1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İsrail'in İran'a saldırısı: Uluslararası hukuk ne diyor?

Cathrin Schaer
18 Haziran 2025

İsrail İran'a saldırısını "meşru müdafaa" ile gerekçelendiriyor. Peki, devletlerin meşru müdafaa hakkını katı kurallara bağlayan uluslararası hukuk ne diyor?

Dalgalanan İran ve İsrail bayrakları.
İran ve İsrail bayrakları.Fotoğraf: H. Tschanz-Hofmann/IMAGO

İsrail'in 13 Haziran'da İran'a "meşru müdafaa" diyerek başlattığı hava saldırılar, uluslararası hukuk açısından hararetli tartışmalara yol açtı.

Bir taraf, "haydut devlet" olmakla suçladığı İsrail'in başka bir ülkeye saldırarak uluslararası hukuku çiğnediğini savunuyor. Diğer taraf ise İsrail'in yıllardır İran tarafından tehdit edildiğini, İran'ın nükleer bomba yapmanın eşiğinde olduğunu ve bunun İsrail için "varoluşsal bir tehdit oluşturduğunu" iddia ediyor.

Peki uluslararası hukuk ne diyor?

İsrail, İran'ın "nükleer tehdit" oluşturduğu gerekçesiyle meşru müdafaa hakkını kullandığını söylüyor. Meşru müdafaa hakkı, uluslararası hukukta çok katı kurallara bağlı. 

Birleşmiş Milletler Şartı'nın 2'nci ve 51'inci maddelerinde devletlerin meşru müdafaa hakkına ilişkin çok özel kurallar sıralanıyor. 

Birleşmiş Milletler amblemi. Fotoğraf: John Angelillo/UPI/newscom/picture alliance

Wiesbaden'daki EBS Üniversitesi'nden Uluslararası Hukuk Profesörü Matthias Goldmann DW'ye yaptığı değerlendirmede, meşru müdafaa için "başka bir şekilde savuşturulamayacak yakın bir saldırı tehdidinin mevcut olması gerektiğine" vurgu yapıyor. 

"Eğer bu şartı dikkate alacak olursanız, İran'dan yakın bir saldırı tehdidinin olmadığı sonucuna varıyorsunuz" diyen Goldmann, İsrail'in İran'dan "yakın bir nükleer saldırı tehdidinin" mevcudiyetine dair herhangi bir kanıt sunmadığına işaret ediyor. Uluslararası hukukçu ayrıca ABD istihbaratının da İran'ın muhtemelen bomba yapımına üç yıl uzaklıkta olduğunu söylediğine dikkat çekiyor. 

İran ve İsrail birbirlerini yıllardır tehdit içerikli söylemlerle hedef alıyor. Ama uzmanların büyük bir bölümü İran'ın bu ay içinde İsrail'e nükleer silah fırlatması ihtimalinin oldukça düşük olduğu görüşünde birleşiyor.

Dahası Matthias Goldman, nükleer silaha sahip olmanın da tek başına "yakın bir saldırı tehdidi" olarak değerlendirilemeyeceği görüşünde. Goldman, Soğuk Savaş döneminde her iki tarafın da nükleer silahlara sahip olduğunu anımsatırken, birbirlerini karşılıklı imha etme tehlikesi nedeniyle bunların kullanılmadığını hatırlatıyor.

Üstelik İsrail'in kendisinin de nükleer silahları var. İsrail BM'nin Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nı hiç imzalamadı ve uluslararası denetimlere izin vermiyor.

"Zor bir vaka"

İsrailli hukuk profesörleri Amichai Cohen ve Yuval Shany, Just Security adlı internet sitesi için kaleme aldıkları yazıda, meşru müdafaa amacıyla yapılan bir saldırının meşru olmayacağını ancak İran'a yapılan saldırının aslında daha büyük bir çatışmanın parçası olarak görülmesi gerektiğini savunuyor. Uzmanlar, "Bu durum hukukî argümanları değiştiriyor çünkü saldırı farklı bir bağlamda gerçekleşmiş oluyor" görüşünü savunuyor. 

ABD askerî akademisi West Point'un internet sitesinde bu hafta yayınlanan bir başka görüşte, Amerikalı Kamu Hukuku Profesörü Michael Schmitt, İran'ın nükleer tehdidinin ciddi bir tehdit olduğunu ve bu durum nedeniyle meşru müdafaa kavramının daha liberal yorumlanabileceğini savunuyor. Bununla birlikte Schmitt, hâlâ saldırı dışında başka seçenekler olduğu için bunun "zor bir vaka olduğunu" kabul ediyor. 

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu yıllardır İran'ın nükleer silah geliştirmenin eşiğinde olduğunu söylüyor.Fotoğraf: Don Emmert/AFP/Getty Images

Meşru müdafaa kapsamında saldırı düzenlemenin ön koşullarından biri de bir ülkenin diğer tüm seçenekleri tüketmiş olması. Schmitt, saldırı sırasında ABD ile İran arasında nükleer müzakerelerin devam ettiğine dikkat çekiyor.

