1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İsrail - AB ilişkileri çıkmazda

Bernd Riegert18 Kasım 2003

İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom ve AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Brüksel buluşmasından önce kameraların karşısına geçip dostluk gösterisinde bulundular. Ama kapalı kapıların ardına geçildiğinde AB ile İsrail arasındaki görüş ayrılıklarının derinliği ortaya çıktı. Solana, Kudüs yönetiminin boykot kurallarını ihlal etmemek için son Ortadoğu turu sırasında Şalom’a uğramamış, Ramallah’taki Filistin Özerk Yönetimi ile buluşmaktan da özenle kaçınmıştı.

AB, İsrail’in Filistin politikası karşısındaki olumsuz tutumunu aylardır değiştirmedi. Arap topraklarındaki yerleşim birimlerinin, güvenlik duvarıyla Filistin topraklarının işgal edilmesinden ve militan oldukları gerekçesiyle iz sürerek Filistinliler‘in öldürülmesinin kabul edilemez olduğunu her fırsatta dile getiriyor.

Dışişleri Bakanı Şalom, İsrail halkını terör saldırılarından korumak için bu adımları atmak zorunda olduklarını savunuyor. Global terörizmin, Yahudi düşmanlığından kaynaklandığını söylüyor ve İsrail’i eleştiren herkesin Yahudi düşmanları ile teröristleri cesaretlendirdiğini öne sürüyor.

Bu suçlamalar mesnetsizdir. AB dışişleri bakanları, İsrail’i eleştirmek için Yahudi düşmanı olmak gerekmediğini haklı olarak dile getiriyorlar. İkinci intifadanın başlamasından ve 11 Eylül saldırılarından sonra Avrupa ve ABD’deki Yahudi düşmanı eylemlerin arttığı doğrudur. Avrupa’daki Yahudi aleyhtarı akımlarla mücadele edilmesi de şarttır. Ancak, İsrail Dışişleri Bakanı gibi bundan, Yahudi düşmanı akımları durdurmak için İsrail hükümetini eleştirmekten vazgeçilmesi gerektiği sonucunu çıkarmak yanlıştır.

Ortadoğu anlaşmazlığı büyüdükçe İsrail’i hedef alan eleştiriler de artıyor. Almanya varoluş mücadelesi verdiği gerekçesiyle İsrail’in tutumunu anlayışla karşılayan hemen hemen tek AB ülkesidir. Almanya’ya göre ,İsrail sıradan bir devlet değildir. Geçmişte Yahudiler‘in soykırıma uğratılmış olması nedeniyle, özel bir konuma sahiptir. Almanya vicdani ve siyasi yükümlülüklerini hiçbir zaman inkar etmemiştir.

Ancak, AB’de Ortadoğu ihtilafında tarafsız kalınmasından yana olan devletlerin sayısı azalmaktadır. İsrailli sivilleri hedef alan terör saldırılarının sümenaltı edildiği beyanatlar artmakta, Filistin teröründe İran ve Suriye’nin oynadıkları rol görmezlikten gelinmektedir. Almanya bu hususları ortak açıklamalara aldırtmak için büyük mücadele verirken, AB üyesi Danimarka, Yahudi yerleşim bölgelerinden ithalat yapılmasını yasaklayabilmektedir.

Birlik Komisyonu’nun yaptırdığı ankette, dünya barışını en çok tehdit eden ülke olarak önce İsrail’in akla gelmesi Şalom’un Yahudi aleyhtarlığı tezini güçlendirmiştir. AB üyelerinin ortak bir dille konuşmaktan aciz kalmaları Kudüs yönetiminin işini kolaylaştırmaktadır.

Irak savaşını destekleyen Amerika dostu doğu Avrupa ülkeleri, İsrail’in gözdeleri arasına girmişlerdir. Konsey dönem başkanı Berlusconi de Ariel Şaron’u ziyaret etmiş ama Arafat’la buluşmamıştı. Çıkmaza giren barış sürecinin hiç olmazsa canlandırılabileceğini göstermek için AB ile İsrail diyaloğu en üst düzeyde yeniden başlatmalıdırlar. AB bu bölgede siyasi değil, ekonomik gücünü kullanabilir. Hiç olmazsa arabuluculuğu denemelidir. Karşılıklı suçlamalarla bir yere varılamaz.