1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran-İsrail çatışmasında Türkiye nasıl bir politika izliyor?

16 Haziran 2025

İran-İsrail gerginliğinin giderek tırmanması Türkiye için de bazı olası riskler getiriyor. Peki Türkiye bu çatışmalarda nerede duruyor?

Tahran'da yıkılan bir bina
İsrail'in saldırısı sonrasında İran'ın başkenti Tahran'da bir bina yıkıldı (15 Haziran 2025)Fotoğraf: Fatemeh Bahrami/Anadolu Agency/IMAGO

Dünya, İsrail ile İran arasındaki son çatışmaların ne kadar ve hangi şartlarda süreceğine odaklanırken, gelişmeler Türkiye tarafından da bütün olasılık hesapları ile yakından takip ediliyor.

İsrail'in 13 Haziran'da İran'ın nükleer tesisleri, balistik füze tesisleri ve askeri karargâhlarına yönelik kapsamlı hava saldırıları başlattığı ve buna karşılık İran'ın misillemelerinin sürdüğü dönemde Türkiye'nin temkinli bir politika takip ettiği gözleniyor.

İran-İsrail geriliminin son saldırılarla yükselmesinden önce iki ülke arasında yakın bir dönemde sıcak çatışma çıkma ihtimali Ankara'nın gündeminde olan bir konuydu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Ekim 2024'te katıldığı bir canlı yayında İran ile İsrail arasında bir savaşı "yüksek bir ihtimal" olarak değerlendirmek gerektiğini söyleyerek, "Buna ülke ve bölge olarak hazır olmamız gerekiyor. Bölgede savaşın yaygınlaşması arzuladığımız bir şey değil" demişti.

Fidan, o dönemdeki açıklamasında İran'ın kendi meşru müdafaasını yapmasının hakkı olduğunu de söylerken, İsrail'in hava saldırısını başlatmasının ardından Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen yazılı açıklama temkinli bir çizgide oldu.

İran'ın düzenlediği füze saldırısında Tel Aviv'de bazı binalar ağır hasar aldı. (16 Haziran 2025)Fotoğraf: Baz Ratner/AP Photo/picture alliance

İran ile 535 kilometrelik sınır paylaşan ve uzun yıllardır Suriye iç savaşından kaynaklı göç ve terör gibi sorunlarla mücadele eden Türkiye için istikrarın korunması kritik bir öncelik.

Hizbullah ve İran destekli milis grupların ya da ABD'nin çatışmaya dahil olması durumunda gerilimin daha tırmanması ve tüm bölgeye yayılması ihtimali de bir diğer endişe kaynağı.

Ankara, bir taraftan İsrail'in saldırılarını kınarken, diğer taraftan bu çatışmada doğrudan taraf olmaktan da kaçınıyor. Bölge ülkeleri ve diğer ülkelerin liderleri ile kurulan temaslarda İsrail'in saldırganlığından duyulan memnuniyetsizlik yinelenirken, nükleer konulardaki anlaşmazlıkların çözümü için müzakerelerin tek çözüm yolu olduğu ve Türkiye olarak bunun için kolaylaştırıcı rol üstlenebileceği aktarılıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da son çatışma sürecinde telefon diplomasisi yürütüyor. 

Bu kapsamda ABD Başkanı Donald Trump ile iki kez konuşan Erdoğan ayrıca İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile de iki kez görüştü. İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Erdoğan Pezeşkiyan ile son görüşmesinde, çatışmaların bir an önce sona ermesi ve nükleer müzakerelere dönülmesi için Türkiye'nin kolaylaştırıcı bir rol üstlenmeye hazır olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ile iki kere telefonda görüştü. (Arşiv fotoğrafı)Fotoğraf: Tabnak.ir

Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Umman Sultanı Heysem bin Tarık bin Teymur El Said, Kuveyt Emiri Şeyh Mişal El Ahmed El Cabir El Sabah Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ile de telefon konuşmaları yaptı.

Türkiye için güvenlik riskleri neler?

İran-İsrail çatışması Türkiye açısından kısa ve orta vadede bazı güvenlik riskleri ile endişeleri ön plana çıkartıyor.

İran'a yönelik saldırıların daha da yoğunlaşmasının Suriye'dekine benzer bir insan hareketliliğini körüklemesi ve göç dalgasının Türkiye'ye yönelmesi olasılığı bu endişelerin başında geliyor.

Bir diğer güvenlik riski de İran'daki ayrılıkçı hareketlerin çatışmaları fırsat bilerek daha da güçlenmesi. İran'daki Kürtler 1946'da kurulan ve uluslararası toplumun tanımadığı "Mahabad Cumhuriyeti" deneyimiyle ayrılıkçı bir geçmişe sahip. Ancak eski Sovyetler Birliği tarafından kurdurulan bu cumhuriyet Sovyet desteği çekilince İran tarafından yıkılmış ve liderleri idam edilmişti.