İngiltere'deki Reading Üniversitesi'nden Uluslararası Hukuk Profesörü Marko Milanovic'e göre çoğu hukukçunun İsrail'in saldırısını yasa dışı olarak görmesinin başka bir nedeni daha var.

Sonuçta uluslararası hukukun daha kısıtlayıcı olmak üzere tasarlandığına vurgu yapan Milanovic, DW'ye şu açıklamayı yaptı:

"Amaç güç kullanmaya başvurmayı en aza indirmek. Başkalarını bombalamayı seven herhangi bir devletin istismar edebileceği yasal boşluklar yaratmak değil."

İsrail'in bombaladığı hedefler savaş hukukuna uygun mu?

İsrail'in İranlı bilim insanlarını hava saldırılarıyla öldürmesi, bu saldırılarda sivillerin hayatını kaybetmesi de tartışmaların odağında yer alıyor. 

Boston'daki Tufts Üniversitesi'nden Uluslararası Hukuk Profesörü Tom Dannenbaum, "Savaşta her şey mübah değildir" diyor. 

Tarafların uyması zorunlu, dikkatle belirlenmiş hukuki bir çerçeve olduğunun altını çizen Dannenbaum, tarafların sivilleri veya sivil hedefleri hedef alamayacağını anımsatırken şu ifadelere vurgu yapıyor: 

"Nesneler ancak doğaları itibariyle, amaçları, konumları veya kullanımları gereği askeri açıdan etkili olduklarında askerî bir hedef haline gelir."

Ayrıca birçok hukukçu, sadece bir silah programında çalışmanın, bir kişiyi savaşan taraf yapmadığını da savunuyor.

İsrail İran'a hava saldırılarında sadece nükleer tesislerini değil, Şehran petrol deposu gibi enerji altyapısını da hedef alıyor. Fotoğraf: Majid Asgaripour/WANA (West Asia News Agency) via REUTERS

Dannenbaum, "Askerî hedefleri hedef alırken bile taraflar sivil ölümleri en aza indirmek için mümkün olan tüm önlemleri almak zorunda. Ayrıca beklenen zarar, öngörülen askerî avantajdan çok daha fazla olacaksa saldırmamalı" diye konuşuyor. 

İsrail ile İran'ın karşılıklı saldırılarıyla tırmanan bu süreç bir gün mahkemelere taşınır mı? Bu sorunun yanıtını henüz kimse bilmiyor.

Ama Goldmann, Dannenbaum ve Milanovic yaşananların Uluslararası Adalet Divanı'nda veya belki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görüşülme potansiyeline sahip olduğunu kaydediyor.

Uluslararası hukuk sulandırılıyor mu?

İsrail’in meşru müdafaa tanımının uluslarası hukuka uygun olmadığını savunan bazı hukukçular, bir çok devletin buna rağmen İsrail’e "örtülü destek vermesinden" ciddi endişe duyuyor. 

Buna, Alman hükümeti tarafından yapılan açıklamaların hepsinde sürekli olarak "İsrail'in kendini savunma hakkı vardır" ifadesine vurgu yapılması örnek gösteriliyor. 

Hukukçu Milanovic, "Elbette İsrail'in kendini savunma hakkı var ama bu hak uluslararası hukukla sınırlıdır" diyor.

İsrail hava saldırılarında İranlı siviller de hayatını kaybetti.Fotoğraf: Ircs/ZUMA Press Wire/IMAGO

Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmek için öne sürdüğü yasal argümanın aslında İsrail'in İran'a saldırısında öne sürdüğü argümana çok benzediğini söyleyen Milanovic, Putin'in 2022 işgali öncesinde yaptığı konuşmada "gelecekte bir noktada Ukrayna ve NATO'nun kendilerine saldıracağını söylediğini" anımsatıyor, "Ama bu meşru müdafaa ile ilgili değil. Bu daha çok birini sevmemeniz, onları tehdit olarak görmeniz ve bu nedenle onlarla savaşma hakkına sahip olduğunuzu düşünmenizle ilgili. Ama uluslararası hukuk bunu yapabileceğinizi söylemiyor" diyor.

Milanovic ve Goldmann, meşru müdafaa kurallarının katı olmasının bir sebebi olduğunu anlatırken, bu tanımların keyfi olarak genişletilmesinin ciddi riskler barındırdığı konusunda uyarıyor. 

Hukukçular şu dikkat çekici ifadeleri kullanıyor: "Örneğin, birkaç yıl önce size saldırdıkları için veya birkaç yıl sonra saldırabilecekleri için başka bir devlete saldırma hakkınız olduğunu söylerseniz, kurallar ve tüm uluslararası hukuk sistemi aşınır."

DW Türkçe'ye nasıl engelsiz erişebilirim?