizler devre dışı bırakıldığında; bu dönemde Trabzonspor 52,07 milyon euro, Beşiktaş 37,93 milyon euro, Fenerbahçe 29,72 milyon euro, Galatasaray ise 28,19 milyon euro zarara engel olamadı.

Fenerbahçe'nin yeni sezon öncesi kampındaki Portekizli teknik direktör Jose Mourinho ile futbolcular Youssef En-Nesyri ve Jhon DuranFotoğraf: Serhat Cagdas/Anadolu Agency/IMAGO

Kulüplerin Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) gönderdiği finansal bildirim raporları, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın Türkiye Bankalar Birliği'ne borçlarının toplam 8,66 milyar TL'ye (O dönemki kurla 229 milyon euro) ulaştığını ortaya koyuyordu. Trabzonspor'un Bankalar Birliği borcu ise raporlarda yer almamıştı. Bu kulüplerden Galatasaray ve Trabzonspor Sermaye Piyasası Kurulu'ndan (SPK) aldıkları izinle sermaye artırımına giderek hisse sahiplerinden topladıkları paralarla bu borçların tamamını, Fenerbahçe ve Beşiktaş ise aynı yöntemle bir kısmını kapattı. Ancak kulüplerin Bankalar Birliği dışındaki borçları daha büyük bir kalem oluşturuyor. "Dört büyükler"in bu kalemdeki şirket borçlarının Şubat 2025 itibarıyla o dönemin kuruyla toplamda 943,3 milyon euroya ulaştığı açıklanmıştı.

Rekor transfer ücretleri

Fakat bu kulüpler yüksek borçlarına rağmen son dönemde transfer harcamalarını daha da artırarak rekor seviyelere taşıdı. Geçmişte 30 yaş üstü ya da formdan düşmüş yıldızların Katar öncesi son durağı konumunda olan Türkiye artık Avrupa futbolunun Suudi Arabistan'ı hâline gelme yolunda ilerliyor.

Galatarasay'ın Victor Osimhen'in bonservisi için 75 milyon euro ödeyeceği transfer, Türkiye futbol tarihinin en pahalı transferi olurken bu futbolcuya verilecek yıllık ücretinse net 21 milyon euro olacağı açıklandı. Futbolcuların ödemesi gereken gelir vergilerini Türkiye'de kulüpler karşıladığı için Galatasaray'ın kasasından çıkması gereken yıllık ücretin 30 milyon euroya yaklaşması bekleniyor. Fenerbahçe'nin Suudi Arabistan'dan transfer ettiği futbolculardan Jhon Duran ve Anderson Talisca için ödediği yıllık ücretler de Avrupa kulüplerinin yanına yaklaşamadığı seviyelerde. Beşiktaş da Benfica'dan kiraladığı Orkun Kökçü'nün bonservisini almak için Portekiz ekibiyle 25 milyon euroya anlaştı ve bu transfer gerçekleştiği takdirde siyah-beyazlıların kulüp tarihinin en pahalı transferi olacak. Gelirlerini artırmak için devlet destekli emlak projelerine yönelen bu kulüplerin Eylül'de sona erecek transfer döneminin bitimine kadar yüksek maliyetli yeni yıldızları kadrolarına katmaya devam etmeleri bekleniyor.

Orkun Kökçü, imza töreni için Tüpraş Stadyumu'nu dolduran Beşiktaşlı taraftarlara üçlü çektiriyorFotoğraf: Beyza Comert/Anadolu Agency/IMAGO

"Büyük kulüpler borçlandırılarak biat ettiriliyor"

Futbol ekonomisti Tuğrul Akşar da kulüplerin borçlarını göz göre göre artırmalarına rağmen ilgili yasanın uygulanmamasının siyasi boyutu olduğu görüşünde.

Akşar, "Aslında bu yasa bir yandan kulüpleri mali disipline sevk etmeye çalışıyor, hukuksal olarak bunun önlemlerini almaya çalışıyor. Ama öbür taraftan bakıldığında da çok ciddi bir siyasi etkinin ve nüfuz alanının daha da genişletilmesine yönelik bir çabanın olduğunu da görüyorum. Bu yasa çalıştırılmış olsa, şu an tüm kulüp yöneticileri hakkında işlem yapılması lazım. Ama buna rağmen göz yumuluyor. Niye? Tabii olayın siyasi, popülist bir yanı var. Özellikle büyük kulüpler borçlandırılarak biat ettirilmiş durumda" diyor.