İran'daki Kürt gruplardan İran Kürdistan Demokratik Partisi (İKDP) ve Kürdistan Özgürlük Partisi'nin (PJAK) ayrılıkçı hedefleri olduğu biliniyor. Ancak şimdiye kadar İran'ın güçlü merkezi yapısı nedeniyle bu hareketler çok sınırlı kalmıştı.

 PJAK İsrail'in İran'a yönelik düzenlediği saldırılara destek açıklaması yaparak İran halkına "rejime karşı ayaklanma" çağrısında bulundu. PJAK'ın açıklamasında "İran rejimi zayıflamıştır, halk bu fırsatı değerlendirerek özgürlük için ayağa kalkmalıdır" ifadeleri yer aldı.

İran'daki Kürt hareketlerinin güçlenmesi şu anda çözüm süreci kapsamında kendi iç birliği ile ilgili önemli adımlar atmaya çalışan Ankara için önem taşıyor.

Öte yandan Malatya'daki Kürecik radar üssü ile ilgili tartışmalar da kamuoyunda devam ediyor. NATO'nun balistik füze savunma sisteminin bir parçası olarak 2012'de Malatya'da kurulan ve İran gibi bölgesel tehditleri izlemeyi amaçlayan üssün elde ettiği bilgiler resmi olarak sadece NATO müttefikleriyle paylaşılıyor. Ancak üs ABD tarafından işletildiği ve ABD de ikili anlaşmalarla İsrail ile istihbaratta yakın iş birliğinde olduğu için Kürecik verilerinin dolaylı olarak İsrail'e ulaştığı iddiaları dile getiriliyor.

Tüm bu güvenlik riskleri Ankara'da Cumartesi günü düzenlenen üst düzey güvenlik toplantısında ele alındı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak'ın katıldığı toplantıda bölgede yaşanan sıcak tırmanma ve Türkiye'ye olası yansımaları değerlendirildi.

Hakan Fidan bu toplantının ardından X hesabından yaptığı paylaşımda "Gazze'de insanlık dramına yol açan, Lübnan'ı istikrarsızlığa sürükleyen, Suriye'yi işgale yönelen ve bugün de İran'ı hedef alan İsrail'in, bölgeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik stratejisinden bir an evvel vazgeçmesi gerekmektedir" dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "diplomasi, savaşın tek alternatifidir" dedi.Fotoğraf: Arda Kucukkaya/Anadolu/picture alliance

Fidan, "giderek artan gerginliğin dikkatleri Gazze'de yaşanan soykırımdan başka yöne çekmesine izin verilmemesi" gerektiğini de belirterek, "ABD Başkanı Trump'ın nükleer müzakerelere ilişkin başlattığı sürecin ilerletilmesi, nükleer anlaşmazlığın yol açtığı ihtilafın çözülmesi için tek yöntemdir. Diplomasi, savaşın tek alternatifidir" ifadesini kullandı.

Muhalefetin tutumu ne oldu?

Cumhur İttifakı üyeleri AKP ile MHP İsrail'in İran saldırılarına ilişkin benzer tutum alırken, muhalefet partilerinin açıklamaları genel olarak bölgesel istikrar, Türkiye'nin tarafsızlığı, Filistin meselesi ve Kürecik Radar Üssü'nün rolü gibi konular etrafında şekillendi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel saldırıların hemen ardından yaptığı açıklamada iktidarı İsrail'e karşı yumuşak dil kullanmakla suçlayarak, "İsrail'i kesin bir dille kınıyoruz. Hükümetten de en sert tepkiyi bekliyoruz. Bir kez daha söylüyorum; İsrail'in karşısında net olsunlar, dik olsunlar bizi yanlarında bulurlar. En net desteği veririz" dedi.

Özel, Saadet Partisi'nin İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve ablukasına karşı 15 Haziran Pazar günü İstanbul Üsküdar Meydanı'nda düzenlediği "Özgür Gazze" mitingine de katıldı.

Saadet Partisi'nin yanı sıra Yeniden Refah ve HÜDA-PAR gibi muhafazakar partilerin tutumları da İsrail'e karşı daha sert bir tutum izlenmesi çizgisinde oldu. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan ise İsrail'in hedefinde İran'dan sonra Türkiye'nin olacağını iddia etti.

 

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl erişebilirim? 

Gülsen Solaker Dış politika ve iç siyasi gelişmeler ağırlıklı olarak 1997’den beri çalışan gazeteci.