1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İstanbul'daki hayata mutfakta tutundular

23 Eylül 2017

Ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli kadınların İstanbul Okmeydanı'nda kurduğu “Kadın Kadına Mülteci Mutfağı” ailelere gelir kapısı oldu. Burcu Karakaş'ın izlenimleri.

Türkei syrische Frauen arbeiten als Köchin für einer Bürgerinitiative in Istanbul
Fotoğraf: Burcu Karakas

Ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’de kendilerine yeni bir hayat kuran Suriyeli kadınlarla buluşmak için İstanbul’un Okmeydanı semtinde sokakları arşınlıyorum. Aradığım adres, Okmeydanı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği. Söz konusu dernek, 18 kadına gelir kapısı olan “Kadın Kadına Mülteci Mutfağı” adlı girişime ev sahipliği yapıyor. 

Emine’yi derneğin kapısında beklerken buluyorum. Beni içeri buyur ettikten sonra ilk işi, “Fotoğraf” diye sormak oluyor. Masanın üzerinde duran reçel kavanozları, Suriyeli kadınların mutfağından çıkma. Armut, erik, elma, ayva, nar… Birkaç kare çektikten sonra mutfakta çalışan kadınlardan birinin evine doğru yol alıyoruz. Az biraz Türkçe konuşan Emine gülümseyerek “Sen, Alamanya” diye soruyor. Sonra da kendi hikâyesini anlatıyor. Şam’dan iki sene önce kaçarak Lübnan üzerinden İstanbul’a geldiğini, 32 yaşında ve evli olduğunu, henüz çocuk doğurmadığını, Şam Üniversitesi’nde psikoloji okurken eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldığını öğreniyorum.

Bir apartmanın giriş katındaki evde Leyla, Meryem, Nadya ve Gülistan ile tanışıyorum. Türkçe bilen Nadya, röportaj sırasında gönüllü tercümanlık yapıyor. Burası, Meryem hanımın evi. “Çocukların eli kana bulanmasın diye kaçtık” diyen 55 yaşında Meryem hanımın dördü Almanya’da, biri Hollanda’da 10 çocuğu var. Almanya’daki çocuklarının deniz yoluyla kaçak gitmek zorunda kaldığını, şimdi orada okuduklarını ve iyi olduklarını anlatıyor. 

7 bin kavanoz yaptılar

Yaklaşık 1,5 sene önce faaliyete geçen “Kadın Kadına Mülteci Mutfağı”, Okmeydanı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden Umut Dede ve Songül Yarar’ın fikriymiş. Dernekle ilk tanışan isim, dört sene önce Halep’ten gelen 28 yaşındaki Nadya olmuş:

“Savaşta kayınpeder ve kayınvalidemi kaybettim. Derneğe ilk olarak hamile kaldığımda kıyafet, battaniye gibi ihtiyaçlar için gitmiştim. Sağolsunlar, yardım ettiler. Çalışamıyoruz ya dışarıda… Bizim çoğu kadın çalışmaz. Dedik ne yapabiliriz diye. Sonrasında mutfak kuruldu.”

Fotoğraf: Burcu Karakas

Bugüne kadar ürettikleri her şey, bir araya geldikleri kendi kaldıkları evlerin mutfağından çıkmış. Reçelin yanı sıra, turşu ve pekmez de yapıyorlar. Sipariş üzerine hazırlıyor ve İstanbul’un farklı dükkanlarında satışa sunuyorlar. Kavanozların tanesi, 10 ila 15 lira arasında değişiyor. Çalışmaya başladıkları günden beri 7 bin kavanoz doldurmuşlar. “O kadar oldu mu” diye sorduğumda, “Elhamdülillah” diyorlar.

Ayrıca davet üzerine yemek yaptıkları da oluyormuş. Bir kere bir üniversite etkinliği için bir kez de bir sivil toplum örgütünün talebiyle yemek yapıp satmışlar. Sabit gelirleri yok ama onların deyişiyle “Az da olsa bir şeydir”. Mutfakta pişirdikleri arasında molehiya, kibbe lebeniye, tavuklu kepse gibi Suriye’den tarifler var. Malzemeleri semtteki Suriyeli marketlerden aldıklarını söylüyorlar. Gülistan, “Market çoktur. Fatih, Aksaray, Okmeydanı… İstanbul’un hepsi Suriye oldu” diye espri yapıyor. 