Yasa yürürlüğe girdikten sonra kulüplere ilişkin mali denetimlerin aksatıldığını, yapılan kısıtlı denetim sonucunda düzenlenen raporların ise herhangi bir işleme tabi tutulmadığını ifade eden Akşar, spor kanununun CHP'li belediyelere yönelik yolsuzluk soruşturmalarında olduğu gibi gelecekte sadece belli kulüplere karşı kullanılması riski bulunduğuna dikkat çekti:

"Bu yasada hem para cezası var hem adli ceza var. Yarın bir gün yasayı çalıştırmak istediklerinde, ki bu çok kolaydır, bugün belediyelere yaptıkları gibi 'Gel bakalım, şu spor kulüplerini spor yasası kapsamında bir denetleyelim, inceleyelim' dediği zaman bugünkü yöneticiler mal varlıklarına kadar içeri girerler."

Galatasaray'ın Bayern Münih'ten transfer ettiği Leroy Sane sarı-kırmızılı kulüpten yılda net 12 milyon euro alacakFotoğraf: Murat Akbas/dpa/picture alliance

Transferlerin gündem değiştirme etkisi

Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor'un yüksek maliyetli transferleri, halkın önemli bölümünün futbolla yatıp kalktığı ülkede gündemin değiştirilmesi açısından da ciddi rol oynuyor.

Spor yazarı Özgen, "Transfer şovuna göz yumulması, ekonomik bunalımda kitlelerin dikkatini dağıtmanın, öfkeyi soğutmanın ve kulüpleri–taraftarları kontrol altında tutmanın bir parçası olarak okunabilir. Panem et circenses'in ('Ekmek ve sirk' siyaseti) yerli versiyonunu yaşıyoruz: Enflasyon, işsizlik, borç yükü tavan yapmışken, milyonların ortak tutkusu futbolda her yaz dev ekranlı imza törenleri yapılıyor, 'bomba transfer' haberleri servis ediliyor. Bu, gündemi 'geçim derdi'nden 'forvet derdi'ne kaydıran bir psikolojik kaçış kanalı" diyor.

Özgen, "Dolayısıyla tüm bunlar sadece hukuki bir gevşeklik değil, aynı zamanda siyasal bir strateji. Yasa işletilmediği sürece futbol; siyasal, toplumsal, ekonomik tüm krizlerin üstünü örten renkli bir örtüye, tribünler de ehlileştirilmiş bir kitleye dönüşüyor" diye ekliyor.

Futbol ekonomisti Akşar da transferlerin gündem değiştirme rolüne ilişkin "Birtakım sosyal konulardan uzaklaşılmasında, apolitikleşmede spor ve futbol ciddi ölçüde siyaset tarafından kullanılıyor. Memleketin öncelikleri çok farklı gibi görünse de yoksul halkın gündeminde futbol olduğu da bir gerçek. Eve ekmek götüremeyen vatandaş, transfer haberlerini sabahtan akşama kadar dinliyor" yorumunda bulunuyor.

İflas etmelerine izin verilmiyor

Peki, kulüplerin katlanarak artan borçlarının ve bu rekabetin sonu nereye varacak?

Ekonomistler, devasa boyutlardaki borçları nedeniyle 2022'deki kanun teklifinde de yer alan tabirle "teknik olarak iflas durumunda olan" spor kulüplerinin normal şartlarda pratikte de iflas etmesi gerektiğini ancak buna izin verilmediğini belirtiyor. "Anadolu kulübü" olarak tabir edilen kulüplerin geçmişte çok daha az borçlara sahipken iflas edip küme düşmüş olmasına rağmen, özellikle üç büyük İstanbul kulübü için böyle bir ihtimal pek gerçekçi görünmüyor.

Bu üç kulübün "siyaseten açıkça korunup kollandığını" belirten Akşar, "yaygın taraftar tabanları, geçmişten gelen sportif başarıları ve Türk futbolunun bu kulüplerin üzerine konumlandırılmış olması" nedeniyle iflaslarının söz konusu olamayacağını ifade ediyor.