“Orada çalışmayan insan buraya gelip çalışınca zor”

Mutfakta çalışan kadınların en küçüğü 23 yaşında, en büyükleri ise 50’lilerinde olan Meryem ve Leyla hanımlar. İşleri ‘büyütmek’ istiyorlar. Yemek yapmak için buluşmanın kendilerine iyi geldiğini dile getiriyorlar. Ancak evlerde toplanmaktan sıkılmışlar. Şimdilerde uzun zamandır hayal ettikleri mutfağın heyecanını yaşıyorlar. Yardımlar sayesinde kurulmaya başlanan mutfak, yakın zamanda bitecekmiş. Orası açıldığında işlerin de daha iyi olacağına inanıyorlar.

"Bir reçel iki kadınla da olur, beş kadınla da… Biz sadece yemek için değil, birbirimizi görmek için de buluşuyoruz.”

Leyla hanım, ülkesinde evde terzilik yapıyormuş. Nadya ve Gülistan, maddi durumları iyi olduğu için çalışmıyormuş. Meryem hanım yıllar önce ilk çocuğuna hamile kalınca işi bırakmış:

“Orada çalışmayan insan buraya gelip çalışınca zor gelir.”

Okmeydanı’nda 710 Suriyeli aile

Okmeydanı’na nasıl yerleştiklerini sorduğumda bir ağızdan, “Tekstil” diyorlar. Burada 710 Suriyeli aile yaşıyormuş. Meryem hanım yardıma ihtiyacı olan ailelerin kaydını tuttuğu defteri alıp getiriyor. Kocalarının tekstil sektöründe çalıştığını, semte gelen bir ailenin sonrasında diğerlerini de Okmeydanı’na çektiğini ifade ediyorlar. Tekstil sektöründe çalışan Suriyelilerin ayda bin 200 lira civarında para kazandığını ama bazen hiç iş olmadığını ve kocalarının evde oturmak zorunda kaldığını anlatıyorlar. Buna bir de bazı zamanlar işten çıkarmalar ile emeklerinin karşılığını alamamaları da ekleniyormuş. “İş azalınca ilk bizimkileri çıkarıyorlar” diyorlar. 

Fotoğraf: Burcu Karakas

Okmeydanı’nda oturmalarının bir diğer nedeni de kiraların ucuz olması. Meryem hanım bizi misafir ettiği ev için bin lira kira ödüyor, faturalar ise aylık ortalama 500 lira civarında geliyormuş. Kiranın çok da düşük olmadığını söylediğimde, “En kötü 600 veriyorsun ama o da rutubet, küf” cevabını alıyorum. Mecburen iki aile tek evde kaldıkları da oluyormuş. Suriyeli olduklarını duyan ev sahiplerinin mecburen ev tutacaklarını bilmeleri nedeniyle kirayı artırdığını ekliyorlar:

"Hayat çok zor.”

Mahalleli ile aralarının nasıl olduğunu sorunca, “Alıştık birbirimize” diyorlar. Savaştan kaçıp sığındıkları Okmeydanı’nda da arada çatışmalar yaşandığını hatırlattığımda Meryem hanım gülerek, “Polis burada çok” diyor. 

"Her evde üzüntü var”

Hemen hepsi bir tanıdığını savaşta kaybetmiş. Dönmek konusu açıldığında, savaş biter bitmez ülkelerine geri gitmeyi istediklerini söylüyorlar.

"Her evde üzüntü var yani.”

“Kadın Kadına Mülteci Mutfağı”, bu sene Uluslararası Hrant Dink Ödülü kapsamında umut yeşerten kişi ve kurumlara atfedilen “Işıklar” kategorisinde yer aldı. Ödül gecesini hatırlattığım zaman, Nadya’nın gözleri uzun süre parlıyor. Duyunca çok şaşırdıklarını ve çok sevindiklerini söylüyor. Meryem hanım, genç Nadya’nın kaldığı yerden devam ediyor:

“Savaştan çıktık, buraya geldik. Psikolojimiz çok kötüydü. Bu ödülü aldık, bize çok iyi geldi. İnşallah daha fazla ödül alırız! Allah daha fazla kuvvet verir de daha fazla iş yaparız."

Burcu Karakaş / İstanbul

© Deutsche Welle Türkçe

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik